2001 Ekonomik krizinden sonra IMF ile imzalanan Stand - By anlaşması çerçevesinde, Kemal Derviş’in Ekonomi ve Bankacılık ağırlıklı çıkardığı 15 yasal düzenlemelere, Tek Partili Yeni Hükümet  işlerlik kazandırmayı devam ettirerek, 1990’lı yıllarda, Kamu bankalarında görev zararı adı altında geri dönmeyen kredilerin, Hazineden karşılanması uygulamasını ortadan kaldırmıştır. 2002 yılından itibaren, geçmiş yıllarda katrilyonlarca Lira zarar eden Kamu Bankaları,  bu defa Katrilyonlarca Lira kar etmeye başladılar. Bu durum Hükümetin Ekonomide başarılı olmasının temelini oluşturması yanında, Bankacılık sisteminin disiplin altına alınmasına ve Kamu kaynaklarının yatırım ve hizmetlerde  kullanılmasını sağlamıştır.

2003 yılından itibaren Dolar-TL kuru  2013 yılına kadar, 1.15 ile 2.00 arasında ortalama 1,5 TL gibi bir bantdan işlem görerek istikrarını devam ettirmiş,  2015 yılında 2.72- 3.00 arası bir yükseliş başlamış, 2017  yılında 3.39-3.96 arası,  2019 yılında 3.73 - 6.89 arası oranlarda seyretmiştir.

1986 yılında başlatılan ilk özelleştirmeden  2003 yılına kadar yaklaşık 8 Milyar Dolarlık özelleştirme yapılmıştır.   2003 yılından başlıyarak,  en son özelleştirmenin yapıldığı 2015 yılına kadar  57 Milyar Doların üzerinde özelleştirmeler yapılarak  Ekonomiye, yatırımlara kaynak sağlanmıştır.

Türkiye’de Enflasyon, 1970-2004 yılları arasında 34 yıllık tarihi boyunca bir yılı hariç çift haneli, bir yılda da (1994)  3 haneli olarak devam etmiştir. 44 yıllık zaman diliminde ilk tek haneli enflasyon oranı 2004 yılında yüzde 9.3 olarak gerçekleşmiş, 2012 yılında da  yüzde 6.1 düşerek tek hane   olarak rekor kırmış,  IMF ye olan borcun son taksiti 2013 yılı mayıs ayında ödenmiş, Ekonomide istkrar sağlanmaya başlanmıştır.

Türkiye’de derin bir sezssizlik içinde, Savunma Sanayiinde Dünyanın dikkatini çeken  büyüme ve gelişmeler olmuş, üretilen silahlar Terörle mücadelede çok önemli mesafeler kaydettirmiş, bu sanayideki teknolojik büyüme bazı kesimleri rahatsız etmiştir.  Uyuyor gibi duran operasyon grupları harekete geçerek, önce iktidardaki bir partiyi kapatmayı  denemiş, onu başaramayınca  2013 Mayısında bekledikleri an gelmiş dört tane ağaç bahane edilerek, Hükümetin son on yılda ülkeye kazandırdıklarına Gezi olaylarıyla yok etme operasyonu başlatılmıştı. Gezi olaylarında, köprü, havalimanı v.s gibi tesislerin durdurulması talebinin altında yatan gizlenmiş asıl talep, gelişmekte olan Savunma Sanayiinin ilerlemesini engellemekti. Olaylar püskürtülmüş fakat, gösterilerde yapılan tahribat, bu tarihten sonra Ekonominin yara almasının başlangıcı olmuş, Döviz istikrarı bozulmaya başlamış, TL ye güven azalmaya başlamış, tek haneye düşmüş enflasyon tekrar yükselmeye başlamış   ve on yılda elde edilmiş kazanımlar zarar görmüştü.

Gezi olaylarından sonra, son on yıldan beri kazanılmış Ekonomik başarılar, bir süre sonra maalesef yerini uzun yıllar etkisini gösterecek Ekonomik sorunlara bırakmıştır. Paralel Devlet elemanlarının 17-25 Aralıkta yapmaya çalıştığı Hukuk darbesiyle sorunlar ivme kazanmış, 15 Temmuz darbesi  yenilgiyle sonuçlanmış, Kırsal alandaki terör şehirlere taşınmış, Suriye olayları bahane edilerek içerdeki terör azdırılmış, 2016 yılından başlıyarak Ekonomik darbelerle Türkiyenin kolu kanadı kırılmaya çalışılmıştır. Bu tarihten sonra Küresel güçlerle ortak hareket edilerek Yapancı Para üzerinden operasyonlar başlatılmış,  2019 yılında Rahip Brunson bahane edilerek yapılan operasyonda 3 TL gibi oranda seyreden Dolar 7 TL ye çıkmıştır.

