Çok değil, 2 sene önce, bu mübarek ülkenin yönetimini ele almalarına ramak kalmıştı.
Ve geride kalan 2 senenin yarısında; yani yaklaşık 750 günün en az 400’ünde, kendi dertleriyle meşgul oldular. Hadi olsunlar… Da, ülke gündemini de felç ettiler.
Coğrafyamız yangın yeri gibi.
Kuzeyimizde Rusya-Ukrayna Savaşı…
Güneyimizde İsrail terör örgütünün Filistin’deki soykırımı…
Güneydoğumuzda, İran’a yönelik İsrail-ABD saldırganlığı…
Suriye’de bir devrim olmuş; yüzü Türkiye’ye dönük bir kadro yönetime gelmiş ve ülkesini, toprak bütünlüğünü koruyarak ayağa kaldırmaya çalışıyor. Mültecilerin Suriye’ye dönüşü ise ayrı bir sorun. Yani Türkiye’nin büyük bir sorumluluğu var orada.
ABD, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimini cephanelik haline getirmiş; Türkiye’yi dört yandan kuşatıyor…
Sadece büyük devletler değil; neredeyse dünyanın her köşesi, 3. Dünya Savaşı gündemiyle yatıp kalkıyor.
AĞIR GÜNDEMLER
NATO liderleri Hollanda’da toplanmış, ‘yaklaşan büyük savaşa hazırlık’ için, askerî harcamaların birkaç kat artırılmasını tartışıyor; bu yönde kararlar alıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sadece Türk Devleti’ni güçlendirip, halkın refahını temin için canhıraş çalışmalarla yetinmiyor; coğrafyamızın barış ve huzuru için olağanüstü bir diplomatik çaba gösteriyor.
MHP Genel Başkanı Bilge Lider Devlet Bahçeli, sağlığı pahasına, terörsüz Türkiye uğruna siyaseten en büyük tehlikeleri göze almış…
Yarım asra yaklaşan bölücü terörü sonlandırmak için, iktidar kanadı çok ağır bir yükü ve riski omuzlamış…
Türkiye, yeni ve sivil bir Anayasa yapma ihtiyacı duyuyor. Cumhur İttifakı partileri, yeni bir Anayasa hazırlamak için bir yığın girişimde bulunuyor.
Çok değil, 28 ay önce yaşadığımız asrın depreminin hasarını gidermek için, başka hiçbir ülkenin yapamayacağı işleri yapmış; kentlerimizin ve insanlarımızın yaralarını sarmak için ülke olarak seferber olmuşuz.
Zamana tahammülü kalmamış bir İstanbul depremi riskiyle karşı karşıyayız. Bu kadim şehirdeki binaların yarısının yıkılıp yeniden yapılması lazım. Dünyanın bugüne kadar görmediği çaptaki bir kentsel dönüşüm ihtiyacı burnumuza dayanmış durumda.
Bu ağır içerikli gündemlere, ekonomik/sosyal bir yığın sorunumuzu da ekleyin…
BAŞKA MESELENİZ YOK MU?
Hal böyleyken, Türkiye’yi yönetmeye talip olan… Ve neredeyse genel iktidarı elde etmesine kılpayı kalmış… Ülke genelindeki belediyelerin büyük bir bölümünde iktidar olmuş bir Anamuhalefet Partisi… Ve sadece iki gündeme hapsolmuş bir CHP:
Bir; yolsuzluk suçlamasıyla tutuklu bulunan Ekrem İmamoğlu ve kendisine atfedilen ‘suç örgütü’ nasıl kurtarılır…
İki; ellerine yüzlerine bulaştırdıkları ve mahkemece ‘mutlak butlan’ kararıyla yok sayılmasını bekledikleri şaibeli kurultay eksenindeki iç savaşları…
Daha 2 sene önce, Türkiye’yi en iyi yöneteceği iddiasıyla arkasında kenetlendikleri Genel Başkanlarının yüzüne tükürmeye kalkışan… En tepe yöneticisinin ağzından ‘alnını karışlama’ tehdidi savuran… Şayet mahkeme, rüşvetle delege satın alma iddialarına dayanarak, şaibeli kurultayı iptal ederse, o eski Genel Başkanı CHP binasına sokmamaktan söz eden üst yönetim ve il başkanları…
YA ÜLKEYİ YÖTETİYOR OLSALARDI?
Şimdi, hangi partiye oy verdiğimizi bir anlığına unutalım…
Elimizi vicdanımıza koyup, gözlerimizi kapatarak bir muhakeme yapalım…
Aylardır kendi ‘küçük havuzlarında’ kocaman kıyametler koparan…
Tüm dünyayı ve Türkiye’yi, dahi ülke yönetimini, kendi küçük dünyalarından ve parti içi iktidarlarından ibaren zanneden…
Basit bir hukukî süreci doğru dürüst yönetemeyip, asırlık partinin kurultayını yüzlerine gözlerine bulaştıran…
Davacısı, davalısı, tanığı, sanığı, kanıtı, iddiası, itirafıyla tamamen CHP’nin ‘yerli ve millî’ unsurlarından oluşan bir mahkeme süreci etrafında, kelimenin tam anlamıyla havanda su döven bir siyasî topluluk…
Eline azıcık iktidar fırsatı geçtiğinde; halka hizmeti unutup, kentin bütün kaynaklarını hunharca yağmalama görüntüleri veren bir açgözlüler topluluğu…
Onca kaynağı hüpletmekle yetinmeyip, bir de kenti haraca bağlayan çete anlayışı…
Şu anda aklımıza dahi getiremediğimiz bir yığın düşüklüğü, müptezelliği, beceriksizliği, umursamazlığı, vurdumduymazlığı… Aklınıza gelen başka olumsuzlukları/çapsızlıkları da üzerine ekleyin…
Ve söyleyin:
Ya bunlar Mayıs 2023 seçimlerini kazanıp, ülke yönetimini üstlenmiş olsalardı…
Yani Türkiye gemisinin dümeninde olsalardı…
86 milyon Türk olarak bizlerin ve bize umut bağlayan dünya mazlumlarının hali nice olurdu?
Evet… 28 Mayıs 2023’te uçurumun kenarından dönmüşüz.
Allah yüzümüze bakmış.
Verilmiş sadakamız varmış.
Hepimize geçmiş olsun.
