Sizlere bu yazımda çok nadir rastlanan bir sanrısal bozukluktan ve bu konuda deneyim yaşamış bir tanıdığımın anlattıklarından bahsedeceğim. Psikolojide “az rastlanır” denilen Capgras Sendromu (Capgras Syndrome) çoğunlukla kişinin, yakın akrabalarından veya ailesinden birinin tıpatıp bir benzeri ile yer değiştirdiğine inandığı sanrısal bir bozukluk. 1923 yılında Fransız psikiyatrist Joseph Capgras, bu sanrıyı ilk kez tanımlayan kişi. Jean Reboul-Lachaux ile birlikte 53 yaşında bir kadın üzerine bir makale yazıyorlar; kadın kocasının yerine onun ikizinin geçtiğini, çocuğunun yerine de ona tıpatıp benzeyen birinin geçtiğini söylüyor. Bir başka vakada ise bir anne birkaç aylık bir ayrılıktan sonra ergen oğluyla bir araya geldiğinde o kişinin oğlu olmadığını, oğlunun yerine ona tıpatıp benzeyen birinin geçip kendisini kandırdığını söyleyerek oğlunu terk ediyor.
Üniversitede Davranış Bilimleri okuduğum dönemde aynı bölümde tanıştığım bir arkadaşım yakın zamanda bana kısa süreli bir eğitim için Londra’ya gideceğini söyledi. Zamanında aynı kurumda aynı eğitimi aldığım için bu sürecinde ona destek olup ara sıra tavsiyelerde bulunmamı da rica etti. Derken arkadaşım birkaç gün içinde valizini toplayıp öğle uçağı ile Londra’ya gitti. Gider gitmez havaalanında inanılmaz tuhaf bir deneyim yaşadı ve döndüğünde bana detaylıca bu sıkıntılı olayı anlattı. Ben size sadeleştirilmiş olarak bir kısmını aktarıyorum.
“Londra’ya indiğimde çok heyecanlıydım hatta sana indiğime dair bir mesaj attığım sırada uzaktan bana doğru gelen kuzenimi fark ettim. Heyecanla el salladım o da bana salladı. O bana ben ona doğru yürürken tam yakınlaşmıştık ki kuzenimin gülen yüzü aniden değişti, olduğu yerde duraksadı. Yüzündeki o tuhaf bakışı hiç unutamıyorum. Ben kendisine sarıldım ama onda hiçbir tepki olmadı. Ona neyi olduğunu sorduğumda bana adımı soyadımı sordu. Yüzünde kaygılı ve şüpheci bir bakış vardı. İlk kez Londra’ya geliyorum kesin bana korkunç bir şaka yapıyor ama yemezler diye düşünüyordum. O bana sordukça ben ona esprili cevaplar verdim. Bir süre sonra baktım ki bu tavrının şakayla falan alakası yok. O bana kuzeninin nerede olduğunu, neden onun yerine geçtiğimi, onu neden kandırmaya çalıştığımı falan sormaya devam ediyordu. Baktım ki burada başka bir durum var ve onunla yola çıkıp evine gidemeyeceğim. Hemen orada teyzemi aradım, oğlunun tuhaf tavrını anlattım. Teyzemle konuşmayalı neredeyse bir yıl olmuştu çok yakın değildik o yüzden Londra’ya gideceğimden haberi yoktu. Bana birkaç gün önce kuzenimin, çalıştığı yerde ufak bir iş kazası geçirdiğini ve başını sert bir yere vurduğunu, kısa süreli bir bilinç kaybı yaşadığını fakat hastanede önemli bir bulguya rastlanılmadığı için eve gönderildiğini söyledi. Ertesi gün teyzem oğluna haber vermeden ilk uçakla Londra’ya geliyor. Yaşadığı eve gidiyor, kapıyı çalıyor, tabii bizzat oğlunu görmeden içi rahat edemeyecek. Kuzenim kapıyı açıyor, teyzem boynuna sarılıyor biraz da gözyaşı. Fakat aynı bendeki gibi ona da soğuk tavırlar sergileyince neler olduğunu anlamaya çalışıyor. İş yerine gittiğinde o gün başını çarptığında geçirdiği kısa süreli bilinç kaybını öğreniyor tabii. Ertesi gün oğlunu alıp bir kliniğe götürüyor ve işte o zaman Capgras sendromu yaşadığını öğreniyor. Tabii bu hastalığın kesin bir tedavisinin olmadığını da duyunca dünyası başına yıkılıyor. Birkaç gün oğlunun evinde kalıyor ama oğlu sürekli şüpheci yaklaşımlarıyla kadını bezdiriyor. Telefonda konuşurken kuzenimde hiçbir sıkıntı yok, her şey eskisi gibi. Sanki yüz yüzeyken o davranışları yapan kendisi değilmiş gibi. Fakat görüntülü konuşalım dediğimde yani ben ya da teyzem o zaman işler değişiyor. Gerçek annesi ya da kuzeni olmadığımızı, onların yerine geçen benzerleri olarak onu kandırdığımızı söylemeye başlıyor ve her seferinde görüşmelerimiz bir dizi kaba saba lafla sonlanıyor. Ve maalesef o günden beri ne beni ne annesini tanımıyor. Bizden başka oradaki çevresinde de bunu yaşıyor mu bilmiyoruz çünkü hayatının geri kalanını orada devam ettireceğini ve herhangi bir hastalığı olmadığını söyleyip konuyu kapatıyor. Teyzem oradayken ona nüfus kağıdını, pasaportunu hatta onunla olan fotoğraflarını göstermiş ama hiçbiri işe yaramamış...”
Evet maalesef Capgras sendromuna yakalanmış bir kişiye ne kadar gerçekleri mantıksal doğrultularda anlatırsanız anlatın, önüne ne kadar maddi kanıt koyarsanız koyun kişi inandığı şeyden asla vazgeçmiyor. Uzmanlar çoğunlukla bu sanrısal bozukluğun arkasında bir beyin hasarının ya da bir psikotik bozukluğun olduğunda hemfikir. Ancak 1923’ten beri bilinen bu hastalığın henüz bir tedavisi yok. Arkadaşımın yaşadıkları bana kuzeninin başını sert bir yere çarpmak suretiyle kısa süreli bir bilinç kaybı atlatması sonucunda bu sendroma yakalandığını düşündürüyor. Tedavisinin olmayışı ve ilerleyen süreçlerde daha da ağır hasarlara yol açabilecek olması da bu hastalığın en acımasız yanı galiba.
Okul dönemimde kitaplardan birinin içinde kalmış nadir bir bilginin yıllar sonra bir yaşanmışlık olarak karşıma çıkması benim için oldukça mühim bir olay aslında. Dünyada neredeyse hiç rastlanılmayan, 1923’ten beri sadece birkaç vakayla sınırlı kalan bir psikolojik hastalığın deneyimine ilk ağızdan erişebilmek çok kıymetliydi. Psikoloji çok derin bir okyanus. Tıpkı günümüzde okyanusların sadece 5%’i keşfedilebilmesi gibi insan psikolojisinin okyanusunda da henüz keşfedilmeyi bekleyen çok fazla derinlik olduğunu düşünüyorum.
