Ben cılız ve hastalıklı bir çocukken, anne ve babam beni yatılı okula göndermeden önce köyde yaşadım. Yaz günleri sisli ve soğuk bir Karadeniz köyünde inek beklerken annem bana ‘Geçen yabancılardan uzak dur ve para verirlerse alma, kiminsin diye sorarlarsa babanın adını söyle’ diye tembih ederdi. Ama ben bazı akşamlar eve kırmızı Yirmi Türk Lirası götürürdüm, teneke para kutumuza koyardım. Anneme de söylerdim, o da ‘babası gibi laf dinlemez ki’ derdi, babamla bakışıp gülüşürdük, katı ama çilekeş annemden saklardık. Ayak parmak tırnaklarıma kadar babama benzerim.

‘Anadolu’nun ovalarıyla Batı Avrupa’nın bacaları tüten fabrikaları arasında çok uzun bir mesafe var gibi görünüyor. Ancak, bu fabrikalar için gerekli olan sanayi hammaddesi yatıyor buralarda…’

Böyle başlıyor BBC’nin 1973 yılında Türkiye kırsalından yola çıkan Mustafa için hazırladığı belgesel. Yaptığı tahlil, toplum yapısını ele alması enteresan ve sanki bizden biri gibi, faydalı bir analiz.

Siz Türkiye’nin neresindensiniz? Kentli veya köylü…hiç fark etmez, hepimiz farkındayız değil mi köyden Batı Avrupa’ya göçü? Türkiye köyleri ve köylüleri batı sanayilerinin gelişmesine ne kadar da önemli bir katkı yapmışlar!

Öyle ki, işgücü kıtlığı zamanı Avrupa sanayileri için seçilen işçilerin güçlü-kuvvetli, sağlıklı ve ağır işte çalışabilecek olanlar seçilir. Yani, zeka ve başka bir kabiliyet testinden geçirilmezler. Vida sıkma becerisi, süresi ve ne sıklıkla hastalanabilecekleri seçilmelerinden en önemli faktördür. Yani, dayanıklı fabrika işçileri…ağır disiplin altında? Monoton tekrar eden, çabuk öğrenilen ama para kazanılan işler.

1960’lı yıllarda başlayan ‘Avrupa’ya Türk Göçü’ sonucunda bugün Avrupa ülkeleri parlementolarında Türkiye kökenli milletvekilleri, endüstri bölgelerinde Türklere ait işyerleri ve dükkanlar, üniversitelerde akademisyenler var. 1980 darbesi sonrasında siyasi mültecilerle eğitim seviyesini biraz daha artırsa da aslında Cem Karaca’nın dediği gibi ‘İşçisin sen işçi kal, giy tulumları…!’

Şimdi doğrudan kırsaldan ve fiziki güç kapasitesine göre değil ancak Batı Avrupa’ya Türkiye’den göç haka sürüyor. Kaçış mı demeliyiz? Hem de hepimizin bildiği gibi artık gelenler eğitimli insanlar. Bir kısmı geçici olarak basit görünen az kazançlı işlerde çalışsa da çocukları için buna katlanıp daha güzel bir hayat için biraz sabretmiyor mu?

Bana da rengi gözümün önünde olan o kırmızı yirmi liraları bu Batı Avrupa’nın çilekeş işçileri verirdi. Kendi akrabalarımız sadece nasihat getirirken onlar bir çocuğu başka türlü sevindirebilirdi.

Tüm babalarla doğduğu ükleden uzakta hayat yaşayan çilekeş babaların bu özel günü kutlu olsun!