İçişleri bakanlığına getirilecek kişinin iki temel özelliğinin bulunması şarttır… Birincisi, her türlü suç konusunda “uzmanlık” derecesinde bilgi sahibi olması; ikincisi de dünyanın yarısı kendisine teklif edilse dahi, bir kuruş “sus payı” kabul etmeyecek kadar ahlaklı davranmasıdır…

Bir önceki İçişleri Bakanımızın, bu özelliklerden sadece ikincisini taşıdığını biliyoruz… Kendisinin, “ben ömrümde bir tek güvenlik makalesi okumamış bir insanım” demiş olması bunu kanıtlıyor zaten…

Sayın Soylu’nun,  Bakanlık görevi döneminde meydana gelen doğal felaketler karşısında, krizleri nasıl başarıyla yönettiğine, bizzat Giresun özelinde şahidiz… Ayrıca terörle mücadeledeki kararlılığı ve bunun neticesinde bölgeye getirdiği huzur ortamı, vatansever herkesin takdirine şayandır…

Ancak, yeni nesil suç işleme yöntemleri konusunda hiçbir şey bilmemesi ve bu sebeple uzun bir süre dikkatini o alana verememesi; maalesef ülkemizde sonuçlarına bugünlerde şahit olduğumuz gayri meşru işlerin ciddi bir şekilde palazlanmasına yol açmıştır…

Milliyetçilik, muhafazakarlık, vatanseverlik” kisvesi altına sığınıp, kendilerini kolayca kamufle ederek, yasa dışı yollardan dünyanın parasını kazananlar haliyle bu durumu pas geçmediler…

Kazandıkları kirli paranın “aklanması için” sayın Soylu’nun dönemini bir fırsat olarak gördüler…

Günümüzde mali suçlar ve suçlular geleneksel yöntemleri kullanmıyor artık…

İnteraktif bankacılık, elektronik ticaret, kripto para, uluslararası piyasalar, sanal fonlar ve sanal yatırım araçları gibi ne olduğunu, nasıl kullanıldığını profesörlerin bile tam anlamıyla çözemediği araçlarla çalışıyorlar…

Ülkemizin coğrafyası, Ortadoğu cehenneminin tam ortasında… Bölgedeki karışıklığı fırsata çeviren kaçakçılar, mafya baronları, uyuşturucu, kumar, kadın ve silah tacirleri 7/24 mesai yapıyorlar… Kazandıkları kara parayı aklayacakları zaman da soluğu Türkiye’de alıyorlar…

Türkiye’de bunlara maşalık yapan kişiler, yukarıda bahsettiğim gibi çok başarılı bir şekilde kamufle oluyorlar… Parti teşkilatlarına sızıp, kendilerine “layüsel koltuklar” ayarlıyorlar!...

Memleketimize olan hassasiyetimizi, dini değerlere olan duyarlılığımızı istismar ediyorlar…

Milli refleks gösterileri yaptığımız meydanlarda millete bayrak dağıtanlardan, hatta lokma ikram edenlerden biri oluyorlar!...

Ankara’daki yetkililerin “tehlikesiz” zannedip fotoğraf çektirdikleri bu kişiler, o fotoğraflarla  taşraya gidip, türlü türlü entrika çeviriyorlar!...

Bakanların, üst düzey bürokratların, mülki amirlerin, milletvekili ve belediye başkanlarının uyanık olmaları lazım…

Şirinlik gösterip yanlarına sokulan ve  kraldan çok kralcı gibi davranan, kaz gelecek yerden tavuğu esirgemeyip belli yerlere hayır hasenat  yapan ve  böylece güven kazanan, mal varlıklarında kısa sürede çok ciddi artışlar olan tiplere dikkat etmeleri lazım…

Çünkü bu tipler, böyle davranışlarla kendilerinden şüphe edilmesini zorlaştırıyorlar…

MASAK gibi birimlerin yapacağı denetimlerden kurtuluyorlar…

İktidarın temsilcileri karşısında masum, mahzun ve şirin görünmeye çabalayarak izlerini kaybettiriyorlar…

Kullandıkları maşalar bazen bir güzellik uzmanı oluyor, bazen bir sanatçı… Bazen ünlü bir teknik direktör, bazen de meşhur bir futbolcu…

Mesele, otoriteye şirin gözükmek…

Türkiye’de sadece “kara para” sorunu yok… Önemli oranda “gri para” sorunu da var…

Aralarındaki fark şu:

  • Kara para, uyuşturucu ve kaçakçılık gibi suçlar üzerinden kazanılıyor… Sonrasında helal kazanç kılıfıyla sisteme sokulup, aklanıyor…
  • Gri para ise  normal meşru ticaretten geliyor… Bir ön suç olayı yok…  Ama bu para kayıt dışı tutularak dünya kadar vergi kaçırılıyor…

Bizim memlekette “gri para” ticareti yapmayan neredeyse yok!...

