Zor Duygularla Baş Etmenin Bilimsel ve Mitolojik Anatomisi

Antik Yunan mitolojisinde denizlerin tanrısı Poseidon hem suların hem de öfkenin, tutkunun ve yıkımın da sembolüdür. Onun fırtınaları, yalnızca doğaya değil, insan ruhuna da iner. Poseidon’un öfkesine yakalanmak, antik çağ denizcileri için ölümcül olabilirdi. Bugünün profesyonel yaşamında ise aynı fırtınalar; belirsizlik, kaygı, tükenmişlik, öfke, kırgınlık ve değersizlik duyguları olarak iç dünyamızda kopuyor.

Ancak denizciler, fırtınalardan kaçmak yerine yelken açmayı, rotayı bozmadan ilerlemeyi öğrendiler. Biz de aynı metaforla; zor duygularla baş etmeyi öğrenmek zorundayız. Çünkü modern hayat, duygusal dayanıklılığın en az teknik bilgi kadar kritik olduğu bir denge gerektiriyor.

Nörobilim bu konuda bize önemli veriler sunuyor. Amigdala, yani beynimizin “tehdit dedektörü”, olumsuz duygulara karşı oldukça hassas. Harvard Üniversitesi’nden Dr. Daniel Gilbert’in araştırmalarına göre, insanlar olumsuz olaylara pozitif olaylardan üç kat daha fazla tepki veriyor. Bu, duygusal evrimimizin bir parçası. Geçmişte hayatta kalmak için tehlikeyi fark etmek pozitif bir andan daha elzemdi.

Ancak bugünün çalışma hayatında tehditler fiziksel değil, duygusal: Eleştiri, yetersizlik hissi, iş yükü, performans baskısı, ilişkisel çatışmalar… Ve biz çoğu zaman bu zor duygularla başa çıkma stratejilerini yeterince öğrenmeden yetişkinliğe geçiyoruz.

Duygusal fırtınaları yönetmek için 3 temel bilimsel dayanaktan bahsedebiliriz:

1. Adını koymak, fırtınanın gücünü azaltır.

Stanford Üniversitesi’nden yapılan bir araştırma, zorlayıcı bir duygunun ismini açıkça ifade etmenin amigdala aktivitesini azalttığını gösteriyor. Örneğin, “Şu anda öfkeliyim çünkü dışlandığımı hissediyorum” cümlesi, öfkenin bizi ele geçirmesini önlüyor.

2. Duyguları değil, onlarla olan ilişkimizi değiştirmek işimizi kolaylaştırır.

Acceptance and Commitment Therapy (ACT) yaklaşımı, duyguları yok saymak ya da bastırmak yerine onlarla sağlıklı bir ilişki kurmayı öneriyor. “Poseidon’un fırtınası geçecek, ben yelkenime odaklanmalıyım” diyebilmek, zihinsel dayanıklılığı artırıyor.

3. Mikro-düzenlemeler makro-etki yaratır.

Gün içinde farkında olmadan yaptığımız küçük düzenlemeler—nefes teknikleri, kısa yürüyüşler, kendimizle içten bir konuşma—beynin prefrontal korteksini aktive ederek duygusal regülasyonu sağlıyor. Columbia Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, sadece 5 dakikalık bilinçli farkındalık pratiğinin, stres hormonlarını %25 oranında azalttığı saptanmış.

Duygularını yönetebilen bireyler hem kendileri için hem de ekipleri, kurumları ve aileleri için de stabil bir liman olur. Özellikle liderler, duygusal olgunluğu yüksek olanlar olarak örnek oluşturduklarında, kurumlardaki güven, iş birliği ve performans da yükseliyor.

İngiliz Deniz Kuvvetleri’nde kullanılan bir eğitim mottosu dikkat çekici:

“Calm seas never made a skilled sailor.” Yani: Sakin denizler hiçbir zaman yetkin bir denizci yetiştirmemiştir.

Zor zamanlar; zihinsel dayanıklılığı, stratejik düşünmeyi ve öz yönetimi geliştirmenin en güçlü fırsatlarıdır.

Poseidon’un fırtınasına karşı kendi haritamızı oluşturmak ilk adımımız olabilir. Peki ne yapabiliriz?

  • Duygulara Dönüp Bakmak: Fırtınadan kaçmak yerine duyguların bize ne söylediğini fark etmek.
  • Bilinçli Duraklamalar: Haftalık “zihinsel mola” zamanları yaratmak.
  • Mikro-ritüeller: Sabah kahvesinden önce üç derin nefes almak bile yelkeni sağlamlaştırır.
  • Paylaşmak: Güvenilir bir dost, mentor veya koç ile duyguları paylaşmak.

Unutmayalım: Duygularımızla savaşmak yerine onları anlamaya çalıştığımızda, içimizdeki denizci güçlenir. Fırtına geçer, biz güçlenmiş şekilde rotamıza devam ederiz. Ve belki de en kıymetlisi: Poseidon’un fırtınası bir sınav değil, bir davettir. Duygusal dayanıklılığın, öz farkındalığın ve gelişimin içsel çağrısıdır.

Yelken açalım ve rotayı da biz çizelim.

Istikbal 860X450 Pxl

M.Efsun Yüksel Tunç

Eğitmen ve Yönetim Danışmanı

Yaşam ve Yönetici Koçu

[email protected]

https://www.linkedin.com/in/efsunyukseltunc/

@indusefsun