Dünya hegemon' unda iktidar değişimi, dünyayı fena sarsıyor. Donald Trump, 20 Ocak’ta görkemli bir törenle, ABD’nin 47. Başkanı olarak göreve başladı. Hedef; “Önce Amerika”. Kendi başına buyruk,  tüccar kafalı, öngörülemez ve müesses nizam karşıtı ve şimdiye kadar gelen hiçbir başkana benzemiyor. Amerika'nın çok yayıldığını, içe dönmesini tekrar güç kazanmasını savunuyor ve derin devletle mücadele ediyor. Ona göre; ABD ekonomisi zorda, dünyadan geri çekilmeli, altyapısını yenilemeli, kendisine zarar veren dış ticaretini tümüyle gözden geçirmeli. Dış ticaret, ABD’nin aleyhine işliyormuş. Yani tüm dünya Amerika'nın emperyalizminden bahsederken, Trump’a göre dış ticarette sömürülen Amerika’ymış. Ticaretten zarar gören Amerika, zavallı Amerika. Oldukça ilginç bir bakış açısı…

Trump, daha ilk günden önüne gelen çok sayıda radikal kararnameyi imzalayarak, çok hızlı bir giriş de yaptı. Bunların arasında, Biden’in çok sayıda kararnamesini iptal etmek ve Amerika’yı birçok uluslararası anlaşmalardan çıkarmak da var. Bunların arasında Dünya Sağlık Örgütü  ve  Paris İklim Konferansı da var. Tüm dünya nefesini tutmuş, Trump’ın atacağı adımların kendilerini nasıl etkileyeceğini merak ve endişe ile izlemeye başladı. 

Eğer bir gerçek, dünyanın çok kutupluluğa doğru gitmekte olduğuysa, ikinci gerçek de, o noktaya gelene kadar ABD’nin daha uzun bir süre, dünya hegemonu olarak kalmaya devam edeceğidir. Dünyada Amerika’nın vereceği kararlardan etkilenmeyecek ülke yok gibi. Çin, yükselen güç ve arayı kapatıyor ancak Amerika’nın çok boyutlu güç yapısını dengelemesi için daha zaman var. Öte yandan büyüyen Brics de dengeleri yakında ciddi olarak etkileyecek gibi. Değişen ABD yönetiminin alacağı kararlardan, hemen hemen her ülke, endişeyle nasıl etkileneceğini anlamaya çalışıyor. 

İSRAİL

Dünya, inanılmaz şok dalgalarıyla sarsılarak hegemon Amerika'nın dış politikasını, siyonist  yahudi milyarderler koalisyonu ve yahudi lobisi  üzerinden İsrail’in yönettiğini gördü.  Dünya ama başta Amerikalılar ; siyonist yapının, Amerika’nın kılcal damarlarına kadar girip, her yere inanılmaz derecede nüfuz ettiğini, maalesef Amerika’yı soykırıma tam bir suç ortağı yaptığını gördü. Başkan kim olursa olsun, bunun hemen değişmeyeceği de anlaşıldı. Trump kendi başına buyruk ama kabine, çoğu insana fanatik siyonistlerin resmi geçidini hatırlatıyor.

Ancak İsrail de, artık,  yeni seçilmiş ve son dönemine girmiş  ve seçim korkusu yaşamayan ve Yahudi lobisinden de desteğe ihtiyacı olmayan Trump’ın  onlara nasıl baskı uygulayabileceğin den korkuyor. Ama tam olarak bu güne kadar İsraile kesin olarak dur diyen yok. Tüm dünyanın soykırımcı yaftasını boynuna astığı ve uluslararası mahkemelerde soykırımcı ilan edilen İsrail ve çoğu lideri, eninde sonunda Amerikan desteğinin çekilmesi ile neler olabileceğini ciddi ciddi düşünmemişe benziyor

 

FİLİSTİN

Dünyada birçok şeyi Çin'in ürettiği  doğrudur. Ama cesaret ve vatan için fedakarlık üreten en büyük aktör Gazze’dir. Herhalde toprakları için bu kadar ağır bedel ödemeye hazır başka bir millet yoktur.

