Bolu’daki otel yangınında 76 insanımızı yitirdik. Acımız büyük. Kamu otoritesi, yaşanan feci olaya dair soruşturmayı yürütüyor. İhmali olan varsa, adalet yakasına yapışacaktır. Yangında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Yaratıcı’dan rahmet, ailesine ve Türk Milletine başsağlığı dilerim.
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesinde ifadesini bulduğu gibi, her zaman barış ve huzurdan yana olmuştur. Devlet aklımız; çevremiz yangın yeriyken, kendi hanemizde huzur olmayacağı bilinciyle hareket etmiştir.
O bilinç, yakın tarihimizde; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan ve Ahmet Davutoğlu’nun da Dışişleri Bakanı olduğu dönemde, 2009’dan itibaren, ‘Komşularla Sıfır Sorun’ söyleminde ifadesini bulmuştu.
‘SIFIR KOMŞU’ İFTİRASI
Bu söylemle Türk Dış Politikası, çevresiyle barışık ve birlikte kalkınmayı esas alan bir çizgiyi hedeflemişti. Fakat; 2013 Mayıs ayında Türkiye’de tezgâhlanan ‘Gezi Parkı İsyanı’ ile Mısır’da seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mürsi’nin askerî darbeyle devrilmesi; ilaveten Suriye’de yaşanan iç savaş gibi ağır etkenler, ‘Komşularla Sıfır Sorun’ siyasetini, en azından o dönem için dumura uğrattı.
İçerideki Hükümet muhalifleri ile dışarıdaki Türk düşmanları, o söylemden ilhamla, ‘sıfır sorun yerine sıfır komşu’ diye bir slogan geliştirdi.
İlmek ilmek örgülenen dış politikayı, ucuz siyasî tartışmalara meze yapmanın kaçınılmaz sonuydu o slogan.
Bugünkü saha gerçekliğiyse, Türk Devlet Aklı tarafından yürütülen Komşularla Sıfır Sorun politikasının ne ölçüde başarılı olduğunu ispatlamaktır.
Meselemiz, ülkeyi yönetenlere güzellemeler yapmak değil. Öyle bir gündemimiz de olamaz. İnsaf ve vicdan sahibi bir Türk Milliyetçisinin penceresinden görünenlerdir, aktarmaya çalıştıklarımız.
Bu bakış açısıyla, yeryüzündeki yaklaşık 200 devletten 70 kadarıyla olan ilişkilerimizi kısaca ele almaya çalışacağız. Ülke sayısının fazlalığı ve Sıfır Sorun Politikasının yansımalarına dair yapacağımız kısa yorumlar, bu yazının başlığı altında en az 3-4 yazı yazmayı gerektirmektedir. Başlayalım…
HER ŞEYE RAĞMEN DOSTLUK
Yaşadığımız coğrafya, dünyanın en güzel ama aynı zamanda en zor bölgesidir. Zorluk, hem jeostratejik konumdan, hem de başımıza musallat olan/edilen komşu veya uzak ülkelerin hasmane tutumlarından kaynaklanmaktadır.
Eşyanın tabiatından kaynaklanan zorluklar bir yana; Türk Devleti üzerinde hesabı olanların yürüttüğü düzenli düşmanlığa rağmen, binlerce yıllık devlet tecrübemiz ve akılcı yönetimimiz sayesinde, sadece yakın komşularımızla değil; uzak coğrafyalardaki ülkelerle de son derece iyi ilişkiler geliştirmeyi başardık.
Çevremizden başlayarak, dışımızdaki ülkelerle olan ilişkilerimizi kısa cümlelerle dile getirelim. Zorunlu ve kesif ilişkilerimize rağmen; İran, Yunanistan, İsrail, Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, İngiltere, Kanada ve ABD gibi, bize karşı genetik sıkıntıları bulunan ülkelere dair yorumlarımızı en son bölüme bırakıyoruz.
Bulgaristan:
1878’den 1990’lara kadar, neredeyse ara vermeden Türkiye ve Türk düşmanlığı yapan Bulgaristan, nihayetinde Türkiye’nin komşuluğunun değerini anladı. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından itibaren, ülkede nüfusun yüzde 20’sini oluşturan Türklere karşı düşmanca tutumunu değiştiren Bulgaristan, bunun meyvelerini de ‘iç barış’ olarak topladı. İlaveten, Türkiye gibi büyük bir ülkenin sağlam ve güvenilir dostluğunu kazandı. İlişkiler, gayet güzel bir zeminde yürüyor.
