Türkiye'de AKP-Cemaat kavgası sürgünlerle sürüyor. 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasını "darbe" olarak niteleyen Tayyip Erdoğan bu kez kin ve nefretini eski ortağına yöneltti.
AKP devletin kilit noktalarındaki "paralel yapılanma" ya da "çete" diye tanımlanan cemaat mensuplarının yerini değiştiriyor ya da sürüyor. 

Bana sorarsanız her ikisinin de iddialarının doğru olduğunu düşünüyorum. Birbirlerine onca yıl al gülü ver gülüm hikayesinden katlandılar... "Erken öten horozun başını keserler" misali, cemaat 17 Aralık operasyonunda başarıya ulaşamayınca kadrolarının da sonunu hazırlamış oldu. 

AKP'ye "Paralel yapılanma", cemaate de "Yolsuzluk ortaklık bozulunca mı aklınıza geldi?" diye sorabilirsiniz. Sonuçta her ikisi de birbirlerinin suç ortağı... Bu soruları yanıtlayabilmeleri için öncelikle “özeleştiri yapma yeteneği”ne sahip olmaları gerekir.

AKP bir sistem partisi, tüzel bir kişilik. Başta seçmen olmak üzere devletin anayasal kurumlarına karşı da sorumlu. Yargıyı güdümlü kılsa da gün olup devran döndüğünde hesap verecektir. Uçarı kaçarı yok... Ya cemaat? Koalisyon ortağı olarak hiç bir siyasi sorumluluğu yok. Neredeyse sanal bir güç. 

Bu bağlamda "AKP'nin kodlarını çok iyi bildiği cemaate yönelik temizlik hareketi"ni kurunun yanında yaşı yakmaması şartıyla destekliyorum. Ayrıca başta Başbakan Tayyip Erdoğan ve ailesi olmak üzere yolsuzlukla suçlananların da bağımsız bir yargıda hesap vermesini istiyorum... 

***

Geçen gün Londra Yunus Emre Kültür Merkezi'nin (YEKM) Müdürü Mevlüt Ceylan'ın istemi dışında Romanya'nın başkentindeki Bükreş YEKM'ye tayini çıktığını öğrendiğimde, “Türkiye'deki çatışma Londra'da kuruların yanında yaşları da yakıyor" diye düşündüm.

Mevlüt Ceylan muhafazakar bir kültür adamı. Londra YEKM'nin açıldığı 2010’dan bu yana canhıraş çalışıyor. Ceylan'ın Londra YEKM’yi İngiliz kültür ve sanat kurumlarının yanısıra, iyi tanıdığı Türkçe konuşan toplumun da dinamiklerini harekete geçirerek işlevsel kılmaya çalıştığına bir gazeteci olarak tanığım. 

Ceylan'ın pek çok meziyeti var. Kültürel birikimi oldukca zengin. PEN üyesi bir şair. Türkçe ve İngilizce şiir kitapları var. Türkçe'den İngilizceye, İngilizce'den Türkçe'ye pek çok şiir çevirecek kadar da İngilizce'ye hakim. Ceylan'ın toplumdaki farklılıkları zenginlik gören, işinde her kesime eşit uzaklıkta durmayı becerebilen iyi bir yönetici olduğunu söyleyebilirim. Ceylan'ın bu yaklaşımıyla Londra YEKM'ye yönelik ilk günlerdeki önyargıları azalttığını söyleyebilirim... Türk Sanat Müziği Korosu Nihavent olarak çalışmalarımızı YEKM'nde yaptık. Konserlerimizi de orada verdik. 

Kitap kurdu Ceylan'ın bir ayağı sürekli üniversitede. Ayrıca bir aile üyesinin rahatsızlığından dolayı sürekli hastane rendevularının olduğunu biliyorum. 

Ankara'daki YEKM, Ceylan’ı Bükreş’e tayin edererek “paralel yapılanma sürgünü” yaptığını sanıyorsa. "Yapmasınlar! Yanlış" derim... “Kendi partili ya da hatırlı elemanlarına yer açmak ya da bu emektar kültür adamını dilini bilmediği Romanya'ya gönderip istifaya zorlamak” gibi düşünceleri varsa, "Yapmayın! Emeğe saygısızlık olur" derim. Ceylan, Londra YEKM için bugüne kadar ekin ekiyordu, hasat zamanı yaklaşmışken gönderilmesi ise “Vicdansızlık” derim... 

Londra'da SOAS'tan Dr Yorgos Dedes, North Middlesex Üniversitesi'nden Mehmet Ali Dikerdem, yazar ve PEN üyesi Moris Farhi'nin de aralarında bulunduğu pek çok entellektüel, bu saçma sapan tayin işinin düzeltilmesi için ayrı ayrı kaleme aldıkları mektupları okudum. Ankara Yunus Emre KÜLTÜR Merkezi'ndeki yüksek bürokratların, Londra'daki bu “KÜLTÜR” adamlarını ciddiye almasını dilerim. 

Londra'daki toplumun lokomatifi sayılabilecek 100 isimle yaptığım röportajlar arasında da yer alan Ceylan'ın (Dünya görüşlerimiz çok farklı olmasına karşın) başarıyla yönettiğini düşündüğüm Londra YEKM'nde kalmasını can-ı gönülden isterim. 

Ankara'nın bu yanlışı düzelteceğini umuyorum. Çünkü Bükreş'ten daha çok Londra’nın Mevlüt Ceylan’a ihtiyacı olduğunu biliyorum.

(Açık Gazete'den)