Dünya şu anda jeopolitik, ekonomik ve teknolojik açıdan karmaşık ve gerilimli bir dönemden geçiyor. Yoğun tartışılan senaryolar— Ukrayna savaşının yayılması, Amerika ve İsrail’in İran’a yönelik olası saldırıları, Çin’in Tayvan’ı işgal etme ihtimali, Rusya’nın Baltıklara yönelik tehditleri, NATO’nun dayanıklılığı, Avrupa’daki silahlanma ve nükleer savaş riski—küresel düzenin kırılganlığını ve çok kutuplu bir dünyaya geçişin sancılarını yansıtıyor. Bu durumu değerlendirmek için hem mevcut dinamikleri hem de tarihsel bağlamı dikkate alarak bir analiz gerekiyor.

1. Jeopolitik Gerilimler ve Kaos Algısı Dünya, Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu düzenin sona ermesiyle yeni bir güç rekabeti dönemine girdi. ABD’nin küresel hegemonyası ve şok edici adımları , Çin’in ekonomik ve askeri yükselişi, Rusya’nın revizyonist politikaları ve bölgesel güçlerin (İran, Türkiye, Hindistan gibi) artan etkisiyle sorgulanıyor. Bu rekabet, Ukrayna savaşı, Tayvan gerilimi ve Ortadoğu’daki çatışmalar gibi bölgesel krizlerle somutlaşıyor.

· Küresel Hegemonun Şok Edici Adımları. Genellikle, hegemonik güçlerin geçiş dönemlerinde statükoyu koruyan, yeni küresel sisteme “düzenli bir geçiş”i (orderly transition) destekleyen ve öngörülebilir adımlar atan aktörler olacağı düşünülür. Ancak, Trump’ın ikinci kez iktidara gelmesi bu algıyı yerle bir etti. ABD nin tüm sistemi yok etmek için harekete geçtiği algısı hakim oldu. ABD, Rusya’nın baskı ve işgaline karşı direnen, savaşan ve kendi teşvikiyle mücadele eden Ukrayna’yı adeta kaderine terk etti. Şaşırtıcı bir şekilde, ABD, Rus lider Putin’e destek verircesine, sanki onunla on yıllardır müttefikmiş gibi Avrupa ülkelerini ve liderlerini küçümseyen bir tavır sergilemeye başladı.

Daha da çarpıcı olan, ABD’nin Ukrayna’ya daha önce sağladığı silahlar için tazminat talep etmeye başlamasıydı. Bu adım, Batı dünyasında büyük bir şok dalgası yarattı. Bir anda “stratejik çıkar” kavramının yerini, sadece ekonomik kazancın ön planda olduğu bir algı aldı ve bu durum, küresel arenada adeta bir tsunami etkisi yarattı. Ardından, ABD, hiçbir güvenlik garantisi sunmadan ve baskıcı bir tutumla, Ukrayna’daki değerli madenlerin Amerikan şirketleriyle ortak işletilmesi için bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma, Ukrayna’nın kaynaklarını kontrol altına alma hamlesi olarak görüldü.

Avrupalı NATO üyeleri, bu süreçte adeta bir “tokat” yedi. ABD, NATO’dan çekilme tehdidiyle Avrupa’yı yalnız bırakma sinyali verdi ve bu, Avrupa’da tam bir şok etkisi yarattı. ABD’nin askeri desteğinin sona erebileceği gerçeğiyle yüzleşen Avrupa, Rusya tehdidinin kapıya dayandığını fark ederek hızla silahlanmaya yöneldi. Bu durum, Avrupa’da kaosun yayılmasına yol açtı ve kıta, hem iç hem de dış tehditler karşısında yeni bir stratejik gerçeklikle karşı karşıya kaldı.

Neticede ABD nin tam olarak ne yapmaya çalıştığı anlaşılamadı Bir görüşe göre ABD Rusya’yı hoş tutarak onu yanına çekerek gerekirse Avrupa’yı da hizaya getirerek ileride Çin’le girilecek küresel mücadelede onu yanında tutma hedefine yöneldi. Ancak Putin’in hiç de ABD nin istediği gibi masaya oturarak Ukrayna’da uygun bir anlaşmaya imza atamayacağı ortaya çıkınca durum biraz karıştı.

