Önceki makalemizde dile getirdiğimiz bazı hususları, bu yazımızda biraz daha detaylandırmak istiyoruz. Gelişmekte olan ülkelerde Döviz sorunu hep olagelmiştir. Ülkemizde de yaklaşık seksen yıldır Döviz sorunu değişik şekillerde yaşanmaktadır. Bu ülkede, bırakınız dövizle yatırım yapmayı, üzerinde bir dolar dahi bulunduranın hapis yattığı dönemler yaşanmıştır. Merhum Turgut Özal`ın yaptığı Reformlar sayesinde insanlar yabancı parayla tanışmış, kırk yıla yakın bir süredir istediği dövizi alıp satmaktadırlar. Ancak zaman içinde, Dövizin bir yatırım aracı olarak görülmesi gibi yanlış bir adımla işe başlanmıştır. Yatırım aracı olarak görülen döviz doğal sonuç olarak, düzensiz fiyatlamalara muhatap olmakta ve kontrolun sağlanması, faiz artışlarıyla dengelenme sorunu meydana getirmiş ve uygulama bugüne kadar sürdürülegelmiştir. Eğer bir işin temeli yanlış atılmışsa doğru yapıyı kurmak çok zordur.

Avrupa ülkesi vatandaşı, ülkesi dışındaki bir para birimini ancak, o ülkeye seyahat ettiği zaman veya ticari bir faaliyeti varsa satın alır. Bunun dışında yatırım yapmak amacıyla bankasından döviz alıp satmasına müsaade edilmez. Arzu ederse yatırım şirketleri kanalıyla başka piyasalarda yatırımını yapar.

Önceki makalemizde de belirttiğimiz gibi, ülkemizdeki bankalar şubesine uğrayan her kişiye yabancı para hesabı açarlar ve hesabı açtıktan sonra, getirdiği Türk Lirası karşılığında bankadan istediği yabancı parayı satın alırlar. Parayı alınca yurtdışından alacağı bir malın bedelini mi ödeyecek hayır. Bugün alırsa Dövizin yükselmesini bekleyecek, yükselince kar edecek, beklenti budur. Peki bu arada aldığı Döviz yükselince, yatırımcı kar edecek, karı cebinemi koyacak tabiiki gene hayır. Basit bir tarifle, buradan aldığı kur farkını Dövizin yükselmesine sebebiyet verdiği için yükselen petrol fiyatıyla aracının deposunu daha pahalıya dolduracak, yediğini, içtiğini daha pahalı alacak, bir eliyle aldığını diğer eliyle geri verecek.

Döviz ülkeler arası bir değişim vasıtasıdır. Bir mal alınır, karşılığı o ülkenin istediği uluslararası kabul gömüş bir convertible para cinsiyle ödenir. Kendi ülkesinin parasının değerini düşürecek uygulamalara, Avrupa bankaları müsaade etmiyor ve insanlara milli parası dışında hesap açmayarak, paralarının değerinin korunmasına sahip çıkıyorlar. Uzun yıllar yurt dışında bankacılık yapmış bir ekonomistim. Bulunduğum ülkede ve işlem yaptığımız diğer ülkelerde gördüğüm durum budur ve dile getirmeye çalıştığım hususlar gördüklerim ve yaşadıklarımın izahıdır.

Son iki yıldır Pandemi ve son beş aydan beri Ukrayna-Rusya savaşı etkisiyle, 2020 de 20 Dolar olan Petrol fiyatları bugün beş kat artmış, tüm dünyada taşıma ve emtialarda astronomik artışlar olmuştur. Türkiye petrol üreten bir ülke değil aksine tüketicisidr. A dan Z ye her şeyin fiyatı, Petrolün ucuz veya pahalı olmasıyla oluşuyor. Petrol almak için TL mi, Dövizmi ödüyoruz sorusuna cevap elbette Döviz olacaktır. Peki bu dövizi para olarak kendi ülkemizdeki Merkez Bankası matbaasında mı basıyoruz, tabiiki hayır. Binbir türlü zorluklarla ihracattan elde ettiğimiz döviz gelirleriyle ödüyoruz.