Dünyanın gözü önünde her gün soykırıma uğrayan Filistinliler, maalesef 21. yüzyılın en büyük soykırım kurbanları oldular. Ancak bütün Arap dünyasından ses çıkmaması ve Mısır’ın da buna tam katkı yapması işin en acı tarafı. Amerika bir İbrahim anlaşmaları diyerek önde gelen zengin Arap ülkeleriyle İsrail'i barıştırarak Filistin sorununu gömmeyi ve unutturmayı adet başarmış gibiydi ki Gazze patlak verdi.

Filistinliler uğradıkları soykırım sonunda varılan anlaşmaya, İsrail’in uyup uymayacağını ve uymazsa Amerika’nın ne yapacağını endişeyle izliyorlar. Belki Trump baskı uygular da, İsrail anlaşmalara saygı duyar da, soykırım sona erer düşüncesiyle ileriye umutla bakmaya çalışıyorlar. Aksi durumda nelerin olabileceğini biliyorlar. İsrail ateşkesi bozmaya başladı bile. Trump bu bizim savaşımız değil diyerek sıyrılabilir.

RUSYA

Sovyetlerin çökerek parçalanmasını 20.yüzyılın en büyük jeopolitik trajedisi olduğunu söyleyen Putin, henüz yeni dünyaya uyum sağlayamamış. Ukrayna’yı elde tutmak istemesi, kendisi açısından anlaşılabilir ama tüm Ukrayna’yı çok kanlı bir işgale kalkışması çok aleyhine işledi. Sadece Donbas ve Kırım'a asker gönderip anlaşma isteseydi, istekleri daha kolay kabul edilebilir Batı alarm zillerini bu kadar güçlü çalmayabilirdi. ABD ise, ta başında krizi yönetebilecek iken, işi tam bir mega-trajediye çevirdi. 

Bugün Putin, Batı’yı sıkıştırmış görünüyor ama Trump’ın tekliflerini arka arkaya reddederse,  tablo değişebilir. Trump, Ukrayna’yı ciddi şekilde silahlandırarak, Rusya’yı zor duruma getirerek, masaya getirmeye zorlayabilir. Bölgede durum çok daha kötüye gidebilir.

ABD, Rusya’yı kendi saflarına çekerek Çin’e karşı kullanmaya çalışıyor ama şimdilik bu zor. Çin, Rusya'nın Ukrayna'da en büyük destekçisi. Bu arada Trump'ın “Kanada ve Grönland ve Panama Kanalını alacağım” demesi üzerine, Rusya'da “1867’de Rus Çarı tarafından Amerika'ya satılan Alaska’yı geri alalım” diyenler arttı. Zaten biraz hayal dünyasında yaşayan bazı Rus tarihçiler, inşallah buna inanıp işi büyütmezler.

UKRAYNA

Eğer gerçekten Batı, Ukrayna’yı bu kadar savaşın içine soktuktan ve ağır bedel ödettikten sonra yalnız bırakır, ödediği ağır bedeli de görmezden gelir ve onu bir Rus çözümüne zorlarsa, bu tarihin en büyük ihaneti olarak kayda geçecek. Bundan sonra, üçüncü ülkelerin Batı’nın vereceği garantilere güvenmesi herhalde çok zor olur. 

Ancak Ukrayna’nın Batı’ya sık sık hatırlattığı da, Batı başkentlerini çok derinden düşündürüyor. Denilen şu: “Ukrayna’yı harcayıp Rusya’ya istediklerini sunarsanız, Moskova’nın burada duracağını mı zannediyorsunuz?  Rusya; Ukrayna üzerinden 1990 sonrası oluşan bütün güvenlik mimarisini kökten değiştirmeye çalışıyor. Ukrayna’da durmayacak ve devam edip Baltıkları, Transdinyester ve belki de dönerek doğuda Kazakistan’ı zorlayacaktır. Şimdi bizi bu kadar destekledikten sonra bunu keser  Rusya'ya zaferi verirseniz, sonra onu durdurmak için çok daha  ağır bedeller ödeyeceksiniz.” Buna birçok Batılı çevre de inanıyor.

Ukrayna, şimdi İngiltere ve Biden yönetiminin kendilerini ittiği felaketten Trump’ın onları ne derece kurtaracağını endişeyle izliyor. Maksimalist Rus lideri karşısında acaba kendilerine askeri destek vererek sahada denge sağlanacak mı? Acaba Rusya’ya satılacaklar mı yoksa destek görüp, ödedikleri ağır bedelin karşılığında, şerefli bir anlaşmaya varabilecekler mi? 

