Eskiden insanların gölgesi, sadece güneş vurduğunda yere düşen karaltıdan ibaret değildi...

O gölge; ağırlıktı, itibardı, hatırdı...

Bir mahallenin "ağır abisi" sokağın başında göründüğünde, gölgesi kendinden önce etrafa selam verirdi... Esnaf toparlanır, gençler destur çeker, konu komşu o güveni hissederdi.

Şimdilerde bakıyorum da; ne o gölgeler kaldı, ne o gölgenin sahibi ağır abiler, ne de o gölgelerin sığındığı o eski çınarlar...

Geçenlerde; “Arafat Dağı’na Kar Yağar mı” başlığı ile elimizden kaybolup giden eski muhteşem Giresun’u ve bu kayıptan dolayı kendine vazife çıkarmayan yetkilileri yazıp biraz sitem etmiştim…

Fakat ne yazık ki bu yazıya, (bazılarına doğrudan mesaj atmama rağmen) bürokratı, siyasetçisi ve STK temsilcisi dahil hiç kimseden bir tepki gelmedi…

Bu şehrin üç önemli meclisi var: Belediye Meclisi, İl Genel Meclisi ve TSO Meclisi…

Demek ki bu konunun gölgesi bu meclislerden hiçbirine düşmüyor artık!...

Belli ki, elimizden kaybolup giden eski Giresun değerlerinden daha önemli gündemleri var!...

Eğer geçmişin ağır abileri duruyor olsaydı, eminim ki böyle olmazdı… Etrafa umutsuzluk kokusu yayan her mesele, onların zamanında daima en öncelikli mesele sayılırdı…

Ağır abilerin yaşadığı yıllarda, Giresun’un meşhur dik yokuşlarını tırmanırken nefesimiz kesilirdi belki ama, içimizdeki umut asla kesilmezdi…

Bugün, şehirler büyüdü, binalar gökyüzüne uzandı, yollar genişledi... Ama nedense, içimizdeki o daralma bir türlü geçmiyor!

Sosyal hayatımız, siyasi kavgalarımız, hatta selamlaşmalarımız bile bir tuhaf oldu...

Siyaset dediğiniz şey, eskiden "hizmet" yarışının adıydı; şimdi "algı" yarışının sahnesi haline geldi…

Sırf galip gelebilmek için, “algı mühendisliği” diye bir şey icat ettik!...

Şehrin sokaklarında dolaşan şimdinin "yetkili" abileri, o koltuklara oturmadan önce verdikleri sözleri, koltuğun derisinden daha çabuk eskitir oldular...

Seçim zamanı kapı kapı dolaşıp "haliniz nicedir" diyenler, seçim bittiğinde camlarını kapatıp, klimalı makam araçlarında "halktan" izole bir hayatın sefasını sürüyor...

Sahi, Giresun'un derdi sadece fındık fiyatı mıdır? Ya da sahil yolundaki trafik midir?

Bana göre asıl dert; aramızdaki samimiyetin kaybolmasıdır!...

Bir şehrin kaderi, o şehrin sokaklarında yürümeyen, o şehrin yağmurunda ıslanmayan, o şehrin esnafıyla bir bardak çayı "hesapsızca" içmeyenlerin elinde şekilleniyor maalesef...

Gençlerimize bakıyorum...

Hayata başlamak için çaldıkları tüm şehir kapılarından “gir” sesi duymayınca, ya kaçmanın ya da göçmenin çaresini aramaya başlıyorlar!...

Bu sırada gözleri telefon ekranında, akılları ise oyun ve eğlencede…

Hepten haksızlar mı, bilmiyorum…

Liyakatin yerini sadakatin, emeğin yerini "adamını bulmanın" aldığı bir düzende, o pırıl pırıl zihinler bu topraklarda nasıl kök salsın?

Biz eskiden Kale‘den şehre bakınca, sadece evleri değil, o evlerin içindeki huzuru da hayal ederdik. Şimdi o beton yığınlarına bakınca, sadece "rantı", sadece "kaosu" görüyoruz...

Toplumun kimyasıyla oynadılar...

Komşunun komşuya güvenmediği, herkesin birbirinin açığını aradığı, siyasetin ayrıştırdığı, ekonominin yorgun düşürdüğü bir hale geldik...

Eskiden sıradan bir cenaze olduğunda bile düğünler durur, kahvelerde oyun falan oynanmazdı… Hatta televizyonlarda eğlence programları açılmazdı…

Şimdi yan binada cenaze varken, beri tarafta havai fişekler patlıyor...

Şehit cenazesi olduğu zamanda dahi bu durum değişmiyor!...

Bazılarının “ar damarı” öylesine çatlamış ki; depremlerin yol açtığı mağduriyetin gerekçesini hiç utanmadan rahatlıkla “ahlakla” ilişkilendirebiliyorlar!...

İşte kaybettiğimiz o "gölge" tam da budur...

Hani bazen soruyorsunuz ya; "Bu işler nasıl düzelir?" diye...

Cevabı, o çok "büyük" projelerde, devasa binalarda falan aramayın.

Cevap; kaybettiğimiz o samimiyette, unuttuğumuz o komşuluk hukukunda ve terk ettiğimiz o vicdan muhasebesinde gizli...

Siyasetçisi, bürokratı, esnafı, vatandaşı... Herkes aynaya bakıp kendine şu soruyu sormadan bu şehre bahar gelmez:

"Ben bu şehrin yükünü mü taşıyorum, yoksa bu şehir benim yükümü mü çekiyor?"

Aksi halde; biz daha çok bekleriz Arafat Dağı'na kar yağmasını...

Kalın sağlıcakla...

Cml Cargo Eurovizyon Banners Yatay Iceri