Bütün yapılan operasyonlara rağmen Türkiye Ekonomisi dayanıklılığını göstererek, İhracat da rekorlar kırılmış Hükümetin 31 milyar Dolar ile aldığı ihracat  yaklaşık dokuz kat arttırılmış, Terör olaylarına, Paralel Devlet ile mücadeleye, Dış operasyonların Dövize müdahalelerine, ülkede meydana gelen tabii afetlerin yaralarının sarılmasına, milyonlarca insanın erken emekli edilmesine, 11 ilde meydana gelen asrın felaketi Depremler nedeniyle, şehirleri adeta yeniden inşa etmek için harcanan ve harcanacak kaynaklara  rağmen, sıkıntılar olmuş fakat Ekonomideki istikrar bozulmamıştır. Türkiye Ekonomisi her türlü olumsuzluklara rağmen hızla gelişmiş ve gelişmeye devam etmektedir. Dünyadaki  en borçlu 20 ülke arasında Almanya Fransa İngiltere v.s gibi gelişmiş Avrupa ülkelerinde borçların milli gelire oranı yüzde 90 olmuş, Türkiye de bu oran yüzde 36 olarak gerçekleşmiş, ihracatın ithalatı karşılama oranı son beş yılda ortalama yüzde 75 oranında seyretmiş. Son üç yılda ortalama yaklaşık 50 milyar Dolar oranında seyreden Cari Açık, görünmeyen kalemlerle tolere edilmiş, 2002 yılında 27 milyar Dolar olarak alınan Merkez Bankası  Döviz rezervleri yıllardır 100 milyar Doların üzerinde seyrederek Ekonominin istikrarı devam etmiştir.

2020 yılında iki yıl sürecek Pandemi nedeniyle zaman zaman iş yerleri kapanmış, Dünya Ülkeleri, Türkiye dahil en az bir yıl boyunca bütçelerini sarsacak durumda iş yerlerine ve kişilere yardımlar yapmak zorunda kalmış, Ekonomiler küçülmüş ve etkisi yıllarca sürecek bir süreç tamir edilmeye çalışılırken, Rusya Ukrayna savaşı patlak vermiştir. Bütün Dünya Ekonomileri etkisi uzun yıllar sürecek Ekonomik durgunluğa girmiş, savaşın etkisiyle özellikle Avrupa’da enerji fiyatları dört kat artmış, petrol fiyatları yüzde yüzden fazla artmış, Lojistik de çok büyük fiyat artışları olmuş Çinden gelen bir konteyner’ın navlun bedeli  yirmi bin dolara kadar çıkmış, bu durumda Çinden ucuz işçilikle üretilmiş mal getirmenin bir espirisi kalmamış, Lojistik maliyetinin on kata  çıkmasıyla Çinden ucuz maliyetle mal alan bütün Dünya ülkelerinde enflasyon önemli oranda artmış, hatta bazı Avrupa ülkelerinde enflasyon çift haneye ulaşmıştır.

Rusya Ukrayna savaşında meydana gelen ekonomik olumsuzluklar, Türkiye’ye en asgari oranda  yansıması gerekirken, üretici firmaların bazıları büyük bir fırsatçılıkla ürettikleri malların fiyat etiketlerini marketler kanalıyla günde beş defa değiştirerek, A dan Z ye  her alanda Ticari Denge, Etik ve Ahlakın bozulmasına sebep olmuşlardır. Marketlere uygulanan milyarlarca Liralık cezalara rağmen bu Ticari Etik ve Ahlaksızlık devam ettirilmiş ve denge hala sağlanamamıştır. Enflasyonun yükselmesinde bu dengesiz fiyat artışlarının rolü olduğu unutulmamalıdır. Halbuki 2019 yılında yapılan Rahip Brunson operasyonunda, Dövizde yüzde yüze yakın bir artış olmasına rağmen,  fiyatlarda böyle fahiş ve dengesiz artışlar olmamıştır. Bu durum göstermiştir ki,  düzensiz fiyat artışları sadece Dövizin yükselişine bağlanamaz.  