AVRUPA

Avrupa, ABD ile olan geleneksel ilişkilerinin nereye evrileceğinden, NATO'nun ayakta kalıp kalamayacağından endişe ediyor. Defalarca NATO’dan ayrılacağını ifade eden Trump, acaba ikinci döneminde neler yapacak? Bu ülkeler, Amerikan korumasının azalacağı veya ortadan kalkacağı bir Avrupa’nın kendini nasıl savunacağını kara kara düşünüyor. Avrupa ülkeleri kendi ayrı savunma gücü oluşturmaları için gereken siyasi iradeyi bir türlü oluşturulamıyor. Avrupa bir taraftan Rus bir taraftan Amerikan baskılarıyla fel. olmuş gibi. 

Avrupa ülkeleri, şimdi Washington’da iktidara gelen Trump'ın has adamı Elon Musk’ın iç siyasetlerine karışmasından, istediği parti ve kişilere milyarlarca dolar vererek iktidara getirmeye çalışmasından oldukça rahatsız. Almanya da ADF destekleniyor ve Birleşik Krallık Başbakanı Starmer bile ciddi saldırı altında. Oldukça endişe verici bir durum. Amerika Avrupada kendi görüşlerini paylaşan partileri iktidara getirmeye çalışıyor.   

Bu arada, Avrupa’nın geleceği ne olacak tartışmaları arasında, herkes tarihe balıklama dalıp kendine bir şeyler çıkarmaya başlayınca, haklı olarak Roma da gürledi. Sağcı İtalya’nın sevimli başbakanı Meloni, jokeri masaya vurdu. Anlayanlar için bu salvo adeta bir nükleer saldırı gibi güçlüydü. “Eğer Avrupa’dan ve tarihten bahsedeceksek onun başkenti Brüksel değil Roma olmalıdır Roma, duyuyor musunuz Roma” dedi. Ne Brüksel’i ? Tüm dünyaya, devasa Roma İmparatorluğunu hatırlattı. Bir zamanlar düzenli Roma lejyonlarının harekete geçtiği zaman, yerin nasıl titrediğini herkese hatırlattı. Avrupa ve hele Amerika’da tüm gösterişli kamu binaları, Roma’yı örnek alır, sütunlu Roma yapıları her büyük Batılı başkentleri  süsler. Zaten ABD de, kendisini Yeni Roma imparatorluğu olarak görüyor. Bu konuda sayısız makaleler bile yazıldı. Zaten Meloni’ye karşılık veren de çıkmadı... 

ÇİN

Batılı liberallerin, dünya ticaretine entegre ederek Batıya bağlayıp  demokratikleştireceklerini düşündükleri Çin başka yöne gitmeye başlayınca, rakip ve düşman görülmeye başladı. Ama artık çok geçti. Çin güçlenmenin yolunu bulmuştu ve bundan vazgeçmeye niyetli değildi. Hegemon’a meydan okumayı kararlı şekilde sürdürüyordu. Ancak o bile Trump’ın gelince ne yapacağını çok merak ediyor. Ne de olsa artık en büyük rakip oydu. ABD’nin Ukrayna’daki savaşı bitirmesi durumunda, artık bütün gücü ile ona yüklenmeye başlayacağını bilerek hazırlanmaya çalışıyor. Amerika ise Çine "eğer Rusya'ya silah gönderirsen sana büyük yaptırımlar uygularız ve ekonomin tıkanır " diyorlar. İkilem açık. Çin hiçbir destek vermezse ve Rusya kötü şekilde yenilir ise sıra kendisine gelecek. Askeri yardım yaparsa da kendisini global güç olmaya götüren dış ticarette ağır darbe alacak.  Bejing savaşı ne kadar uzatırsa, zaman kazanıp güçlenmesine devam edeceğini bilerek zaman kazanmaya çalışıyor. Tayvan konusunda daha sert bir politikaya kayan Çin, artan askeri gücünü yoğun şekilde ada etrafında test etmeye başladı. Ama gözler Washington’da olacak.

