Günden güne yaşadığımız öyle enteresan olaylar var ki…

Hayır, olamaz, mümkün değil” dediğimiz pek çok şey, sanki ağzımızdan çıkmamızı beklermiş gibi derhal oluveriyor!...

Toplumun neredeyse bütün değer yargıları çürümeye yüz tuttu…

Namussuz, namus dersi veriyor… Ahlaksız, ahlak dersi!...

Gözümüzün iliştiği, elimizin değdiği pek çok yerde yozlaşma var…

Gündelik yaşam alanlarımızdan politikaya, iş dünyasından sanat camiasına kadar şahit olduğumuz çeşit çeşit rezillikler…

Beş dakikada  ayak üstü  kırk  yalan söyleyen, dün sövdüklerine bugün övgüler düzen, dün övdüklerine de bugün ana avrat dümdüz giden  sözüm ona dava adamları…

Kişisel menfaat uğruna, işini yüzdürmek için hüner üstüne hüner sergileyen cambazlar, dolandırıcılar…

Hırsızların, arsızların ve yüzsüzlerin ve hatta adları bin bir türlü rezillikle anılan tiplerin tarihte bu kadar alkışlanıp, toplum önüne çıkarılmaya çalışıldığı başka bir dönem daha var mıdır acaba?

Eskiden insanlarda “ar damarı” diye bir sigorta vardı…

Sanırım, o damar artık çatladı ve insanlığın da sigortaları attı!..

Manevi değerlerimizdeki çöküş, maalesef ekonomiye de bulaşmış durumda…

Enflasyon-faiz-döviz kıskacında boğuşan ekonomik düzenin asıl mimarları bence, biri beş yaparak fiyatları keyfi şekilde  artıran bu edepsizlerdir…

Kendilerinden başkasına, insanca yaşama hakkı tanımayan bu ahlaksızlardır…

İnsanı insan yapan erdemler; doğruluk, iyilik ve güzellik gibi dünyayı yaşanabilir kılan kavramlar bizi bir bir terk ediyor…

Çoğumuz tanık olmuştur:

Adam; elindeki her imkânı kullanarak önce devleti soyuyor… Ama bununla yetinmiyor…

Bir de zeytinyağı gibi üste çıkıp, gözümüzün içine baka baka,  herkesten daha fazla dürüstlük veya dindarlık taslıyor!...

Çalıp götürdüklerine, haksız yere zenginleştirdiklerine ve kayırdıkları yakınlarına zaten alışmıştık…

Şimdi de, bunların “dürüstlük” iddialarına alışmaya başladık…

Nuri Bilge Ceylan’ın meşhur “üç maymun” filmini mutlaka izleyin…

Aslında herkes, her şeyi duyuyor, görüyor ve kimin ne mal olduğunu da biliyor…

Fakat sorunları çözme noktasında, gerçeklerin inkâr edilmesine dayanan yolları tercih etmek hepimizin işine geliyor!...

Ezkaza, durumdan vazife çıkarıp gerçekleri anlatmaya çalışan biri olursa, başına gelmeyen kalmıyor çünkü!...

Ülkenin neredeyse tamamı devlete kapak atmanın peşinde…

Kimisi ihale alarak, kimisi de memur ya da bürokrat olarak…

Kimisi teşvik alarak, kimisi de vergi kaçırarak…

Cümlemizde şöyle bir telaş var:

  • Yeter ki devletin ipinin bir ucundan tutalım!... Ondan sonrası tereyağından kıl çeker gibi kolay!...

Hafta sonu, “Siz Türk müsünüz?” diye karşılandığım İstanbul’daydım…

Orada yaşayanların nabzını biraz tutmaya çalıştım…

Gördüm ki, millet sadece çeşmenin başına geçme peşinde!...

Emaneti ehline verelim derdinde olan yok…

Yerel seçimlere adeta böyle bir anlayış içinde hazırlanılıyor…

Ortada sanki “Yağma Hasan’ın böreği” var…

İnsanlar, “bu börek mutlaka bizim olmalı” havasında…

Siyaset bizi öyle bölmüş ve öyle parçalamış ki!...

Ancak, durum kimsenin umurunda değil!...

Belediye bize geçerse, seçimi biz kazanırsak” ihtimaline karşı bütün taraflar gardını almış…

Belli ki, atacakları kroşe çok sert olacak…

Yere indirdiklerine nefes aldırmayacaklar!...

Tüm bu olanlara rağmen; “daha adil bir dünya mümkün” diyenler var…

Elbette, bence de mümkün aslında…

Fakat, bu aralar umudum tükeniyor!...