Bireyselliğin çok öne çıkamadığı, kolektif hayat tarzının ideolojiye dönüştürüldüğü bizim gibi doğu toplumlarında “liderlik” kavramı, bilinenin çok ötesinde bir öneme haizdir…
Avrupa ve ABD gibi batı ülkelerinde ve onların Avustralya gibi sömürge bölgelerinde “bireyci” kültür hâkimdir…
Oralarda, toplumun bütününün ihtiyaçlarından çok her birey öncelikle kendi ihtiyaçlarına odaklanır…
Bireysel özgürlük ve kişisel haklar en önemli kutsallar gibi muamele görür… Başkalarına bağımlı olma halinden olabildiğince uzaklaşmak istenir…
Kendi öz çocuklarına bile bağımlı kalmak istemediklerinden, 18 yaşına bastıkları anda onları kaderleri ile baş başa bırakırlar…
İnsanlar kendi kendine yetme eğiliminde olur… Bulundukları ortamda hep öne çıkmaya ve benzersiz olmaya çalışırlar…
Bugünün dünyasında sürekli yeni keşif ve yeni buluşlarla güçlenmelerinin; stratejik kaynakları kimseye kaptırmamalarının, potansiyel yeteneklerinin her zerresini kullanarak her alanda başarılı olmalarının en önemli sebeplerinden biri budur…
Bireyci kültürdeki insanlar güçlü, kendine güvenen, iddialı ve bağımsız olmaya çalışır… Çünkü o mahallede "iyi" olarak kabul edilen değer budur…
Bu tür bir değer; özverili, güvenilir, cömert ve başkalarına yardımcı olma gibi özelliklerin daha önemli olduğu kolektivist kültürlerle tezat oluşturur…
Kolektivist kültürdeki insanlar; zor zamanlarında destek için ailelerine ve arkadaşlarına veya diğer sosyal çevresine yönelir, onlardan yardım bekler…
Böyle bir yönelim bireyselliği kutsayan toplumlarda ayıplanır… Orada kural şudur:
- Başkalarının yardımına güvenmek zorunda kalmadan herkes sorunlarını kendi başına çözmelidir… Yere düşen kişi kimsenin elini tutmadan kendisi ayağa kalkmak zorundadır…
Bir tarafta, kişisel kimliğe ve özerkliğe odaklanma, grubun iyiliğinden çok kendi refahına değer verme anlayışı…
Diğer tarafta ise, kendi konforundan herkesin iyiliği için feda edebilmeyi gerektiren daha başka bir anlayış…
Şimdi; toplumların bu koca kültürlerini bir anda değiştiremeyeceğimize göre…
Ve, “Hepiniz elinizin altındakilerden sorumlu birer çobansınız” hadisinde de vurgulandığı gibi, (teşbihte hata olmaz) açık bir “sürü” ya da daha yumuşak bir ifade ile “kolektivist” bir toplum içinde yaşadığımıza göre…
Coğrafyamızda yapabileceğimiz tek bir şey var sadece:
- Kendimize doğru ve yeterli bir lider bulmak!
Bu öyle bir lider ki, kolektif gücümüzü zirveye taşısın…
Herkes ona güvenebilsin, başaracağına da inansın…
Ayrıştırmasın, birleştirsin…
Farklılıklara değil, ortak yönlere baksın…
Alçakgönüllü, fedakâr ve dürüst olsun…
Hem otorite sahibi, hem de ileri görüşlü…
Sermayesi cesaret, doğruluk ve zekadan ibaret…
Krizleri ve beklenmedik olayları doğru yönetebilen…
Riske girmekten korkmayan, hiçbir fırsatı da kaçırmayan…
Yenilikleri uygulama yeteneği, düşünceleri hızla pratiğe geçirme beceresi bulunan…
Hem maceracı, hem de soğukkanlı…
Muhakeme kabiliyeti ve sezgi gücü yüksek…
Taktik, operatif ve stratejik düzeyde bilgi toplayıp, bunları sahada uygulayabilen…
Zihnen ve bedenen dayanıklı… Aynı zamanda karizmatik!
Geniş hayal gücüne malik, vizyon sahibi ve sorumluluk üstlenici…
Görevinde titiz, değişime açık, araştırıcı, sorgulayıcı ve yaratıcı…
Kendinden çok astlarının fiziksel ve ruhsal refahını düşünen…
Bilimi rehber, adaleti de tanrının vicdanı gibi gören…
…
Lider bulmak, dedim ama…
Lider öyle arandığında bulunan bir şey değil ki!...
“Lider kendiliğinden ortaya çıkar” diyor kitap…
“Lider olunmaz, lider doğulur” diyor…
Yani tamamen nasip işi…
İyi ki, Alparslan, iyi ki Ertuğrul Gazi doğmuş, iyi ki Fatih, iyi ki Kanuni…
İyi ki, Abdülhamit, iyi ki Atatürk doğmuş…
Ve daha niceleri de…
Hepsinden nasiplendi bu millet…
Ve bugüne bakalım:
Kitabın kriterlerine göre kaç lider görebiliyorsunuz ortalıkta…
Yöneticilik başka bir şey, liderlik başka bir şey !...
Görev üstlenmek başka bir şey, sorumluluk üstlenmek daha başka bir şey!
İşleri doğru yapmak başka bir şey, doğru işi yapmak daha başka bir şey…
Herkes kabul eder ki, son yirmi yıldan bu yana Türk siyasetinin iktidar kanadında bir lider sorunu yok!
Ama muhalefet kanadında maalesef var!...
Dün bir yazı okudum… O lider boşluğu, elinde “kırmızı kart” ile dolaşan “yöneticilerle” doldurulamayınca, “toplumsal muhalefet” diye bir şey icat etmişler!...
Tüm muhalefet partileriyle beraber sanıyorum sivil toplum kuruluşlarının da işin içine girmesini ve iktidara muhalefet etmesini istiyorlar!...
Boş çabalar bunlar…
Lider lazım size, lider!...
Yalandan umutlandırıp da, oyalamayın vatandaşı…