İngiltere’de Ankara Anlaşması kapsamında girişimci vizesi ile bulunan bir grup serbest meslek erbabının 4 yıl yerine 5 yılda serbestlik verilmesine ilişkin düzenleme yapan İçişleri Bakanlığı’na karşı İtiraz Mahkemesi’ne açtığı dava, 7 Mart 2019 tarihinde reddedilmişti. Dava temyize götürüldü. Üst mahkeme 26 Mart 2020’deki duruşmasında davanın temyizine de red kararı verdi.

Ankara Anlaşması konusunda uzman avukat Muhammet Çankıran şimdi aramızda değil. Toplumda tüccar olmayan çok az sayıdaki birkaç avukattan olan rahmetli dostum Çankıran’la geçen yıl yaptığımız söyleşilerde bu kaybedilen davanın itirazında da başarı şansının çok yüksek olmadığını vurgulayarak, “AB ile imzalanmış Birlik Anlaşması’nda serbestlik verilme hükmü yoktur” demişti. Değerli dostum ayrıca bu dava için para toplanmasını da şöyle yorumlamıştı:

“Davayı açan kişi ve kurumların kamuoyuna karşı bir sorumlulukları vardır. Yaklaşık olarak 80 bin sterlin civarında bir yardım toplandığı söyleniyor. Bu yardımın neye göre toplandığı, kim tarafından karar verildiği, neden bu kadar miktarın talep edildiği kamuoyuna açıklanmadı. Ayrıca bu yardımı toplayan kurum bir şirkettir. Kâr amacı gütmeyen bir şirket olmasına rağmen şirketler hukukuna göre yönetiliyor. Bu şu demektir: bu yardımı hesabında bulunduran şirket ve yöneticileri kendi kararlarıyla o parayı istedikleri gibi değerlendirebilirler. Bu doğru bir yöntem değildir. Bu tür kurumların vakıf olarak örgütlenmesi ve Vakıflar Kurulu’nun denetimine açık olması gerekirdi ki insanlara güven versin. Elbette ki bunu söylerken bu davayı açan şirketin yöneticileri hakkında herhangi bir iddiada bulunmuyoruz bu doğru değil ama insanlara güven vermesinin yolu vakıf olarak örgütlenmesi ve bu daha mantıklı ve daha güven verici bir kurum olurdu…”

DOSTUMUZU 40’INCI GÜNÜNDE ANARKEN

4 Mayıs 2020… Kardeşim, dostum ve cancazım Muhammet Çankıran’ın 26 Mart’ta o güzel ve parlak gözlerini dünyaya kapattıktan sonraki 40’ıncı günü… Ne güzel dostlar biriktirmiş, sevgi ve iyilik ekmiş yaşarken. O, güzel ve parlak gözlerini kapattığında ateş düştü yüreklerimize. Yokluğu kocaman bir boşluk yarattı şu ahir ömrümüzde. Dostumun annesini yitirişinin 40’ıncı günü olan 6 Mart 2016’da İAKM-Cemevinde verilen “40 yemeği” sonrasında kaleme aldığı içten yazısını sizlerle paylaşıyorum:

“Kırk gün sonra acıları dinermiş sevdiğini kaybedenlerin. Yüzlerce toplandık annemin ardından acılarımızı dindirmek için. Mistik bir inanıştır kırk sayısı… Musa, Tanrı’nın buyruklarını Tur Dağı’nda 40 gün 40 gecede almış. Eski Mısır’da firavun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalırmış. Hıristiyanlar Paskalya’ya 40 gün oruç tutarak hazırlanırmış. Ayasofya Kilisesi’nin zemin katında 40 sütun ve kubbesinde de 40 pencere vardır. Şaman inanışına göre ruh bedeni 40 gün sonra terk edermiş. Yine Nuh Tufanı 40 gün süren yağmurlardan sonra oluşmuş. İslam mistisizmine göre sufinin 40 günlük inzivaya katlanması şarttır. Bektaşilikte 40’lar kapısı vardır. 40 sayısı Tevrat’ta da insanın yaş dönemlerini belirtir ve Hz. Musa Kızıldeniz’i 40 gün, 40 gecede geçmiştir. Tanrı, Hz. Adem’in çamurunu 40 gün yoğurmuştur. Şaman inanışına göre ruh, bedeni 40 gün sonra terk etmektedir. Hz. Muhammed’e 40 yaşında peygamberlik verilmiş ve İslam dininin doğuşu sırasında ona ilk bağlananların sayısı kırk kişidir.

Bunca din ve inanış kırk sayısına inanmışsa vardır bunda bir keramet dedik ve lokmamızı paylaştık. Annemizin ruhu huzura ersin diye yaşam ve ölümü kardeş bildik…” Salgın günlerinde biz dostların lokmamızı paylaşamasak da yitirişimizin 40’ıncı gününde seni anarken “Muhammetimizin ruhu huzura ersin diye yaşam ve ölümü kardeş bildik…”

(Olay'dan)