Ancak önümüzdeki günlerde, Çin ile ABD arasında dünyanın geleceğini şekillendirecek kritik teknolojilerde rekabet büyük rol oynayacak. Yapay zekâ, siber savaş, otonom araçlar, uzay teknolojileri, hipersonik füzeler, uydusavar sistemler, büyük rekabet alanları olacak. Çin, Trump döneminde ticaretin devam edip etmeyeceği, yaptırımların olup olmayacağı, Çin ürünlerine vergi artışı olup olmayacağı gibi konularda oldukça endişeli. 

Zirvedeki ABD, yükselen Çin’i her türlü vasıta ile durdurmaya çalışacaktır. Biliyor ki ABD, onunla bir ticaret savaşına, enerji ve ticaret yollarının kontrolü konusunda çok ciddi bir mücadeleye eninde sonunda girecektir ve bu çok ciddi çatışmaya bile yol açabilir. Ancak ilk atış Çinli Tik tok’u vurdu ve Trump bunju yasaklamak için harekete geçti. Könfüçyüs der ki: “Sabredin, sabredin ve yine sabredin…”

JAPONYA

Japonya, gittikçe güçlenen Çin karşısında Amerika’nın verdiği desteğin devam edip etmeyeceğini endişeyle izliyor. Eğer bir  şekilde Amerikan desteği azalırsa Japonya'nın nükleer güç olma dışında bir opsiyonu kalmayacak. Bazen Batılı bazı çevreler Japonya’yı  bu yönde gitmesi ve kendi savunmasını da yapabilmesi için teşvik etmektedirler. Bazen de Japonya Batı’ya şunu soruyor: “Bizim nükleer silahlara sahip olmamızı, devasa bir deniz gücü oluşturmamızı ve global güç olmamızı gerçekten istiyor musunuz?” Buna kimse kolay cevap veremiyor. Ancak olaylar, doğal olarak Samuraileri buna zorlayabilir. 

Amerika, müttefiklerinden ve özellikle geçen dönemde Japonya’dan, oradaki üsler için koruma parası olarak çok ciddi rakamlar istemeye başladı. Bu devam eder mi? Bir taraftan karasularına arka arkaya düşen veya üstünden geçen Kuzey Kore balistik füzeleri, diğer taraftan güçlenen ve bölge ülkelerine pazularını gösteren Çin Ejderhası, en sonunda Samuraileri hiç istemediği bir yola sokar mı? Bu kadar süratle değişen dünyada galiba bu da her zamankinden daha fazla mümkün

KANADA

Her zaman ABD’nin koruması altında kendi savunma harcamalarının büyük bölümünü ekonomisine kaydıran ve oldukça yüksek hayat standartları yakalayan Kanada için bile, balayının sona erebileceği görülüyor. Trump, açıkça “bizim 51. eyaletimiz olun” diyerek, eski başbakan Trudeou’ya “Vali ol” dedi. Trump’ın ne yapacağı belli olmaz, bakarsınız Kanada ürünleri üzerinde vergileri yüzde yüz artırarak “Ya bu vergiler, ya da bizim eyaletimiz olun” der ? Kanadalıları daha uzun süre geceleri uykuları kaçacaktır denebilir.

GRÖNLAND

Grönland da topun ağzında. ABD, burayı topraklarına katmaya kararlı. Zaten pek savunma gücü olmayan ve Danimarka'ya  bağlı olan Grönland, tam bir kaosta. Burada zaten bir Amerikan üssü var ve toplam nüfus 50-60 000 civarında. Biraz sıkıştırıp vali atasa, karşı çıkacak bir savunma gücü bile yok Tabii ki burada Trump’ın aniden Grönland’ı  ortaya atması ciddi gelmeyebilir veya orada neler var diye sorulabilir. Ancak durum biraz farklı.. Buzların erimesi ile buradaki petrol kaynakları daha kolay ulaşılabilir oldu ve büyük önem arz ediyor. Ayrıca nadir toprak elementleri denen kritik madde açısında bu ada ve etrafı çok zengin bu da büyük avantaj. Öte yandan buzların erimesi ile artik bölgeden  gemiler geçebiliyor ve burada yeni bir ticaret rotası ortaya çıkıyor. Rusya da Batıya karşı tek başına kalmasın diye bu bölgeye Çini de davet etti. İşte Kutup bölgesinde ortaya çıkan bu stratejik rekabette ABD Grönland'ı ele geçirirse hele bir de Kanada’yı da alırsa muazzam bir avantaj elde edecek. Grönland Trump’ın ne yapacağını görmeyi bekliyor