Bakın size basit bir örnek vereyim:

Bir işletme sahibi gezip tozmak için altına araba alıyor… Aldığı arabayı işletme adına fatura ettiriyor…  Ve böylece arabaya ödediği parayı vergi matrahından düşürüyor…

Peki, kaçırdığı o vergi kimin parası?... O parada 85 milyon insanın, tüyü bitmemiş yetimin hakkı yok mu?

Bu arkadaş o cesareti kimden alıyor?... Ya da biz hepimiz bu tür davranışlara niye kayıtsız kalıyoruz?...

İktisat doktorası için 2002 yılında Londra’ya giden bir hocamız anlatmıştı…

11 Eylül 2001 yılında ABD’de yaşanan terör saldırısının ardından, dünyada İslam karşıtlığının körüklendiği zamanlar…

  • “Herkesin hayalini süsleyen Londra’da bir yıldan fazla kaldım… Ama geçirdiğim günlerin çoğu kabus gibiydi… Oturduğum mahallede işlenen her suç dolayısıyla karakola sorguya getiriliyordum… Beni Türk olmamdan dolayı en büyük şüpheli olarak görüyorlardı… O sorgularda masum olduğumu ispatlamak için neler çektim… Yalnızlık ve çaresizlik yüzünden neredeyse her gece ağladım… Bir an önce işimi bitirip, Türkiye’ye dönmeye can attım…

En sonunda çalışmalarımı tamamladım… Kaldığım evin sahibi üst katta oturuyordu. Giderken anahtarını vermek için ona uğradım… Taksi şoförüydü; havaalanına seni ben bırakayım istersen, dedi… Kabul ettim ve taksisine bindim… Yola çıkarken taksimetreyi açtı… Kendi kendime, “ulan, elin İngiliz’i seni bedava taşıyacak değil ya” dedim…

Havaalanına geldiğimizde, taksimetrenin yazdığı parayı uzattım…  Fakat, “bu benden olsun, güle güle git” diyerek iade etti… Ben de ani bir refleksle, “taksimetreyi niye açtınız, açmasaydınız” diye incelik yapmak istedim… İngiliz taksi şoförü birden kızdı ve; “beni de sizin gibi vatanına ihanet edenlerle karıştırmayın” şeklinde cevap verdi…

Adamın bana niye kızdığını, uçağa bindikten yarım saat sonra fark edebildim…

Ekonomideki kayıt dışılık içimize o kadar işlemiş ki, ben bile bir iktisat doçenti olarak durumu fark edemedim…”

Vergi kaçırmak için kazancını gizlemek… Gerçek olmayan giderleri gerçekmiş gibi, gerçek olanları da gerçek dışıymış gibi göstermek…

Kayıt dışılıkta galiba şampiyonlar ligindeyiz… Ülkemizde kazanılan paranın yalnızca yüzde 60’ı gerçek tutarıyla kayıtlara geçebiliyor… Beyan sistemi ile topladığımız vergilerdeki kaçakların yıllık ortalaması yüzde 40!...

Bu oranda bir vergi kaybı, bizim gibi dışa bağımlı ülkeler için oldukça hayati bir sorun…

Yani, Devletten beklentilerimizin gerçekleşememesinin en büyük sebebi…

Üstelik, sadece işletme kazançları değil, “çalışan kazançları” da önemli oranda kayıt dışı…

TÜİK’e göre, sigortasız çalışan insan sayımız 8 milyonun üzerine çıkmış!... Bunların büyük bir bölümü  göçmen…

Kayıt dışı istihdam yüzde 10’ların üzerine çıkınca devlet çareyi tüketim vergilerinde arıyor…Ve bu vergileri arttırdıkça artırıyor…

İster “kara para”, ister “gri para”, isterse “aklanmış para” olsun…Bu paraların hiçbirinin bize bir faydası yok!...

Bu para sahiplerinin “şirinliklerine” aldanmayalım… Şirinlik; bunların sisteme entegre olmak için başvurdukları bir maske sadece…

Memleketi, “şirinlerin kayıtsızlıklarına” kurban etmemek için; o maskeleri yere düşürmemiz şart!...

Yetkililere önemle duyurulur!...