İran, savaşın 7. gününde, İsrail terör örgütünün canını birazcık acıtacak füzeler attı. Borsa Binasını vurdu. Büyük hastanelerden birinin yakınına düşen bir füze, hastaneye de hasar verdi.
İran, İsrail terör örgütünün ilk gün saldırılarıyla yaşadığı şaşkınlığı üzerinden atıp, toparlanmaya başladı. Kendisine yönelik ahlâksız saldırılara, Müslümanlığın gerektirdiği ahlâkî sınırları zorlamamak kaydıyla karşılık veriyor.
Sürekli vurguluyoruz; İran, maalesef büyük hatalar yaptı. Dost ve düşman ayrımını doğru yapmadı. Adı her ne kadar ‘İslam Cumhuriyeti’ olsa da Müslümanlığa bir bütün olarak değil, mezhebî taassupla yaklaştı. Şiî Hilali hevesleriyle, coğrafyamızda milyonlarca Müslümanın kanına girdi.
Bu yanlışları yaparken, sözde çatıştığı Haçlı-Siyonist cephesiyle açık veya örtülü ittifaklar yürüttü. Son örnek: Karabağ Savaşı’nda, Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ı destekledi.
İran’ın ‘devlet olarak’ yaptığı tüm yanlışları şimdilik bir kenarda tutuyor ve uğradığı zulme karşı İran halkının yanında saf tutuyoruz.
ZULÜM AYYUKA ÇIKTI
İsrail terör örgütü, 21 aydır Gazzeli ve Batı Şerialı Müslümanlara, tarihin gördüğü en büyük zulümleri yapıyor. Kadın, çocuk, yaşlı, sivil demeden, önüne geleni katlediyor. En yetkili ağızlarından, ‘Filistinli bebeklerin bile öldürülmesi gerektiğine’ dair, akıl sınırlarını aşan beyanlarda bulunuyor.
Hastaneleri bombalıyor, yetmiyor baskın düzenliyor; yetmiyor cankurtaranlara saldırıyor… Yolunu kestiği sağlık personelini infaz edip, yol kenarındaki tarlaya gömüyor. Gazze’de katlettiği sağlık çalışanlarının sayısı bini geçti. Hastanede öldürdüğü hasta ve yaralıların sayısını kimse bilmiyor. Kuvözdeki bebekleri bile katletmekten çekinmiyor.
Tüm bunlar yetmemiş gibi, Gazze’ye gıda ve ilaç girişini engelliyor; 2.3 milyon sivil insanı açlığa, susuzluğa ve ilaçsızlığa mahkûm ediyor. Açlıktan ve ilaçsızlıktan ölen bebeklerin feryatları, Birleşmiş Milletler temsilcisini ekranlarda hüngür hüngür ağlatacak kadar vahşeti dillendiriyor.
Sayısını bile takip edemediğimiz kadar Birleşmiş Milletler yardım görevlisini katlediyor. Hızını alamıyor, en az 200 gazeteciyi, hedef gözeterek vuruyor, hayattan koparıyor.
Saymakla bitmeyecek kadar vahşet, zulüm, katliam…
Bu Siyonist terör örgütü, savaş ahlâkı ve hukuku diye bir şey tanımıyor. Daha da vahim olan, Allah’ın kullarına karşı yürüttüğü bu acımasız cinayetleri, tahrif ettiği kutsal kitabının bir emri gibi sunmaya çalışıyor.
Siyonist katillerin nazarında, Yahudi olmayanların yeri, Yahudilerin kölesi olmaktır. Bunu saklama gereği duymadıkları gibi, sapkın düşünce ve eylemlerini (hâşâ) ‘Allah’ın emri’ gibi sunuyorlar.
KENDİ CANI AZICIK YANINCA
İran, savaşın 7. gününde, İsrail terör örgütünün canını birazcık acıtacak füzeler attı. Borsa Binasını vurdu. Büyük hastanelerden birinin yakınına düşen bir füze, hastaneye de hasar verdi.
Terör örgütü İsrail, buncağız incinmeyi, “İran hastaneleri vuruyor, savaş suçu işliyor…” pişkinliğiyle dünya kamuoyuna pazarlamaya girişti.
Bre utanmazlar!... Nükleer müzakereleri devam ederken, durduk yere İran’a saldırdınız. İran’ın birçok komutanını ve bilim insanını, savaşarak değil suikastlarla öldürdünüz.
Tahran, Tebriz ve diğer birçok İran kentini ağır bombardımanla vurdunuz. Yüzlerce sivili öldürdünüz. Üniversiteleri bombalarınız.
Tüm bunları yapan ahlâksız siz değilmişsiniz gibi, hastanenizin camları kırıldı diye cayırtıyı kopartıyorsunuz.
SADECE GÜÇTEN ANLAR
Hadi, söylenmesi zor ve cesaret isteyen cümleleri de kuralım artık:
Ey Siyonazi güruhu!...
Değil bir bebeğin, sıradan bir sivilin dahi hayattan koparılmasına gönlümüz razı değil.
Fakat!...
Yürüttüğün soykırımı, katliamı, zalimliği durdurmanın başka bir yolu yok. Seni ancak ‘güç’ hizaya getirir. Hak ettiğin ölçüde canın yanmazsa, hiçbir muhatabına en küçük bir merhamet göstermezsin.
İşte bu yüzden…
Gerekiyorsa senin tüm hastanelerin yerle yeksan edilmeli. Tıpkı senin Gazze’deki hastanelere yaptığın gibi…
Senin sivillerin de, Gazze ve İran şehirlerindeki sivillere yaşattığını yaşamalı.
Açlıktan kıvranan insanları, sözde yardım dağıttığın noktalarda toplayıp katlettiğin gibi, senin sivillerin de topluca ölmedikçe, sen hizaya gelmezsin.
Savaşın da bir ahlâkı olur. Tamam, hiçbir sivilin kılına zarar gelmesin. İyi de… Midelerinden ve apış aralarından yakalayıp esir aldığın bütün ‘Batılı liderler’ ve onların yönetimleri, kuvözdeki bebekleri diri diri gömmen karşısında bile, “İsrail’in güvenliğini destekliyoruz…” ahlâksızlığını sergiliyorsa…
Sizi başka hangi eylem kendinize getirir? İran, Lübnan, Suriye ve Filistin’deki bebek, çocuk ve kadın katliamlarınızı hangi ahlâkî anlayış durdurabilir?
Merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın dediği gibi; Siyonist, sadece güçten anlar. Hiçbir zaman laftan anlamaz.
İşte bu yüzden… Madem İran bu savaşa girmek zorunda kaldı… İsrail’de taş üstünde taş omuz üstünde baş bırakmayacak bir savaş stratejisi yürütmeli. Bunu yaparken, İsrail’de gerçekte hiçbir sivil bulunmadığı gerçeğini esas almalı.
Ve tüm Müslüman devletler, hiçbir seçeneği dışlamadan, İran’a gereken desteği vermeli.
Ki, bu Siyonazi güruhu; kendilerininkinin ‘can’, başkalarınınkinin de ‘patlıcan’ olmadığı gerçeğini idrak edebilsin.