PANAMA

Panama ise daha beter durumda ama yine de şanslı çünkü Trump sadece kanalı istedi ve “tüm Panama benimdir” demedi. Ama Panama ne kadar direnebilir, çok şüpheli. Amerika “Gerekirse güç de masada” dedi. “Bu kanalı biz yaptık  Çin'e kaptırmayacağız” diyen Trump kararlı. Aslında kanalı en fazla ABD gemileri kullanıyor ve Çin'in burada etkisini artırdığı da gerçek değil. Ama Trump yine de kanalı zamanında biz açmıştık şimdi Çin bölgede etkisini artırıyor ve kanalı artık geri istiyoruz diyor. Panama da Trump’ın hamlesini bekliyor   

MEKSİKA VE LATİN AMERİKA

Meksika ve Latin Amerika da, da endişeler artıyor. Meksika, ABD nin  Meksika Körfezinin adını Amerika körfezi olarak değiştirilmesini kabul etmeyeceğini açıkladı. Trump'ın bölgeden gelen göçmenlere karşı da artan sert tavrı tüm bölgeyi zor durumda bırakıyor.  Ancak toplu halde geri göndermeler devam ediyor ve bunları kabul etmeyen ülkelere karşı da Amerikan yaptırımlar uygulayacağını açıkladı. Bu işi daha da zora sokacak gibi. 

Eski Monroe Doktrini’ne benzer şekilde kıtasına kapanacak Amerika’nın bu bölgede neler yapacağı  ciddi endişe kaynağı. ABD’nin bölgeye yerleşeceği ve burayı meşru etki alanı görmeye başladığı açık. İnşallah tarihteki acı tecrübeler tekrar yaşanmaz. 

UZAKDOĞU

Uzakdoğu’da Çin korkusuyla yaşayan birçok ülke, ABD’nin Afganistan’dan geri çekilmesi ve işbirlikçilerini de Taliban'ın insafına bırakması ile kara kara düşünmeye başladı. Çin- ABD mücadelesinde bu ülkeler taraf tutarak sonra bunun bedelini ağır şekilde ödemek istemiyorlar.  Afganistan'daki Amerikan destekçilerinin kaderini paylaşmak istemiyorlar. Bu yüzden de Çin'e karşı ABD nin yanında cepheye katılmayı pek istemiyorlar. Öte taraftan da genişleyen ve komşu ülkeleri çeşitli toprak ve deniz alanları konusunda sıkıştıran Çin de bu ülkeleri zora sokuyor . Şimdi bu ülkeler Ukraynaya bakıyor.  Önce savaşa sokulan ve barış yerine yok olmaya itilen Ukraynaya  da Batı desteği geri çekilir ve bu ülke Rusya'nın insafına bırakılırsa  ABD'nin Asya’da yakın müttefik bulması çok zorlaşabilir.  

Vietnam, ironik şekilde, bir dönemde Amerika’nın işgaline uğrayıp onunla ölümüne savaşırken son yıllarda Çin’e karşı Amerikan desteğini alıyordu. Şimdi Amerika onları yüzüstü mü bırakacak? Dünya oldukça garip bir yer oldu.

ABD, TÜRKİYE VE KKTC

Amerika’nın PKK ya veya türevlerine verdiği destek devam edecek mi? Bu Türkiye için hayati önemde. Amerika bölgede  bir -teröristan- kurma sevdasına son verecek mi yoksa rota değiştirip, Suriye’nin normal bir ülke olmasına izin verecek mi? Acaba terör örgütüne destek için, Suriye’de kurduğu üslerden de çekilecek mi? Birçoklarına göre, bu şimdilik zor ve ABD bölgeden kolay kolay çekilmeyecek. Ancak Türkiye ve yeni Suriye hükümeti için saat dolmak üzere ve PKK yı yok etmek için askeri hazırlıklar devam ediyor. 