Yazımızın bu bölümünde, 2017 yılından beri bu köşede zaman zaman dile getirdiğimiz Döviz konusunun Ekonomi üzerindeki etkilerini ele alacağız. 1950 yılından ititbaren Türkiye’deki bütün krizler Dövizin yokluğundan meydana gelmiştir. Günümüzdeki krizler ise tam tersine Dövizin varlığından kaynaklanmaktadır. İzahını yapalım, 2013 yılından itibaren başlayan süreçde, Döviz kontrolsüz bir şekilde kişilere satılmaya başlanmış, takip eden yıllarda  kademeli olarak Bankalardaki Yabancı Para Mevduat TL Mevduatı geçmiştir. İşte asıl sorun buradan itibaren başlamıştır. Amerika dahil Avrupanın hiç bir ülkesi, Ticari bir faaliyeti olmayan kişilere herhangi bir yazılı müeyyide olmadığı halde, kendi milli paralarının dışında hesap açmazlar. Bankalar kanalıyla kişilere Döviz alım satımı yapılmaz. Bahsettiğimiz bu ülkelerin hiç birinde Döviz bürolarına  çuvallarla para getirilip işlem yapılmaz.

Türkiye’de Bankalar, şubeden içeri giren her müşteriye döviz hesabı açar müşterilerine dövizi bir yatırım aracı olarak sunup müşterilerini adeta dövize yönlendiren tavsiyeler yaparlar. Bu düşünceyle insanlar döviz yükselince enflasyon karşısında parasının değerini korumak hırsıyla adeta dövize saldırıyorlar. Dövize talep artınca ve arz, talebi  karşılamayınca dövizin paritesi yükseliyor.  

‘’Bankaların döviz konusunda müşterilerini yönlendirmeleri konusunu bir örnekle detaylandırmak istiyorum. Bilindiği gibi, 2000-2009 yılları arasında  Japon Yeni faizleri, bu süre bandında  negatif olarak devam etti. Bankacılarımız müşterilerini Yen Faizleri sıfır noktasında olduğu için, Japon Yeni üzerinden kredilendirerek ev araba v.s almaya yönlendirdiler. Böyle ucuz krediyi duyan müşteriler Japon Yeni üzerinden krediler alıp borçlandılar. İlerleyen yıllarda Yen faizi ve buna ilave Parite yükselince  ibre tersine döndü bu defa kredi alanlar yandım Alllah demeye başladılar, 1994 deki gibi büyük zararlara uğradılar. Japon Yenine endeksli Kredi alıp ibre tersine dönüp büyük zarara uğrayan, Adıyamanlı bir sanatçımız, abi ben hayatımda Japon Yeni görmemişim, tanımam etmem zararımı Devlet ödesin diye feryat ediyordu. İyi de kardeşim hayatında görmediğin Japon Yeni’ne endeksli  krediyi niye aldın, hangi bankanın tavsiyesiyle aldınsa git zararını ondan iste. Batıda Bankalar müşterilerini yatırım için yönlendiremezler. Müşteriler Bankaların tavsiyesinden bir zarara uğrarlarsa dava açıp zararlarını bankalardan alırlar.’’

Döviz bürolarına çuvallarla para geliyor ve yabancı para alınıyor, bu dövizler kiralık kasalara konuyor veya evde yastık altında tutuluyor,  çuvallarla TL adeta bloke edilip toprağa gömülüyor. Bankalar müşterilerine döviz satıyor, müşteri piyasada bir bulanıklık görünce hesabından alıp kiralık kasasına koyuyor. Kiralık kasalarda tutulan yabancı paraların yaklaşık 150 Milyar Dolar civarında olduğu hesaplanmaktdır.

Yıllardan beri ihracatcısı iş adamı v.s, sahip oldukları Dövizleri korumak adına, yurt dışındaki bankalara transfer etmektedirler. Türkiye’deki kaynaklar kullanılarak elde edilmiş ve Yurt Dışına transfer edilmiş Dövizler  yaklaşık  600 Milyar Dolardır. Bu rakamlar Yurt İçi ve Yurt Dışı medya organlarında haberleştirilmiştir.  Bu paralar bir daha Türkiyeye getirilemez, ortamı günü saati geldiğinde bulunduğu ülkeler tarafından birde bu paraların sahiplerinden hesabının sorulacağı da bilinmelidir.