· UKRAYNA Rusya’nın 2022’de Ukrayna’yı işgali, 2025’te hâlâ küresel düzenin en kritik çatışmalarından biri. Savaş, hem bölgesel hem de küresel etkileriyle, jeopolitik güç mücadelesinin bir aynası. Rusya, Kırım dahil Ukrayna topraklarının yüzde 25 ine yakınını kontrolü elinde tutuyor, ancak Ukrayna’nın NATO destekli direnişi (F-16’lar, ATACMS füzeleri, mali yardım) Moskova’nın hızlı bir zafer kazanmasını engelliyor. Şimdi buna Avrupa’nın artan silah yardımı da eklendi. Şimdiye kadar Rusya’nın 500.000’den bir milyona kadar uzanan asker kaybı tahminleri var.), Karadeniz filosu çok ciddi darbe aldı, son olarak Rusya içinden gerçekleştirilen Ukrayna dron saldırıları stratejik bombardıman uçaklarının yüzde otuzunu ya yok etti ya da kullanılamaz hale getirdi ve görünür gelecekte bunların tamiri de pek mümkün değil. Çoğu askeri üretim fabrikaları da vuruluyor. Tüm bunlar büyük ölçüde , ekonomik ve demografik olarak zayıflayan Rusya için ciddi bir yük. Ukrayna ise altyapı kayıpları ve insani krizlerle mücadele ediyor. O da çok zor durumda. Ukrayna savaşının gideceği yön çoğu gelişmeyi de etkileyecek. ABD en sonunda Ukrayna’ya ciddi yardıma başlar mı ? Avrupa Ukrayna’yı ne kadar destekleyebilecek ? Rusya Ukrayna’da isteklerinin çoğunu alırsa ne olur? Birçokları Rusya Ukrayna’yı yutarsa ve NATO bir şey yapamazsa birkaç yıl sonra Moskova gözünü Baltık’lara dikecek deniyor Bu soruların cevapları oldukça önemli

· ABD ve İsrail’in İran’a Yönelik Politikaları: İran’ın nükleer programı ve bölgesel etkisi (Hizbullah, Yemen’deki Husiler, Suriye’deki varlığı) ABD ve İsrail için stratejik bir tehdit olarak görülüyor. İsrail’in 2024’te İran’ın hava savunma sistemlerine ve füze depolarına yönelik saldırıları, gerilimin tırmandığını gösteriyor. Son gelen haberler Trump’ın İsrail’in saldırısını kullanarak İran’dan nükleer silah görüşmelerinde tavizler koparmaya çalıştığıdır. Peki bu olmazsa İsrail’e yeşil ışık yakar mı bu açık değil. Ancak İsrail söz konusu olduğunda her şey beklenmelidir.

· Ancak, tam ölçekli bir savaş, enerji piyasalarını altüst edebilir ve küresel ekonomiyi sarsabilir. ABD’nin böyle bir çatışmaya girme ihtimali, iç politik dinamikler (örneğin, 2024 seçimleri sonrası Trump’ın politikaları) ve Çin-Rusya ile rekabet nedeniyle sınırlı. İran’a böyle bir saldırı Çin ve Rusya’yı da işin içine çekebilir ve Israile ciddi bir kaşrı saldırı da getirebilir. Ortada şimdilik ciddi bir caydırıcılık da var görünüyor.

