Altı ay önce, 22 Kasım 2023 tarihinde yapılan milletvekili seçimleriyle adeta bir zafer kazanan aşırı sağ ve ırkçı lider Wilders, liberalleri de yanına alarak, iki gün önce yeni koalisyon hükümeti programını açıkladı. Dört siyasi partinin ortak olduğu koalisyon hükümeti programı, tahmin edileceği gibi, mülteciler, kültür ve sanat sektörü, eğitim ve akademik özgürlükler, iklim değişikliğiyle mücadele ve ülkedeki savunmasız gruplar için tam bir felaket.

Son altı aydır, yer yer bu köşede de ifade ettiğimiz gibi, tüm koalisyon görüşmeleri ve yapılan müzakereler, aşırı sağın artık Hollanda’da normalleştiğini göstermekteydi. Aşırı sağın normalleşmesi, bir insanlık suçu olan ırkçılık ve ayırımcılığın da normalleşmesi anlamına gelir. Siz, buna İslam karşıtlığını da ekleyebilirsiniz. Çünkü, yeni kurulacak olan hükümetin en büyük partisi PVV’nin lideri Wilders, on yıllardır İslam karşıtlığıyla biliniyor ve sadece İslam ve Müslümanlara karşı olmak ile besleniyor.

İşte, ayırımcılığın, ırkçılığın, mülteci ve İslam karşıtlığının, yeni koalisyon hükümeti programına yansıyan bazı maddeleri şöyle:

*Dış alana ulaşan ibadet çağrılarında yeni düzenlemeler getirilecek. Bazı camilerde Cuma vaktinde okunan ezan hedef alınıyor. Bu uygulama anayasa ile çelişiyor ve inanç özgürlüğünü kısıtlıyor.

*Hollanda dışından gelen etkilerle mücadele edilecek. Bu görüş daha önce Wilders tarafından, hafta sonu okulları ya da Kur’an kursları olarak dillendirilmişti.

*Hükümete göre, demokratik sayılmayan eğitim kurumlarını, ki kimi Müslüman kuruluşlar Wilders’e göre, bu kategoride, sıkı denetlemeler yapılacak.

*Kıyafet ve üniforma politikası altında, dini semboller içermeyen kıyafet zorunluluğu getiriliyor. Başörtülü polisler ve güvenlik görevlileri bu çerçevede hedef grubu olarak seçiliyor.

Yeni hükümet koalisyon programında ilginç maddeler de var.
Örneğin, Telaviv’deki Hollanda Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması istiyor.
Yine yeni hükümet, Avrupa Birliği sürecinde Ermenistan’ın desteklenmesini isteyerek, o bölgedeki aktörlerle karşı karşıya gelmeyi göze alıyor.

Programda sadece mülteciler, Müslümanlar ve savunmasız grupların yanı sıra, kamu hizmetlerinin bölünmesi, asgari ücrette artış yapılmaması, işsizlik ödeneğinde artış olmaması ve süresinin azaltılması, eğitim ve sağlık, kültür ve sanat sektöründe milyarlara varan kesinti ve yoksullukla mücadelede etkili adımların atılmaması da yer alıyor.
Bu politikaların, uygulanması halinde Hollanda halkını da zor günlerin beklediğini söylemek zor olmasa gerekli.

Hollanda sağ duyusu, hukuk devletini ve anayasayı bile tartışmaya açan aşırı sağ parti PVV’ye, liberallerin ve hukukun üstünlüğünü savunan yeni parti NSC’nin nasıl evet dediğini anlamakta zorluk çekiyor.

Sosyal baskı grupları, kelimenin tam anlamıyla, yeni kurulacak dörtlü hükümetin Hollanda için bir felaket hükümeti olacağını belirtiyorlar. Bunun için, 6 Haziran’da yapılacak Avrupa seçimlerinin, Hollanda’da ve Avrupa’da aşırı sağa karşı koymanın demokratik bir şans olduğuna dikkat çekerek, kaybedilen zemini geri kazanmayı teklif ediyorlar.

Hollanda siyasetinin son yirmi yılda sağa kayması, karşımıza Hollanda için felaket sayılabilecek bir hükümeti getirdi. Bu süre içinde, mülteciler ve göçmenlerle ilgili tartışmaların nereden nereye geldiğine şahit olduk. Anayasa ve hukuk devleti tartışmaya açıldı. Düşünce özgürlüğü ve gösteri haklarında geri adımlar atıldı. Eskiden suç olan, normal olmayan şeyler, günlük konuşulmaya başlandı ve normalleşti.

Hollanda, dünya kamuoyunda sahip olduğu insani imajını, ivedilikle geri almalı, kazanmalı. Wilders’in hayal ülkesi, gerçek olmamalı…

Veyis Güngör
18 Mayıs 2024