Yatırım amacıyla sahip olunmuş Dövizler İster Yurt Dışına transer edilmiş, ister Türkiye’deki bankalara yatırılmış, ister kasalarda muhafaza edilmiş, ister yastık altında tutulmuş olsun, bu Dövizler Türkiye Ekonomisinin büyümesine engel olmakta, enflasyonu arttırmakta, yatırıma kaynak olması gereken Türk Lirası varlıklar bloke edilmektedirler. Dünyanın hiç bir medeni ülkesinde, para kazanmak hırsıyla kendi milli parasıyla yabancı para alarak, parasının değerini düşüren bir toplum bulamazsınız. Özellikle belirtmek gerekir ki, Dövizin fiyatı durduğu yerde artmıyor, İnsanlar Dövize saldırınca doğal olarak fiyatı artıyor. Döviz Türkiye’deki fabrikalarda üretilmiyorki arz ve talebe göre üretim yapılıp denge sağlansın. Bu meyanda,  Döviz filan tarihte şu kadar olacak diye fiyat biçip Ekonomi dehası olarak geçinen medya aktörlerine bir sözümüz olacak. Bu ortamda Dövizin fiyatı yükselecek sözünüzün bir değeri yoktur. Dövizin yükselişinin nasıl kontrol altına alınabileceğine dair geçerli bir fikriniz, bir öneriniz varsa o zaman sözünüzün değeri olur.

2022 yılında aşırı yükselen Dövizin durdurulması için, 1970’ li yıllarda ülkeye döviz akışını sağlamak amacıyla, Yurtdışında yaşayan çalışanlar için Dövize Çevrilebilir Mevduat adı altında açılan DÇM hesaplarına benzer, Kur Korumalı Mevduat Hesapları KKM uygulaması başaltılmıştır. Bu uygulama başlangıçta yükselmeyi frenlemiş, fakat gelişen zamanda faydası olmadığı yaşanarak görülmüştür. TÜRKİYE’NİN, DÖVİZ KURUNU HERHANGİ BİR ŞEKİLDE FAİZLERİ YÜKSELTEREK KONTROL ALTINA ALMAYA ÇALIŞMASI, HİÇ BİR ZAMAN KALICI BİR ÇÖZÜM OLMAMIŞ VE BUNDAN SONRA DA OLMAYACAKTIR. Bu işlem üç ay sonra noktalanmalıydı. Kur Korumalı Mevduat sistemi ekonomiye reelde zarar vermiştir. Bankalarda 100 milyar Doların üzerinde KKM hesapları açılmış, bu hesaplara hem ödenen Türk Lirası yüksek faizler, hem de kurların yükselişinden dolayı önemli miktarda yüksek maliyetler oluşmuş, Ekonomide bazı dengeleri değiştirmiştir.

Diger önemli olumsuzluk: üretime, konut alımına kredi vermeyen bankalar bu uygulamadan sonra karlarını yedi kat arttırmışlardır. Bu durum Bankacılık ve Finans Sistemine aykırı bir durumdur. Bunun kar olarak görülmemesi gerekir. Bankalar yedi kat kar etmişlerse, Devlet ve  dolayısıyla Millet de bir o kadar zarar etmiştir.   Bu karlar bankacılık sistemi içinde risk alınarak, emek verilerek  elde edilmiş karlar değildir. Böyle karlar olağanüstü durumlarda elde edilir. İlerleyen yıllarda bankaların bunun bedelini ödeyeceklerini  bu yazıyı okuyanlar hatırlayacaklardır.

Tenkit etmekle beraber,  Ekonomide iyileştirmenin nasıl olabileceğini izah edelim.

Birincisi: Reel bir izahı olmayan kural dışı ve dengesiz fiyat artışlarının kontrol altına alınmasında, değişik cezai tedbirler uygulanmalıdır. Bir öneriyle örnekleyelim. Türkiye’de üretim yapan müesseselerin yüzde doksana yakını, tesislerini kurarken Devlet Teşviği kullanmış ve önemli oranda muafiyetlerden yararlanmışlardır. Günde beş defa etiket değiştiren, Maliyet Muhasebesi kurallarına uymayan, keyfi, dengesiz fiyat düzenlemeleri yapan üretici firmaların, Teşvikleri iptal edilerek geriye dönük müeyyideler uygulanmalıdır. Bir firmaya verilecek en ağır ceza budur ve firmalarda Ticari Etik ve Ahlakı ve Piyasa Dengesini yeniden tesis edecek bir uygulama bu olacaktır.  Dejenere olmuş Ticari Etik ve Ahlak düzeltilmeden Enflasyonun düşürülmesinde de hedefe ulaşılamıyacaktır.

