Türkiye gazetesinin dünün en güzel manşetini atarak tarihe not düştüğü üzere “Dönemin Savcıları”ndan Zekeriya Öz, HSYK kararıyla meslekten ihraç edildi. Hakkındaki suçlama, Dubai tatilinin faturalarını bir iş adamına ödettirmek ve Fatih Belediyesi’nde bir takım tanıdıklarının imar işlerine aracılık etmek. Sonuç alamayınca 17 Aralık operasyonuna Fatih Belediyesi’ni de dâhil etmek.

Zekeriya Öz’le ilgili geçmiş bilgileri tararken gözüme şu ünlü fotoğraf ilişti yeniden. Ve yazının ibresi birden bire Nazlı Ilıcak’a döndü.

Nazlı Ilıcak ve Zekeriya Öz’ün birkaç ay önce verdiği şu poza yeniden bakın. Tam da efendileri Gülen’in kartopu oynayanlar için “Böyle kartopu oynayanları görünce, değişik bir mahluk görmüş gibi rahatsızlık duyuyorum. Acaba bunlar insan mı yoksa hayvan mı diye aklımdan geçiyor” demişken üstelik. İronik bir tesadüf.

Nazlı Ilıcak’ın hükümete ve Tayyip Erdoğan’a karşı içinde biriktirdiği o kişisel nefretin körüklediği hırsla, sırf “Şunları çatlatayım” diye çektirdiği belli olan bu fotoğraf ne çok şey anlatıyor aslında. Her ikisinin hâli de insanda gülmekle ağlamak arasında bir duygu uyandırıyor. Nazlı hanımın dopingli pür neşe hali, Zekeriya Öz’ün de kibar olayım derken ortaya çıkan “Kahrol düşman al sana bomba” diye çığıran o muhteşem pozu.

Ama her halükârda, biri bu ülkenin seçilmiş hükümetine karşı, tüm yasa dışı yolları kullanarak darbe girişiminde bulunduğu, bunun için gayri meşru yöntemleri kullandığı için yargılanacak, diğeri de onları meşrulaştırmaya yönelik desteğiyle medya tarihine düşecek.

Bu fotoğraf, çocukluğu 27 Mayıs 1960 darbesiyle bir mağduriyete açılan, ama buna rağmen günümüzün dizi filmlerindeki gibi mağduriyeti yüksek konforla devam eden, Dame de Sion’larda, Lausanne’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (Ecole de Sciences Sociales et Politiques) okuyup sonra ülkenin en zengin gazete patronuyla evlenerek hükmedenlerin yanında yer alan bir medya figürünün hazin hikâyesini anlatıyor.

En mühim olanı da bu fotoğrafın aynı zamanda “Ben kendimi mağdurların yanında konumlandırıyorum” diyerek, aslında iktidara oynayan karanlık örgütün operatif maşası olan bir yazarın bitiş düdüğünü çalması.

Nazlı hanıma üzülüyorum. Geç dönemine yetiştim ve bir hukukumuz oldu. Hayranlık veren misafirperverliği ve insanlara yönelik ilgisinin, “Herkes beni sevsin, tanısın, ben hep merkezde olayım ve perde arkasından yöneteyim” hırsının üzerini örten bir şaldan ibaret olduğunu anlamama rağmen ona kızamadım.

Ah, ah! Yavuz abi (Donat), anlattıklarını bir yazsa da okusak keşke…

Önceki ay Selahattin Demirtaş’ı eleştiren bir tweet’imi “Kimileri esen yele göre tavır alıyor” diye paylaşıp retweet ederek şahsıma cemaatçi trollerinden ve ağzı bozuk PKK’lılardan bol bol küfür edilmesini sağlamıştı Nazlı hanım...

Esen yel… Nazlı Ilıcak’ın mazisine bakınca bu sözün ondan çıkması insanı şaşırtıyor. Kendisinin YELpazesi öylesine geniş ki tasavvurları aşıyor. Görüntü ortada; fotoğrafta.

Bana gelince… Nazlı Ilıcak gibi celebrity olmadığım için herkes bilmeyebilir. Üstelik bir insanın kendi hakkında “şöyleydim, böyleydim” demesi çok tuhaf. Ama şu kadarını söyleyeyim; hayatımdaki fikir değişikliği 1990’lı yıllarda başladı ve 2000 yılında başka bir noktaya ulaştı. Sadece bu. Detay isteyenlere özel olarak brif verilir.

Bir fotoğraftan nereye geldik. Nazlı hanım daha evvel akıl etseydi böyle bir fotoğrafı Ali Fuat Yılmazer’le de çektirirdi gerçi ama kısmet dönemin savcısınaymış. Neyse yazıyı Nazlı hanımın hoşuna gidecek şekilde, çok sevdiğini tahmin ettiğim bir şarkının sözleriyle bitirelim fotoğraftan mülhem.

Tombe la neige/Tu ne reviendras pas ce soir/Tombe la neige/Et mon coeur s'habille de noir…

Salvatore Adamo’nun Türkiye’yi bir zamanlar sallayan ve hâlâ dillerde olan şarkısı; Tombe la Neige’in sözleri böyle başlıyor. Fransızcası ana dili gibi olan Nazlı hanımın hoşgörüsüne sığınarak meali şöyle:

Kar düştü/Sen bu akşam gelmeyeceksin/Kar düştü/Kalbim karalar bağladı…

Şarkının devamındaki şu satırlar daha da anlamlı:
Triste certitude (Acı veren bir hüzün)
Le froid et l'absence (Soğuk ve yalnızlık) Cet odieux silence (Bu nefret veren sessizlik)Blanche solitude (Bembeyaz kimsesizlik)

Ve bir ilave de benden:
Edinilmiş çaresizlik…

(Türkiye'den)