Bir de kritik soru şu: ABD , Doğu Akdeniz’de Yunanistan-Güney Kıbrıs-İsrail üçgeni ile Türkiye’yi çevreleme politikası sona erecek mi? Bir türlü Türkiye’nin stratejik otonomisini kabul etmeyen ABD derin devleti bunu geri çevirmeye çalışıyor. Ancak gelinen noktada Trump ne yapacak açık değil. Görünen o ki Trump Ortadoğu'dan kısmen çekilip Uzakdoğuya Çini çevrelemek için kuvvet kaydırmak istiyor. Bu da onu bölgeden derin devlete rağmen çekilmeye zorluyor. Trump'ın Amerikan derin devleti ile mücadelesinin sonucu   belirleyici olacak

Öte yandan açık şekilde ABD ve AB nin bölgedeki hidrokarbon enerji denkleminde, Türkiye’yi dışlama politikası ne olacak merak konusu. Olaylar Batının Türkiyeyi enerji denkleminden dışlama politikasının bir sonuç  getirmediğini görüyor. Türkiye bazen kendi görüşlerini  kabul ettiremediği bu kritik bölgede başka güçlerin oyun kurarak onu  safdışı bırakmasını engelleyebilecek güce kavuştuğunu artık gösteriyor. 

Kıbrıs sorunu evrilerek devam ediyor ve şimdi federasyon modeli yerine iki devlet tezi artık zemin kazanmaya başladı. Kıbrısta ise 50 yıldan sonra artık federasyonu terkedip iki devlet tezine geçen Türk tarafı zemin kazanmış ve geri döndürülebilecek noktayı aşmış görünüyor.  Bidenopulosun  gitmesi ile Rum tarafı da gelen Trump' ın ne yapacağından endişeli. müzakerelerin iki taraf arasında ortak bazı projeleri hayata geçirmek ve güven artırmak çerçevesinde olacağı görülüyor. 

enel gidişat, Kıbrıs’ta doğal sürecin iki devlet modeline doğru gittiğini gösteriyor. Türkiye, Libya’dan sonra şimdi bir de Suriye ile denizde anlaşma sağlarsa, Sevilla planına ikinci  darbe de yaklaşıyor demektir. Bu da, Kıbrıs’ta iki devlet tezini güçlendirecek gibi. Zaten KKTC nin Türk devletleri Teşkilatında durumu güçleniyor. Kendi ismiyle üyelik sonrası KKTC şimdi TDT nin  yan kuruluşlarıyla  temaslarını artırıyor. 

Trump’ın önünde bu kadar kiritk sorun varken, bunları bırakıp neo-koncu Biden gibi, Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışarak, gidişatı ters yöne çevirmeye çalışması biraz düşük bir ihtimal. Bunu denese bile başarı şansı  da pek fazla görünmüyor. 

 GENEL DEĞERLENDİRME

Neticede tersten okursak, ABD’nin önünde, tüm dünyadaki sorunlar var. Her taşın altından, en sonunda o çıkıyor. Trump’ın herhangi bir konuda atacağı veya atmayacağı adımlar, bölgede diğer aktörlerin politikalarını etkileyecek ve bölgeyi şekillendirecek gibi görünüyor. Bunlar da  aslında Amerikan hegemon’un hala ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Ancak artık eskisi gibi her konuda belirleyici adım atamıyor ve bir taraftan  gücü devam ederken bu güç nisbi olarak azalıyor çünkü bir taraftan yükselen global aktörler öte taraftan bölgesel güçler de pastadan daha fazla pay almak için mücadele ediyor 

Hegemonların azalan gücünü kolay kabul ettikleri zor görülür ve sorun burada yatıyor. Eğer ABD buna zamanda adapte olamazsa   karşılaştığı sorunları tamamen kendi istediği gibi çözmeye çalışırsa bu adımlar  çok ciddi çatışmalara ve hatta savaşlara kadar varabilecek gelişmeleri tetikleyebilecektir.  Hele de bir taraftan dış politikada hala hegemon gibi davranması öte taraftan da ekonomik düşüşü durdurması pek mümkün görünmemektedir. Trump  tabii ki gerçekte her istediğini yapamayacak ama olayların gidişatını, özellikle  yüksek öncelik verdiği sorunlarda önemli ölçüde etkileyecektir. Diğer ülkelerin ümidi, kendilerinin taraf oldukları sorunlara Amerika’nın öncelik vermemesi. Trump döneminin çok farklı bir dönem olacağı, öngörülemeyen lerin de olabileceği, bazı ülkeler için ise bu dönemin çok zor geçebileceği artık kendini gösteriyor.  Trump döneminin Biden dönemini dahi aratacak bir dönem olması da olasılık dahilinde.