· Çin ve Tayvan: Çin, Tayvan’ı kendi topraklarının parçası olarak görüyor ve Xi Jinping, “birleşme” hedefini sıkça vurguluyor. 2024’te yapılan büyük ölçekli askeri tatbikatlar, Çin’in hazırlık yaptığını gösteriyor. Ancak, Tayvan’ın işgali ekonomik (yarı iletken endüstrisi) ve askeri (ABD ve müttefiklerinin müdahalesi) açıdan maliyetli. Çin, 2025’te işgalden çok diplomatik ve ekonomik baskıyı artırmaya odaklanabilir. Direkt işgal olasılığı şimdilik düşük görünüyor. Ancak askeri baskıyı da ada çevresinde yaptığı yoğun tatbikatlarla daha da artırması ve Amerika’nın yüksek teknoloji silah satışlarının da tansiyonu artıracağı öngörülebilir.

· Rusya ve Baltıklar: Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı, NATO’nun doğu kanadını alarma geçirdi. Baltık ülkelerine bir saldırı, NATO’nun 5. madde taahhüdünü test eder ve doğrudan bir dünya savaşı riski doğurabilir. Ancak, Rusya’nın Ukrayna’da ağır kayıplar vermesi ve ekonomik yaptırımların etkisi, Baltıklara yönelik bir macerayı kısa vadede zorlaştırıyor. Ukrayna’nın kayıplar daha fazla olsa da Rusya’nın kayıpları da gerçekten dehşet verici. Moskova’nın kendine gelmesi zaman alacak. Ancak Rusya’nın Ukrayna’da istediği şartları kabul ettirmesi durumunda orta ve uzun vadede Batıya karşı harekete geçme olasılığı yükselebilir.

· NATO’nun Durumu: NATO, Ukrayna savaşıyla birleşik bir duruş sergilese de, iç bölünmeler (örneğin, Trump’ın NATO’ya yönelik eleştirileri) ve Avrupa’nın savunma kapasitesindeki eksiklikler soru işaretleri yaratıyor. Almanya’nın silahlanma hamleleri ve Fransa’nın Avrupa savunmasında liderlik arayışı, Avrupa’nın kendi güvenliğine daha fazla yatırım yapma çabasını yansıtıyor. Ancak, bu süreç uzun vadeli ve NATO’nun çökmesi kısa vadede olası değil.

· Avrupa-Türkiye işbirliği Avrupa’nın daha önce NATO üzerinden Türkiye’den alacaklarını kolaylıkla aldığı dönem sona erdi. ABD nin geri çekilmesi üzerine Rusya karşısında zayıf düşen Avrupa’nın Türkiye’ye olan ihtiyacı artıyor. Ancak hem Türkiye’ye yeşil ışık yakılıyor hem de onu yine de Avrupa’da kritik karar alınan masalardan uzak tutmaya çalışılıyor. Avrupa’nın Türkiye’nin askeri ve teknolojik ağırlığının gerektirdiği stratejik ağırlığı taşımasını önleme çabaları sona ermesi gerekiyor. Aksi takdirde ciddi sorunlar yaşanacak gibi.

· Nükleer Savaş Riski: Nükleer silahlanma yarışı, Soğuk Savaş sonrası en yüksek seviyesinde. Rusya, ABD ve Çin’in nükleer cephaneliklerini modernize etmesi, caydırıcılık stratejilerinin bozulma riskini artırıyor. İran’ın nükleer programındaki hızlanma ve Kuzey Kore’nin provokasyonları da bu riski körüklüyor. Ancak, nükleer savaşın yıkıcı sonuçları, büyük güçleri bu silahları kullanmaktan alıkoyan temel faktör.

2. Dünya Savaşı mı, İmparatorlukların Yıkılışı mı, Çin’in Yükselişi mi?

Dünyada yaşadıklarımız aslında oldukça karmaşık nedenlerin birlikte yarattıkları bir durum. Tek bir gelişme tüm dünyanın durumunu yansıtmıyor.

  • Dünya Savaşı Olasılığı: Üçüncü Dünya Savaşı, genellikle nükleer bir çatışma olarak hayal edilir. Ancak, tarihsel olarak dünya savaşları, bölgesel çatışmaların kontrolden çıkmasıyla başlamıştır (örneğin, I. Dünya Savaşı’nda Avusturya-Macaristan’ın Sırbistan’a ultimatomu). Şu anda, Orta Doğu, Tayvan Boğazı ve Doğu Avrupa’daki gerilimler böyle bir tırmanış riski taşıyor. Ancak, büyük güçlerin ekonomik karşılıklı bağımlılığı ve nükleer caydırıcılık, tam ölçekli bir dünya savaşını kısa vadede olası kılmıyor.

