Dün  “Anadolu mayası”ndan,  “Türk kültür havzası”ndan bahsettik. Türk’ün adının silinmek istediği bir dönemdeyiz ve çok  “muhataralı”  bir yerdeyiz. Bu  “muhataralı yer”de “Türk Düşüncesinin Teşekkül Ettiği Devrin Dünya Görüşü”nü bilmeye şiddetle ihtiyacımız var.
Bilinmesi gekeken dünya görüşü Doç. Dr. Fatih M. Şeker’in bir makalesinin başlığı. Türkiye Günlüğü’nün yine 112/Güz 2012 sayısında çıktı. Hususiyetle “vatandaşlık” temeli üzerine fikir serdedenler, kendilerine hiç yabancı olmayan bir ilim adamının yazdığı bu makaleyi okumalıdırlar. Sonra hemen ardındaki Ahmet Yesevî’den sâdır  “Anadolu mayası”nın işlendiği Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay’ın makalesine geçmelidirler. Tabiî oradan Prof. Dr. Yalçın Koç’un “Anadolu Mayası”na dair kitabına ulaşmalıdırlar. Elbette sözüm Başbakan Recep T. Erdoğan ve danışmanlarınadır ve Türkiye Günlüğü’nü muhtemelen takip eden Dr. Yalçın Akdoğan’adır. “Vatandaşlık”  kavramının “Anadolu mayası”nı zehirlediği ve “Türk kültür havzası”nı bulandırdığı çok açık.
“Anadolu Mayası”, Ahmet Yesevî’den Anadolu’ya ağıyor... Çoklukla Ehl-i Beyt vasıtasıyla... Özellikle “Anadolu mayası” na “hakikî” Alevî kardeşlerimiz, bütün hurafelerden, bütün  “sokma” fikirlerden arınarak sahip çıkmalıdırlar.
 
***
 
Demek istediğim, aydınlarımız temele taalluk etmeyen nüansları dikkate almayarak bir araya gelmeli ve ses vermelidirler. “Nerede millî aydınlarımız?” sözümün manası budur. Adı  “Milliyetçi”  olan tek partinin yönetimi maalesef aydınlarımıza çok uzak... Aydınlara, kendilerine politik destek verdikleri ölçüde itibar ediyorlar. Aksi takdirde ilim adamı, yazarı, gazetecisi, sanatkârı onlar için yok hükmündedir. Hâlbuki ilim adamı, yazar, gazeteci, sanatkâr yüzde yüz bir partinin fikriyatıyla örtüşse bile o partinin politikasının her zaman üstündedir.
Millî aydınlarımızın ferdî olarak yazmaları, kürsülerde, sahnelerde, mikrofonlarda konuşmaları yetmiyor. Bugün fiilî tavır günüdür.
Millî aydınlar, hükûmet politikalarına tesir eden, dün bahsettiğim, cirmlerinin kat kat üstünde sesleri çıkan güruhların çok çok önündedirler... Hem kemiyet, hem keyfiyet olarak... Neden PKK’cıların, neden İslâmcılıkları kendilerinden menkul makulenin, neden sol liberal güruhun binde biri kadar sesleri çıkmıyor? Sesleri çıkmadığı ve ne yazık ki kimileri hükûmetten ikbal bekledikleri için kaderlerine razı görünüyorlar. Susarsan ezerler. Susarsan yok sayarlar. Susarsan, cirmsiz ses verenlerin hakikati söylediklerini zannederler!
İçim dolu; yazacağım daha!

(Yei Çağ gazetesinden alınmıştır)