İç politikadaki kısırlık ve kabızlığı, bu yazının konusu değil. Kırmızı kart gibi çocukça sakillikleri de… Hatta Beşiktaş ve Esenyurt belediyeleri eksenindeki yolsuzluk tutuklamaları; dahi parti yöneticileri ile belediye başkanlarının bu mevzudaki hukuk tanımaz çıkışları da…
Sadece dış siyasette nasıl bir basiretsizlik içinde olduğunu, kendisini nasıl yanlış bir yerde konumlandırdığını, dahi tarihin yanlış yerinde durduğunu mesele edineceğiz. Evet, CHP’den söz ediyoruz.
Şöyle geriye doğru baktığımızda; CHP sözcülerinin dile getirdiği dış siyaset söylemlerinin ne kadar yanlış, hatta ne kadar trajik olduğunu görüyoruz.
Buyurun, somut başlıklar altında, ana hatlarına göz gezdirelim, CHP siyasetsizliğinin:
DÜŞÜK DİKTATÖRLE MÜZAKERE
Suriye… Türkiye, ‘büyük siyaset’ uğruna, Suriye meselesinde ağır bedeller ödedi. Kendi halindeki Türk vatandaşları için, ‘Suriyeli’ demek; toplumsal uyumsuzluk, ekonomik yük, sahadaki nahoş görüntüler, sağlık hizmetleri üzerinde ciddi bir ağırlık ve nihayet işsizler için ‘işsizliğin gerekçesi’ demekti. Sade vatandaşın bu bakış açısını anlayışla karşılamamız lazım.
Fakat Türkiye’yi yönetmeye talip olan Anamuhalefet Partisi, dış politikayı sokak vizyonuyla yürütemez.
Nitekim 12 yıllık sabır sınavının ardından, Türkiye için, Suriye’de yeni ve umut dolu bir süreç başlamıştır. CHP yönetimi, başta MİT olmak üzere, devletin ilgili birimleri tarafından bilgilendirilmiş olmasına rağmen, Suriye’deki 12 günlük ‘devrim sürecini’ dahi doğru okuyamadı. Utanç vericidir ki; Suriye diktatörü Beşşar Esat’ın Rus askerî uçağıyla Rusya’ya kaçırıldığı saatlerde, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Esat’la masaya oturalım…” çağrısı yapıyordu.
Oysa Esat’a ‘müzakere çağrısını’, tam da doğru zamanlamayla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yapmıştı. Bir bakıma ‘günah bizden gitti’ çağrısıydı…
DEMEK YPG SALDIRMAZDI
ABD, İran ve Avrupa ülkelerinin kucağında büyütülen PKK/YPG, Suriye üzerinden ‘Rojava Devrimi’ masalları üretirken… CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Kim? PYD mi bize saldıracak? Onlar, topraklarını savunmak üzere kurulmuş oluşumdur…” gibi zırvalarda bulunmuştu.
Sonrasında PKK/YPG, ABD’den aldığı bilmem kaç bin TIR silahla Türkiye’ye saldırdı. Öyle ya, onca silahı, uçaksavarları, tankları, helikopterleri DEAŞ’a karşı mı kullanacaklardı? Hava kuvvetleri mi vardı, DEAŞ denilen, ABD/Hollywood imalatı örgütün?
CHP, Suriye’nin Kuzeyinde, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kurgulanan alçakça oyun meselesinde de Türk Devleti’nin yanında durmadı; hatta karşı cephede konuşlandı.
LİBYA’DA NE İŞİMİZ Mİ VARDI?
Neredeyse bütün Batılı ve Doğulu düşmanlar, Libya’da, Halife Hafter adındaki vatan haininin arkasında boy gösterdi. Bir İtalya doğru yerde durdu… Bir de ABD, kucağında otururken sakalını yolan Hafter’i cezalandırmak için sessiz kaldı.
Ve Türkiye, Trablus’taki meşru yönetimin arkasında tek başına durdu. Üzücüdür… CHP ve sözcüleri, Kolağası Mustafa Kemal’in, Türk Devleti adına Trablusgarp’ta yürüttüğü mücadeleyi bile unuttular… Çıkıp, “Libya’da ne işimiz var?” diyebildiler.
Acaba Mustafa Kemal’in, Libya’da ve oradaki yerel önderlerle ne işi vardı? Bugün orada ne işimiz var idiyse, Mustafa Kemal’in de o işi vardı.
KARABAĞ’DA KARDEŞLİK KUDRETİ
Onun bunun desteğiyle, bin yıllık Türk yurdu olan Karabağ’ı Azerbaycan’dan koparıp, inanılmaz katliamlar yapan Ermeni çeteleri, 30 yıl sonra, hizaya çekildi. Kahraman Azerbaycan Ordusu, Türkiye’nin de yardım ve desteğiyle, 2020’de, 45 gün gibi kısa bir zamanda, Karabağ’ı işgalden ve zulümden kurtardı.
Peki, kardeş Azerbaycan, işgal altındaki toprakları kurtarmanın mücadelesini verirken, CHP ve sözcüleri nerede durmuştu? Hatırlayınız lütfen… CHP adına konuşan ‘içimizdeki yabancılar’; “Maalesef Türkiye, Azerbaycan’a silah ve yardım gönderiyor…” gibi ihanet kokan laflar etmişti.
Karabağ, sadece Ermenistan ve Batılı emperyalistlere değil; aynı zamanda CHP’ye rağmen özgürleşti, işgalden kurtarıldı.
DOĞU AKDENİZ NEREYE DÜŞER?
İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Mısır’ı da ayartarak, ‘çökmeye çalıştığı’ Doğu Akdeniz’de, Türk Devleti’nin çok büyük hak ve menfaatleri bulunuyor. Donanmamız ve diğer TSK unsurlarımız, başta doğalgaz, petrol, deniz ürünleri, nadir madenler dâhil tüm hak ve menfaatlerimizi korumak adına, Doğu Akdeniz’de ‘varlığını hissettiren’ adımlar attı. Hatta Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde İHA/SİHA üssü bile kurduk.
İşte o adımlar atılırken, CHP içinden Ali Mahir Başarır gibi birileri çıkıp, Yunanistan Başbakanı ağzıyla, “Türkiye, Doğu Akdeniz’de barışı tehdit eden hamleler yapıyor…” benzeri laflar etti.
Türkiye, hem Libya ile yaptığı Deniz Yetki Alanları Anlaşması, hem de Doğu Akdeniz’deki askerî varlığıyla üstünlük sağladı. Böylece, oradan rakip ülkelerce çıkarılacak doğalgazın, deniz dibine döşenecek borularla Yunanistan ve diğer Avrupa ülkelerine iletilmesini amaçlayan ‘EastMed’ Projesini dumura uğrattı. ABD, desteğini çektiğini açıklayınca da proje çöktü.
Fakat CHP’nin Doğu Akdeniz’de konuşlandığı yer, tarihe ‘leke’ olarak geçti.
UKRAYNA’DA BARIŞIN ANAHTARI
Belki bir yönüyle Türk Devleti’nin bazı kazançlar sağlamasına fırsat verdi, Rusya-Ukrayna Savaşı. Fakat Türkiye, hem kendi coğrafyasında, hem de bütün dünyada barıştan, huzurdan, refahtan, adaletten, hak ve hukuktan yana tavır alan bir devlettir. Nizam-ı Âlem Ülküsü de tam olarak budur.
Devletimiz, Rusya-Ukrayna Savaşı’nda her iki komşusunun da hukukunu gözeterek, ‘aktif tarafsızlık’ siyaseti izledi. Yalnızca tarafsız kalmakla yetinmedi; komşularımız arasındaki bu savaşı sonlandırmak için çaba gösterdi. Barışın anahtarı olmaya çalıştı. Dahası, dünyanın bir gıda krizine girmemesi uğruna, Tahıl Koridoru açma başarısını gösterdi.
Peki, CHP ve yancıları nerede durdu, Ukrayna meselesinde? Nerede duracaklar; Batılı ‘müttefikleri’ nerede durduysa, CHP sözcüleri de orada durdu. Ama Allah var; İYİ Parti’nin o dönemki Genel Başkanı Meral Akşener kadar ileri gidip, “Türkiye, Ukrayna’yı desteklemeli…” gibi açık beyanda bulunmaktan kaçındı, CHP sözcüleri.
HANİ HAMAS TERÖR ÖRGÜTÜ İDİ?
Bir insanlık mücadelesi verildi Gazze’de… Devletleri yönetenler alçaklığın dibini boylamış olsa da, toplumlar Gazze’de büyük bir hakikati idrak etti. Siyonizmin ‘mazlumiyet’ yalanı, Gazze’de katledilen bebekler, çocuklar, kadınlar ve yaşlı sivillerin kanı pahasına çöktü.
Bundan sonrası, hiçbir şekilde İsrail ve destekçilerinin başarı hanesine yazılmayacak.
Gene üzülerek gördük ki; Gazze’de asrın soykırımı, bizzat İsrail-Batı işbirliğiyle yürütülürken, CHP’nin başındaki kişiden ayakçısına kadar herkes, “HAMAS bir terör örgütüdür…” diye saçmaladı.
Oysa, siyasî duruştan bağımsız olarak, Türk Devleti’nin Filistin davasındaki siyaseti, HAMAS’ı ‘terör örgütü’ değil, ‘zulme direnişin kalesi’ olarak görüyordu. CHP bu gerçekliği de ıskaladı; yanlış yerde durdu.
Şimdi Gazze’de ateşkes mutabakatı oluşunca, CHP Genel Başkanı, ‘Filistin’in başarısını kutlama’ havaları oynamaya başladı.
Günaydın Özgür Bey…
DIŞ POLİTİKA DANIŞMANLARI SORUNU
Türk Dış Politikasının başkaca konuları bağlamında, CHP’nin durduğu yere dair birçok eleştiri getirilebilir. Fakat bir çırpıda akla gelen ana konulara göz attığımızda, CHP’nin duruşunun, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti adına bir kayıp olduğunu görüyoruz.
CHP’nin, çok ciddi bir ‘dış politika danışmanları sorunu’ bulunuyor. Hadi, Jeremy Rifkin ve Daron Acemyan gibileri görmezden gelelim… Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP dış politikasını havale ettiği Ünal Çeviköz… Milletvekilliği ve görev süresi boyunca, Türkiye Cumhuriyeti’nin eski büyükelçisi gibi değil; ABD’nin CHP nezdindeki ‘Genel Valisi’ gibi davrandı.
Bugün de Genel Başkan Özgür Özel’in dış politikasını ‘tedvir eden’ Namık Tan, selefiyle aynı görevi yürütüyor… Boşuna mı her önemli görüşmede Özel’e ‘eşlik’ (Nezaret mi demeliyiz?) ediyor?
Büyükelçilik yapmış… Dışişleri Bakanlığı Sözcülüğü gibi önemli bir görevi ifa etmiş… Bunlar, AK Partili Dışişleri Bakanları ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile çalışmış hariciyeciler.
Bir düşünün… Dışişlerimiz kimlere emanetmiş? Acı gerçek; Osmanlı’dan beri Hariciyemiz, kendisini Türk Milleti’ne mensup hissetmeyenlerin ağırlığını taşımış.
Acaba diyorum, bu topraklara yabancı olmakla, kişinin soyu-sopu arasında doğrusal bir ilişki var mıdır?