Son İmparatorlukların Yıkılışı: ABD’nin küresel hegemonyası zayıflıyor, ancak çöküşten çok bir gerileme söz konusu. Rusya, ekonomik ve demografik sorunlarla boğuşurken, Çin’in yükselişi de iç (nüfus yaşlanması, ekonomik yavaşlama) ve dış (ABD’nin çevreleme politikaları) engellerle karşılaşıyor. Avrupa Birliği, kendi içinde birlik sağlamakta zorlanıyor. Bu, geleneksel “imparatorlukların” değil, tek kutuplu düzenin yıkılışına işaret ediyor.

  • Çin’in Yükselişi: Çin, ekonomik büyüklük (dünyanın ikinci büyük ekonomisi) ve teknolojik ilerlemelerle (yapay zeka, 5G, kuantum hesaplama) küresel bir süper güç. Ancak, Batı ile teknolojik ve ticari rekabet, Çin’in yükselişini yavaşlatabilir. Çin’in 2025’te agresif bir askeri hamleden çok, ekonomik ve diplomatik nüfuzunu artırmaya odaklanması muhtemel. Ancak bu bile ABD tarafından tehdit olarak algılanıyor.

Yeni Orta Güçlerin Yükselişi: Türkiye, Hindistan, Suudi Arabistan gibi ülkeler, büyük güçler arasında manevra yaparak etki alanlarını genişletiyor. Bu, çok kutuplu bir dünyanın habercisi. Ancak, bu güçlerin bağımsız hareket kabiliyeti, büyük güçlerin (ABD, Çin, Rusya) gölgesinde sınırlı. Ancak orta güçlerin de doğan boşluklarda ciddi adımlar atmaları mümkün olabilir

Hepsinden Biraz: Dünyada yaşanan bu tezatlar ve kaos durumu tüm bu dinamiklerin birlikte yarattığı bir durumdur. Küresel düzen, ne tam bir kaosa ne de tek bir aktörün hakimiyetine doğru gidiyor. Bunun yerine, rekabet ve iş birliğinin iç içe geçtiği, belirsizliğin yüksek olduğu bir dönem yaşanıyor. Yani bir taraftan işbirliği öte taraftan rekabet ve bazen de çatışma birlikte yaşanıyor.

3. Teknolojinin Rolü

Teknoloji, hem gerilimleri artıran hem de çözümler sunan bir çift taraflı kılıç. 2025’te teknolojinin ilerleyişi şu alanlarda dikkat çekiyor:

  • Askeri Teknolojiler: İnsansız hava araçları (İHA’lar), yapay zeka destekli silah sistemleri ve siber savaş teknolojileri, savaşın doğasını değiştiriyor. Ukrayna savaşında İHA’ların etkinliği, bu teknolojilerin stratejik önemini gösterdi. Çin’in “Divine Eagle” gibi gelişmiş dronları ve ABD’nin Zumwalt sınıfı destroyerleri, büyük güçlerin teknolojik üstünlük yarışında olduğunu gösteriyor.
  • Siber Savaş: Bankacılık sistemleri, enerji altyapısı ve askeri ağlara yönelik siber saldırılar, konvansiyonel savaş kadar yıkıcı olabilir. Büyük güçler, siber kapasitelerini artırıyor, ancak bu alanda yanlış hesaplamalar tırmanış riski yaratıyor.
  • Yapay Zeka (YZ): YZ, hem sivil hem askeri alanda devrim yaratıyor. Çin ve ABD, YZ’de liderlik için yarışıyor. Ancak, otonom silahların kontrolsüz kullanımı, etik ve güvenlik endişelerini artırıyor. Her zaman Terminatör filminde Arnold Schwarzenegger’in herşeyi kontrol edip Dünyayı bir nükleer savaşa götüren “Skynet” le mücadelesi insanların aklında dehşet senaryosu olarak yer edinmiş gibi. Temennimiz ayni kaderi paylaşmamak…
  • Uzay Teknolojileri: ABD, Çin ve Rusya, uzayda askeri üstünlük için yarışıyor. Uyduların stratejik önemi, uzayı yeni bir çatışma alanı haline getiriyor. Birçok orta gücün bile artık sadece eskiden iki süper gücün alanı olan uzaya uydular gönderme ve aya astronot indirme gibi projeleri şimdi artık orta güçlerin de konuştuğu konulara dönüştü

