Tiyatro, balo, yemek, müzik, dans ve tabi OKUMA…

Her yıl gidilse yeridir ama en azından bir kere tecrübe edilirse şahanedir. Hem de romantizm, modernleşme ve kadın ezikliğinin merkezlerinden biri Bath şehrinde. Şehir adeta açık hava sanat atölyesi gibidir 9 ile 18 Eylül tarihlerinde Jane Austen’a adanan festivaliyle…

Tabi gitmeden önce Bath şehrinin önemini, Jane Austen için ne anlama geldiğini, yaşadığı ve eserlerini verdiği dönemi, gelenekler ile zümre farklılıklarını, kadın-erkek ilişkilerini, Fransız Devrimi sonrası cereyan eden özgürlük hareketleri eşliğinde toplumda cinsiyet kavramı ve kadın hakları konularında yavaş uyanmaların olduğu dönemi iyi kavramak gerekir.

Çünkü başka türlü…

bir servet ki mutluluğun şimdiye kadar duyduğum en iyi tarifi…’ diye başlayan ve ‘Servet sahibi bekar bir beyin bir eş ihtiyacı içinde olduğu malumdur…’ şeklinde devam eden eserlerinde neden hep ‘münasip bir koca bulma/an agreeable husband’ konusunu işlediği başka türlü anlaşılamaz.

Bir de yedi eser vücuda getirip sağlığında sadece dört tanesini bastırabilmesi de yine yaşadığı dönemde kadın varlığının önemsizliğine işaret eder. Yayınevleri, yazarın bir kadın olduğunu öğrenince eserlerini okumayı dahi reddetmişlerdi. Babasının sınırsız desteğiyle Jane Austen para vererek ilk kitabını bastırdı ve satılan her kopya için de yayınevine komisyon ödedi. Ne kadar tersine bir dünya!

Bath tabi Bahar ve yaz dönemi yapılan düğünler öncesi bir buluşma, birilerinin farkında olma, beğenilme ve taliplilerin çıkma yeri idi. Mevsim kısa ve yağışlı olabilirdi. Güzel giyinmek, balolara katılmak, umum adabına hakim olmak ve nihayetinde en gözde kızı kapma veya yıllık serveti en kabarık olan beyin gözüne girme telaşı ile zengin kesimin ve aristokrat sınıfın tatil yeri idi. Kaldı ki kaplıcaların şifasına duyulan ihtiyaç şehri çekici kılmıştı ki günümüzde dahi çekici, farklı ve öncü mimarisi de bununla alakalıdır.

Jane Austen ise bir sure Bath’da yaşamasına rağmen şehri sevmediği bilinir. Buna rağmen en çok burayla hatırlanır. Çünkü eserlerinde tepeliklerinden Bath’a baktığı sahnelere sıkça rastlanır. ‘Bath hoş ama yorucu bir şehir’ der ve sevmediğini belirtir ama yine de çağdaş Jane Austen hayranlarının Bath aşıkları onu affettiklerini biliriz. Çünkü o zaten Bath’a taşınırken ve 3 sene sonra Bath’dan da taşınırken kendisinin fikrinin dahi alınmamasından şikayet etmişti…adınların toplumdaki değerine işaret ederek…

O halde festivalde ne var?

Dans etmek tabi, festivalin olmazsa olmazı….‘To be fond of Dancing’ adıyla hem de. Bizler dönemin danslarını bilmeyiz demeyin, modern ve sıradan bir İngiliz de bilmez ama dans edebilecek kadarını dans baloları öncesi öğretiyorlar. Jane Austen karakterilerinin tamamı dansta…Hem de Jane Austen’ın kendisinin dans ettiği balo salonunda. Çünkü o ‘dansa tutkunluk aşık olmaya doğru giden emin bir adımdır’ der.

‘Austen Undone’ yapmaya ne dersiniz? Ne de güzel bir isim bulmuşlar değil mi?

Tabi Bath Koşusu da gerekir, olmazsa olmazı. 5 kilometrelik herkesin yapabileceği temsili bir koşu etkinliği.

Kitap okuma, söyleşi, çay partileri…

Tabi bu aktivitelerin tamamına katılmak mümkün olmadığı gibi bir kısmı da ücretlidir ve önceden bilet almak gerekir. Ancak Guinness Rekorlar Kitabı’na da giren dünyanın en büyük ‘Regency Dönemi Kostümlü Sokak Yürüyüşü’ herkese açık ve önemlidir, eğlencelidir.

Unutmadan…elinize alacağınız kıymetli 10 İngiliz parasının arka yüzünde portresi olan tek kadın Jane Austen bu şehirde yaşadığı 3 koca yılda Northanger Abbey isimli eserini yazmıştır.

Bir aşığınız yoksa ve kiminle gitmeli diye düşünüyorsanız en iyi arkadaşlarınızdan birine önerin bence. Çünkü Jane Austen’a göre ‘Arkadaşlık hayal kırıklığına uğramış bir aşkın acılarını dindirmeye en iyi merhemdir.

Okumak ve gitmek nasip olsun!

Mümkün olan her seferde hayal gücünüzü şımartın’ der Jane Austen…