Vatandaşların, yatırım yapmak, para kazanmak amacıyla alıp bankada tuttuğu yaklaşık iki yüz elli milyar Dolar atıl para nedeniyle, TL değer kaybediyor ve petrole ödenen para katlanıyor her geçen gün depolar daha pahalıya doluyor, zincirleme bütün emtialar bu artıştan etkileniyor. Kazanç sağlanacağı düşüncesiyle satın alınan Döviz kişiye hayat pahalılığı olarak geri dönüyor. Bu hayat pahalığının faturasını sadece yatırımcı değil, kendisiyle beraber seksen dört milyon hep beraber ödüyor. Basit bir hesaplamayla izah edelim. Bugün petrolun varili 104 Dolar civarındadır. Bugunkü dolar kuruyla varil başına 1.760 TL ödüyoruz. Dolar Kuru 3 TL olsaydı varil başına 310 TL ödüyor olacaktık. Dolayısıyla kur artışı nedeniyle petrolu en az iki misli fazla bir değerden almış oluyoruz. Bu da bize yüksek enflasyon olarak geri dönüyor.

Bu açıklamadan anlaşıldığı gibi, dövize yatırım yapan ve kur yükseliyor kar ediyorum diye düşünen yatırımcının reel hiç bir karı olmuyor. Üstelik dövizin yükseltilmesine sebebiyet verdiği için kendisiyle birlikte 84 milyon vatandaşımıza da zarar veriyor. İnsanlar bütün bu olanlara rağmen, maalesef Dövizi hala bir kazanç aracı olarak görmeye devam ediyor.

Dövize olan talebi azaltmak ve Dövizin bir yatırım aracı olmaktan çıkarılmasında bankaların önemli katkısı olacağı muhakkaktır. Bankaların döviz satışını teşvik etmek gibi bir görevi olmamalı. Onlarca yıl döviz yokluğu, sıkıntısı çeken bir ülke olarak, bugün vatandaşlarımız yurt dışındaki tasarruflarıyla birlikte, toplamda yaklaşık dört yüz milyar dolar mevduata sahip olmuştur. Bu mevduatlar ister bankalarda olsun, ister kişilerin özel bulundurdukları yerlerde olsun atıl olarak durmakta, kurların düzensiz bir şekilde artmasına sebep olmakta ve ekonomiye hiçbir katkısı olmamaktadır.

Bu kadar atıl duran, ne sahibine, ne de ekonomiye reel anlamda faydası olmayan mevduatların uzun süre taşınması sürdürülemez. Bu durumdan sonuçta Ekonomik Sistem zarar görür, en büyük zararı ilk olarak yüzde dört yüze yakın kar yaptığını zanneden bankalar görür. Ülkemizdeki bankalar, Devletin uygulayacağı tedbirlere destek vererek, Avrupa bankaları gibi ülkesinin parasının değerini koruyacak adımlar atmalıdır. Avrupa bankaları bu uygulamayı, illaki yazılı kurallar çerçevesinde yapmıyor. Yetkili kurumlarının çizdiği çerçevede, yazılı olmayan teamüllerle de yapıyor. Döviz alarak parasının değerini koruyacağını düşünen yatırımcının reelde bir kazancı olmadığının bilincinin geliştirilmesi de gerekmektedir. Dünya çok zor bir dönemden geçmektedir. Etrafımız ateş çemberi, ateşin içine çekmek için her türlü provokasyon uygulanmaktadır. Dövizin, ateşe körükle gitme etkisinden çıkartılması, bu ülkede yaşayan herkesin görevi ve herkesin yararınadır.

Beşir Acar

Bankacı

Email: [email protected]