Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları hemen kesinleşti. Buna göre, Almanya’da seçimleri muhafazakârlar ve Hıristiyan Demokratlar kazandı. Fransa’da, İtalya’da, Avusturya’da ise aşırı sağ seçimlerden zaferle çıktı. Bazı ülklerde, iktidar partileri kan kaybederken, yeni partiler yükselişe geçti. Avrupa büyük bir değişimle karşı karşıya. Değişen Avrupa’da, 10 milyona yakın Türk topluluğu yaşamakta. Ancak, topluluğun gücü siyasete yansımadı.

Yunanistan, Bulgaristan ve Almanya’da yaşayan Türklerin bir bölümü, Türkler tarafından kurulan partilere oylarını verdiler. Hollanda ve diğer ülkelerde ise, ana akım siyasi partilerde yer alan Türk kökenliler de ciddi tercihli oy aldılar.

Avrupa Türklerinin siyasal katılım süreci genel olarak bu şekilde. Peki, değişen ve gittikçe aşırı sağa kayan bir Avrupa karşısında Türkler ne yapmalı? Gelecek için hangi adımları atmalılar? Gelin, kısaca bu sorulara cevaplar bulmaya çalışalım.

Avrupalı Türkler, daha açıkcası, Avrupalı Türklerin toplum önderleri, yazarları, düşünürleri, akademisyenleri, sanatçıları, STK ve medya temsilcileri, Avrupa Parlamentosu seçim sonuçlarını analiz eden, küçük ölçekli toplantılar yapmalılar. Bu toplantılarda, seçim sonuçlarından alınacak dersleri konuşmalılar, tartışmalılar.

Seçim öncesi yapılan kampanyalarda ve tartışmalarda iki genel ana duruş ortaya çıktı. Birisi, güçlü bir Avrupa Birliğini savunanlar, diğeri de Avrupa’yı kendi içine kapatmak isteyenler. Avrupalı Türkler, öncelikle taraflarını, saflarını çok açık bir şekilde belli etmeliler. Diğer bir ifadeyle; ‘Avrupa Birliği değerlerini tüm insanlık için savunuyor muyuz?’ sorusunun cevabı verilmeli.   

Avrupalı Türkler, yine Avrupa seçimlerini önemli şekilde etkileyen ve İtalya, Fransa, Avusturya gibi ülkelerde seçimlerden zaferle çıkan, aşırı sağ hareketler karşısında, konumlarını belli ederek bu tür hareketlerin önüne geçmek isteyen Avrupalı baskı gruplarıyla, her zamankinden daha fazla birlikte çalışmalılar. 

Seçim sonuçları bir dafa daha şu gerçeği göstermiştir: Artık Avrupalı Türkler, amacı sadece ırkçılık, ayrımcılık ve islamafobi ile mücadele eden yeni kurumlar oluşturmalılar. Oluşturulan kurumlar, bu alandaki Avrupalı kurumlarla iş birliği içinde olmalılar. Ya da, bireysel olarak, bu tür Avrupa kurumlarının içinde yer almalılar.

Aşırı sağ partilerin, gelecek yıllarda Avrupa’da hakim olmaları, Avrupa politikalarını değiştirmeleri, Avrupa’yı sosyal ve refah bir Avrupa’dan yavaş yavaş uzaklaştıracaktır. Bu değişim, öncelikle bu ülkelerde yaşayan göçmen, azınlık ve savunmasız grupların yaşamlarını da zorlaştıracaktır. Avrupa’nın dış dünya ile ilişkileri zayıflayacak, küresel haksızlıklar karşısında, insanlık, bir gücünü ve aktörünü daha kaybedecektir.  

Avrupalı Türkler, siyasal bilincin artırılması, siyasal katılım kültürünün geliştirilmesi, Avrupa vatandaşlık ve sorumluluk bilincinin olgunlaştırılması için, ivedelikle Avrupa düzeyinde bir kurum, enstitü, vakıf veya dernek kurulmalıdır. Bu kurumun, yegane amacı, Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan ve vatandaşı olan Türk toplulukların siyasal bilinç ve davranışını artıracak etkinliklerle sınırlı olmalı. Avrupa siyasetine ilgi duyan, her düzeyde siyaset yapmak isteyen gençler, bu kurumun eğitim programından geçmeli.

Avrupa seçim sonuçları, Hollanda ve Almanya örneğinde görüldüğü gibi, Avrupalı Türklerin siyasal katılım süreçlerinin iki şekilde devam edeceğini göstermiştir. Bunlardan ilki, ülkenin ana akım siyasi partilerinin içinde yer almak ve aday olmak, diğeri de, üyelerinin ağırlıklı Türklerden oluşan partilerde  yer almak, aday olmak ve siyasi mücadele vermek. Siyasetin uzun soluklu bir uğraş olduğu unutulmamalıdır.

Avrupa Seçim sonuçları her ne kadar aşırı sağın atılım yaptığını gösterse de, Avrupa Parlamentosunda “merkez” yani Hıristiyan Demokratlar ve Sosyalist gruplar hala çoğunlukta. Yani, Avurpa’nın yönetimi şimdilik, Avrupa değerlerini savunanlarda…(*)

(*) Bu yazı, 10 Haziran 2024 tarihinde, Türkiye Araştırmalar Vakfı (TAV) tarafından organize edilen çevrimiçi “Artan Itkçılığın Gölgesinde Avrupa Parlamentosu Seçimleri” PANEL’inde yaptığım konuşmanın bir bölümüdür.

Veyis Güngör
10 Haziran 2024