Geçtiğimiz hafta, 29 Ekim’de yapılan Hollanda seçimlerinde liberal-sol çizgideki D66 partisi önemli bir zafer kazandı. Bu sonuç, yalnızca Hollanda siyaseti açısından değil, Avrupa’nın geleceği açısından da dikkatle okunması gereken bir dönüm noktasıdır. Zira bazı gözlemciler, seçmenin bu tercihini Avrupa’nın kendi kaderini yeniden eline alma iradesinin bir göstergesi olarak yorumluyor. Görünen o ki, demokratik değerleri güçlendiren, yenilikçiliği teşvik eden ve güvenliği garanti altına alan bir Avrupa vizyonu artık sadece bir temenni değil, siyasî bir hedef haline gelmektedir.

D66’nın zaferiyle gündeme gelen bu “Yeni Avrupa” vizyonunun ana hatları, partinin 2025’in ilk aylarında yayımladığı “Yeni Avrupa: Avrupa’nın Yeniden Yapılandırılması İçin Öneriler” başlıklı manifestoda açıkça görülmektedir. Avrupa Parlamentosu’ndaki Renew Europe grubunun lideri Gerben-Jan Gerbrandy tarafından sunulan bu manifesto, Avrupa’nın yeniden dirilişini, öz güvenini kazanmasını ve güvenlikten ekonomiye kadar birçok alanda kendi ayakları üzerinde durmasını hedeflemektedir.

Gerbrandy, özellikle güvenlik ve savunma alanında Avrupa’nın kendi kapasitesini inşa etmesinin artık bir zorunluluk olduğunu vurguluyor: “Trump sonrası dönemde ABD’nin güvenlik garantileri belirsizleşti. Ukrayna deneyimi, birlikte hareket eden bir Avrupa’nın ne kadar etkili olabileceğini gösterdi. D66 olarak hedefimiz, Avrupa’nın ortak bir savunma gücüne sahip olmasıdır. Bu yalnızca NATO’ya dayalı bir iş birliği değil; entegre savunma sanayii, hava ve uzay savunmasıyla kendi vatandaşlarını koruyabilecek güçlü bir Avrupa ordusudur.”

Ekonomi ve inovasyon cephesinde ise tablo farklı değildir. Gerbrandy’ye göre Avrupa, özellikle teknoloji ve girişimcilik alanında ABD ve Çin’in gerisinde kalmıştır. Avrupa’nın refahı güçlü bir ekonomiye bağlıdır; ancak sermaye ve yetenek eksikliği, kıtanın potansiyelini sınırlandırmaktadır. ABD’nin girişimcilere sunduğu finansman ve esnek piyasa imkânları, Avrupa’daki birçok yenilikçi girişimin Amerika’ya kaymasına neden olmaktadır. Bu nedenle D66, Avrupa yatırım ve tasarruf birliğini güçlendirerek sermayeyi yenilikçi girişimlere yönlendirmeyi, start-up ekosistemini Avrupa içinde büyütmeyi önermektedir.
Gerbrandy bu hedefi şöyle özetliyor: “Yatırım kuralları ve vergilendirme sistemleri Avrupa genelinde uyumlaştırılmalı; böylece yetenekli girişimciler ve sermaye Avrupa’da kalmalı. Kıta hem ekonomik hem de teknolojik olarak yeniden güçlenmelidir.”

Avrupa’nın geleceğinde demokrasi, hukukun üstünlüğü ve iklim hedefleri temel sütunlar olarak korunacaktır. Hukukun üstünlüğü ilkesi ihlal edildiğinde mali araçlar ve yaptırımlar devreye girecek; böylece Avrupa, yalnızca değerler üzerinden değil, yaptırım gücüyle de etkin bir aktör olacaktır.

D66 ayrıca ticaret ve serbest piyasa alanında Avrupa’nın küresel bir öncü güç olarak konumlanması gerektiğini savunmaktadır. Gerbrandy, Hollanda’nın refahının üçte birinin uluslararası ticaretten geldiğini hatırlatarak, Trump’ın “America First” politikaları ve artan gümrük duvarları, Avrupa ekonomisinin kırılgan noktalarını yeniden gündeme taşıyacağını söylemektedir.

Çin ve ABD’nin teknoloji ve üretim alanlarındaki üstünlüğü karşısında D66, Avrupa’nın stratejik sektörlerini güçlendirmesini; yenilenebilir enerji, sağlık teknolojileri ve yüksek katma değerli üretim alanlarında liderliğini artırmasını önermektedir.

Netice olarak, Hollanda seçimlerini D66 partisinin kazanması bize D66’nın öncülüğünde şekillenen bu yeni Avrupa vizyonunun, sadece bir parti programı değil; Avrupa’nın geleceğini yeniden tanımlama çağrısını hatırlatmıştır.

Bazı uzmanların da ifade ettiği gibi, Hollanda’dan yükselen bu hareket, kıta genelinde refahın, güvenliğin ve demokratik değerlerin yeniden tesisine katkı sağlayabilir.

Evet, Avrupa artık kendi kaderini tayin etme sürecine girmiştir.
Yeni Avrupa’nın anahtarı; birlik, güç ve ileriye dönük vizyon olacaktır.

Veyis Güngör

4 Kasım 2025