Romanya:
Her ne kadar 1877-1878 Türk-Rus Savaşında karşımızda yer almışsa da sonraki dönemlerde Romanya, Türkiye ile her zaman dostane ilişkilere sıcak baktı. Bugün de Avrupa Birliği kuşatmasına rağmen, Romanya, Türkiye ile ilişkileri olabildiğince sorunsuz yürütmeye gayret gösteriyor.
Bosna Hersek:
Bir buçuk asır önce Türk Devleti’nden koparılan Bosna-Hersek’le olan bağımız; ülkedeki Sırp ve Hırvat nüfusa ve 1992-1995 yılları arasında Boşnak Müslümanlara karşı yürütülen soykırıma rağmen, hiçbir zaman kopmadı. Bugün de Türkiye, Bosna-Hersek’le yalnızca iyi ve dostane ilişkiler yürütmekle kalmıyor; 3 etnikli ülkede barış ve istikrarın da teminatı olmayı sürdürüyor.
Makedonya:
Çok sayıda Türk ve Müslüman Arnavut’un yaşadığı Makedonya ile olan ilişkilerimiz, bir buçuk asır önceki kopuşa rağmen, gayet güzel yürümektedir. Avrupa Birliği üyeliği karşılığında, Yunanistan’ın gönlünü etmek amacıyla adı, ‘Kuzey Makedonya’ olarak değiştirilen Makedonya ile sınır komşusu olmamakla birlikte, sıcak ve dostane ilişkimiz devam ediyor.
Kosova:
Sırbistan’dan kopuşla birlikte, 1998-1999 yıllarında Kosova’da çoğunluğu oluşturan Arnavutlar ile Sırplar arasında ciddi çatışmalar yaşandı. Başta Prizren ve İpek kentleri olmak üzere, çok sayıda Türk nüfusun da yaşadığı, Sultan Birinci Murat Türbesi’nin mekânı Kosova’da, Türk Askeri barışın teminatı oldu. Prizren yakınlarındaki Sultan Murat Kışlası’nda konuşlu Türk Gücü, aynı zamanda Kosova ile Türkiye arasındaki sıcak ilişkilere katkı sağlıyor.
Sırbistan:
1683’teki Viyana Bozgunu'ndan sonra, Avrupa ile en ağır anlaşmalardan birini, 1699 Karlofça Anlaşması'nı, sınırları içinde imzaladığımız ülke olan Sırbistan’la ilişkilerimiz, Bosna-Hersekli Sırpların 1992-1995 arasında yürüttüğü soykırıma rağmen son derece iyi durumda. Bölgede yaşanan her önemli gelişmede, Sırbistan yönetimi, Türkiye ile istişare halinde bir politika yürütüyor.
Hırvatistan:
Dış politikası, genelde Avrupa Birliği’ne, özelde ise Almanya’ya ‘ayarlı’ yürüyen Hırvatistan’la Türkiye arasındaki ilişkiler, 1992-1995 Bosna-Hersek soykırımına rağmen, sürekli gelişerek yürüdü. Bugün de, üzerindeki AB ipoteğine rağmen, Hırvatistan, Türkiye ile olan dostluğunu sıcak tutmaktadır.
Karadağ:
Balkan Savaşı’nda karşı cephede yer almış; bugün de biraz kapalı kutu görünümünde olsa bile, Karadağ’ın Türkiye ile olan ilişkileri, kayda değer bir sorun yaşanmadan devam etti.
Arnavutluk:
Osmanlı Devleti'miz egemenliği altındayken, Müslüman nüfus çoğunluğuna rağmen sık sık sorun oluşturan Arnavutluk, 1941-1985 arasında Enver Hoca’nın başat rol oynadığı Komünist diktatörlük döneminden sonra, Türkiye ile sıcak ilişkiler geliştirmeye başladı. Her ne kadar bugün, ülkedeki siyasî bölünmelerden dolayı FETÖ’nün oluşturduğu bazı sorunlar devam etse de, başta Başbakan Edi Rama olmak üzere, siyasî yönetimdekiler, Türkiye ile olan dostane ilişkileri yürütmeyi başarmaktadır. Bunda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Edi Rama ile olan sıcak dostluğunun etkisi göz ardı edilemez bir gerçek.
Bir sonraki yazımızda, Macaristan’dan başlayarak, diğer ülkelerle olan Sıfır Sorun temelli ilişkilerimizi özetlemeye devam edelim.