İklim ve Sürdürülebilirlik Teknolojileri: İklim değişikliği, kaynak savaşlarını tetikleyebilir. Ancak, yenilenebilir enerji ve karbon yakalama teknolojilerindeki ilerlemeler, bu riskleri azaltabilir. Öte yanda fosil yakıtların daha az kullanımına geçiş derken bazen şartlar bu kaynakların daha fazla kullanılmasını zorlayabiliyor. Bu arada temiz teknoloji denen nükleer teknolojinin öne çıkması nükleer reaktörlerin dünyada yayılması ve tabii ki nükleer silahların yayılması riskini de beraberinde getirecek

4. Yorum ve Değerlendirme

Dünya, bir kaosa doğru gitmekten çok, yeni bir düzenin doğum sancılarını yaşıyor. Bu süreçte, büyük güçler arasında rekabet artarken, orta güçler ve devlet dışı aktörler (terör örgütleri, teknoloji şirketleri) daha fazla rol oynuyor. Çok sayıda ülkenin milli gelirinden fazla bütçesi olan şirketler ve Elon Musk ve onun starklink uyduları hatırlanmalıdır. Nükleer savaş riski, caydırıcılık doktrini nedeniyle düşük olsa da, bölgesel çatışmaların tırmanma potansiyeli de göz ardı edilemez.

  • Kısa Vadeli Riskler (2025): İran-İsrail gerilimi, Tayvan Boğazı’ndaki askeri tatbikatlar ve Ukrayna savaşının yayılma ihtimali, 2025’in en kritik noktaları. Ancak, ekonomik karşılıklı bağımlılık ve diplomasi, bu riskleri sınırlayabilir.
  • Uzun Vadeli Dinamikler: Çok kutuplu dünya, iş birliği ve çatışmanın bir arada olduğu bir düzen yaratacak. Çin’in yükselişi devam etse de, ABD’nin teknolojik ve askeri üstünlüğü kısa vadede korunacak. Avrupa, savunma kapasitesini artırarak daha bağımsız bir aktör olmaya çalışacak. Bu tabii ki zaman alacak
  • Teknolojinin Çift Yönlü Etkisi: Teknoloji, hem çatışma risklerini artırıyor hem de iklim değişikliği gibi küresel sorunlara çözümler sunuyor. YZ ve siber güvenlik, 2025’in en kritik teknoloji başlıkları olacak.Diplomat Travel 860X300 Haber Alti

5. Sonuç

Dünya savaşı, imparatorlukların çöküşü veya Çin’in tek başına yükselişi gibi tek bir senaryoya indirgenemez. Bunun yerine, büyük güçlerin rekabeti, orta güçlerin yükselişi ve teknolojik devrimlerin şekillendirdiği bir geçiş dönemi yaşanıyor. Bu süreç, kaotik görünse de, diplomasi, ekonomik iş birliği ve uluslararası kurumların (BM, NATO) rolüyle yönetilebilir. Ancak, yanlış hesaplamalar ve provokasyonlar, bölgesel krizlerin globale yayılma riskini artırıyor. 2025, bu dinamiklerin daha netleştiği bir yıl oldu ; dikkatli diplomasi ve teknoloji yönetimi, kaosu önlemenin anahtarı. Dünya bu anahtarı kullanabilecek mi bunu hep birlikte göreceğiz.