‘Vur!..’ deyince öldürmeyi çok seviyoruz.

Hani, kişiler sözkonusuysa, bu aşırılığı bir yere kadar anlayışla karşılayabiliriz.

Ya, ‘devlet’ dediğimiz kurumsal yapı da aynı aşırılığa sık sık başvuruyorsa?..

Efendim, İstanbul’da vahim bir zehirlenme olayı yaşandı. Gurbetçi bir ailenin 4 ferdi, kaldıkları otel odasındaki ilaçlanmadan kaynaklı zehirlenerek, hayatını kaybetti.

Memleketin başka noktalarından da anında ‘tarım ilacı’ ilişkili zehirlenme haberleri zuhur etti.

Elbette kamusal sorumluluk taşıyanların, yaşanan vahim olaylar karşısında bir şeyler söylemesi, yapması ve tedbir faslından bir şeyleri ortaya koyması gerekiyordu. Koydular

Hem de meseleyi ‘kökten çözecek’ bir tedbir (!) buluverdi, Tarım ve Orman Bakanlığı

Efendim, bundan böyle hiçbir çiftçi, gidip kafasına göre tarım ilacı alamayacak.

Ya ne yapacak?

Önce gidip, ‘yetkili bir ziraat mühendisi’ bulacak. Ona bir güzel reçete yazdıracak. Tabi, avukatların basit bir soruya cevap vermek için ‘danışma ücreti’ tarifesi uyguladığı bir memlekette, herhalde koskoca ziraat mühendisleri sevabına reçete yazacak değil.

YERİNDE KEŞİF DE YAPILMALI

Hem tarım ilacı reçetesi deyip geçmeyin. Yani onun da türlü çeşitleri var.

Önce nerede kullanacağınızı, kaç dönümlük tarlanız olduğunu, tarlanızda veya bahçenizde hangi tür tarım ürünlerinin yetiştirildiğini, hangi tür bitki hastalıklarından muzdarip olduğunuzu veya talep ettiğiniz ilacı ne amaçla kullanacağınızı filan anlatacaksınız.

Bence bu bilgiler de sağlıklı bir teşhis koymak ve buna uygun ilaç reçetesi yazmak için yeterli olmaz.

En sağlıklısı, ziraat mühendisinin yevmiyesini verip, ayrıca götür-getir ulaşımını da sağlamak suretiyle, kullanacağınız ilacın mekânını da göstermek lazım. Yok öyle; hastayı görmeden reçete yazmak…

Sahada incelemelerini yapacak mühendisimiz, gerekiyorsa hastalık numunesi de alıp, bunu laboratuarda tetkik ettikten ve hastalığın ne idüğünden emin olduktan sonra sizin reçetenizi yazmalı.

İLAÇ SIKAN DA UZMAN OLMALI

Hatta aynen tıp doktorlarının e-devlet üzerinden yazdığı reçetelerde olduğu gibi, birtakım harf ve rakamlardan oluşan bir ‘kod numarası’ da düşünülmeli. Tabi böyle olunca, anılan kod numarasının, tarım ilacının alınacağı ilaç bayisinin de kullanımına açık bir sanal ortamda yer alması gerek.

Elinize tutuşturulmuş bir ‘resmî evrak’ olan o reçeteyle gideceksiniz, tanımlanmış tarım ilacını alacaksınız. Sonra da gelip asmalığınızdaki birkaç salkım üzümü veya hobi bahçenizdeki birkaç elma, kayısı, erik ağacını ilaçlayacaksınız.

Böylelikle, fiyatı 200 TL olan 100 cc’lik bir böcek ilacını birkaç bin liraya alsanız da, sağlıklı bir iş yapmış olacaksınız.

Bana sorarsanız bu da yetmez. Mesela ilaçlamayı da ‘yetkili bir ilaçlama uzmanı’ yapmalı. Hatta ilaçlama yapacak kişi mutlaka ‘yetkili ziraat mühendisi’ olmalı. Ki, atılacak ilacın dozunu, püskürtme mesafesini, ilaçlama sıklığını ve benzeri bir yığın bilimsel ve teknik ayrıntıyı ihmal etmesin.

İşin aslına bakarsanız, hâlihazırda tarım ilacını alırken T.C. Kimlik Numarası ve isim beyanı zorunluluğu zaten var. Demek ki Tarım ve Orman Bakanlığı bunları yeterli görmemiş.

BIÇAK SATIŞINI DA RUHSAT BAĞLAYIN

Bence elimiz değmişken, başkaca bazı başıboşlukları da aradan çıkaralım.

Mesela, mutfakta kullanılan bıçakları da ruhsata bağlayalım. Ayşe teyzenin mutfakta bıçağa ihtiyacı varsa, önce gitsin mahalle muhtarından, evde yemek yapmak için bıçağa ihtiyaç olduğuna dair ilmühaber alsın. Tabi, bu da resmî belge olacağından, ‘harç’ koymayı unutmayalım.

Hatta alınacak bıçak, et doğramada filan kullanılacaksa, bıçağın ‘suç işlemede kullanılamayacak cinsten’ olacağına dair, sorumlu kılınacak bir kamu otoritesinden ruhsat alınması şartı getirilelim. Öyle ya, sığır etini doğrayabilen bir bıçak, insan etini doğramaz mı?

Yani bu işler hafife almaya gelmez.

GÜBRE VE BENZİN DE RUHSATA BAĞLIYDI

Yahu, şaka bir yana, ülkede yaşanan her olumsuzluktan, kendimize münasip yasaklar ve uygulanması mümkün olmayan kaideler üretmek zorunda mıyız?

Bir zamanlar bomba yapımında kullanılıyor diye gübre satışlarını karneye bağlamıştık.

Bahçedeki çapa makinesi veya sitenin çim biçme makinesinde kullanacağımız birkaç litre benzini alabilmek için, gidip karakoldan imzalı-mühürlü yazı getirmek zorunda kalıyorduk.

Sanki Molotof kokteyli yapacak teröristin, her yer kameradan geçilmezken, gidip bidonla benzin alacak kadar zekâsı kıttı. Sanki arabanın deposunu doldurup, oradan hortumla benzin çekmek çok zormuş gibi…

Bunca olumsuzluğun üstüne, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın akıl ettiği müthiş (!) ‘reçeteli tarım ilacı tedbirinin’, en azından boşta gezen ziraat mühendislerine ve ekmek sağlayacağını düşünerek teselli bulabiliriz.

Ayrıca, böylesine zekâ mahsulü fikirler üreten Bakanlık bürokrasisini de can-ı gönülden kutlayalım.

Cml Cargo Eurovizyon Banners Yatay Iceri