İkincisi: Kişileri dövizden uzaklaştıracak tedbirler alınmalıdır. En önemli tedbir, DÖVİZ ALINDIKTAN SONRA İLERDE OLUŞACAK LEHDE KUR FARKINDAN ELDE EDİLMİŞ KAR’LARDAN CAYDIRICI ORANDA VERGİ ALINARAK  DÖVİZ BİR YATIRIM ARACI OLMAKTAN ÇIKARILMALIDIR. Bankalar Ticari faaliyeti olmayan kişilere Yabancı Para üzerinden hesap açmamalı, zaruri haller dışında ve yüksek miktarda olmamak kaydıyla kişilere Döviz satmamalı ve Döviz Bürolarına çuvallarla Döviz akışı sağlanması engellenerek, Döviz Büroları amacına uygun bir sistemle çalışmaları sağlanmalıdır. Dünyadaki bir çok ülkeleri geziniz, Türkiyedeki gibi amacından farklı çalışan Döviz Büroları ve önüne gelene Döviz satan bankalar bulamazsınız. 2008  yılında bir Dolar kuru neredeyse başabaş 1.15 TL Pariteden işlem görüyordu ve kimse Dövizlerin yüzüne bakmıyordu. Bugün gelinen nokta, Dövizin bir yatırım aracı görülerek, Bankaların kontrolsüz Döviz satışlarının sonucu olduğu bilinmelidir.

Türkiyede Serbest Piyasa Ekonomisi vardır, Dövize herhangi bir müdahale olursa, paralar yastık altına girer, insanlar Dövize daha çok saldırır, kayıt dışı işlemlere yönelir  şeklinde düşünceler vardır. Dövize herhangi bir müdahale olmadığı halde şimdiye kadar bunların hepsi zaten olmuştur. Böyle seyrederek aman dövize dokunmayalım insanları ürkütmeyelim korkusunu yaşıyarak Dövize kalıcı çözüm bulunamaz.  Bu korkularla birlikte, şimdiye kadar bir Trilyon Dolara yakın Döviz değişik kanallarla ya Yurt Dışına gitmiş, ya kasaya konulmuş, ya da yastık altında tutulmaktadır. Bu Dövizler ne Ekonomiye, ne biriktirene hiç bir faydası olmadan,  atıl bir şekilde bulunduğu yerde heba olup gitmektedir. Türk Lirası ödeyerek Döviz satın alan kişi biriktirdiği dövizlerle bir mal almıyor, dolayısıyla Ekonomiye bir hareket sağlamıyor, üstüne bir de sahip olduğu Türk Lirasının işlevini yok ediyor.  Bunun bedelini kendisinin de içinde yaşadığı 85 milyon insan ödüyor. Cesur adımlar atılarak, kangren olmuş Döviz yarası kesilip temizlenmelidir.  

Türkiye Ekonomisi, Okyanuslarda meydana gelen engin dalgalarla savaşı kazanarak bu günlere gelmiştir. Radikal tedbirler alınmak suretiyle, bir bardak suda boğulmasına müsaade edilmemeli.

Döviz konusunda 2017 yılından beri yazdığımız yazıların medyada takip edildiğini, bazen Televizyonlardaki açık oturumlara katılma tekliflerinden anlıyoruz. Bu yazılarımızın karar verici ilgililere ulaştırılmasında yardımlarını esirgemezlerse memnun oluruz.

2001 Türkiye Ekonomik krizi ve 2008-2009 Dünya Global krizlerini, Finansın Başkenti Londrada bir bankacı olarak yaşamış ve bu gözlemler ışığında bu yazılar kaleme alınmıştır.

Çok sevdiğim ve bir çok vesileyle yararlandığım bir İngiliz Atasözüyle uzun yazımı bitirmek istiyorum. ‘’Koşarsan Kaybedebilirsin, Koşmazsan Kaybetmeyi Garantilersin.’’