“Barış”  kelimesini duyduğum zaman irkilirim. Mutlaka savaş çıkacaktır derim. Savaş, barış için yapılır. Yeneceksin ki yenileni barışa zorlayacaksın.  Yavuz Selim noktayı koymuş:

Barış istiyorsan cenge hazır ol!

Önce âyet-i kerîmeyi hatırlatayım, sonra  “iğdiş edilmiş barış”  meselesine geleceğim:

“Ey inananlar! Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah’ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Allah yolunda sarf ettiğiniz her şey size haksızlık yapılmadan, tamamen ödenecektir.”  (Enfal, 8/60)
 “Barış”  diyoruz... Kiminle ne barışı? Sana isyan etmiş insanların sırtını sıvazlamaya, onlara itibar etmeye mi “barış” diyorsun!

Âyet-i kerîmede  “Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar\’85 kuvvet ve savaş atları hazırlayın buyruluyor.” Gerçekten kuvvet hazırladın mı?  “Düşman”ı bertaraf etmek için bütün gücünü kullandın mı? Yoksa,  “Kemalizm”i (aslında  “Kemalizm”  üzerinden “Türk”ü) yıkma oyununda zımnî destek aldığın için şimdi “barış” masasına oturduğun “Marxist Zerdüştler”e müsamaha mı gösterdin?!

Abdullah Öcalan da Murat Karayılan da Ak Parti’nin hükûmet oluşuna destek verdiklerini söylememişler miydi! “Marxist Zerdüştler”  vurdular, berikiler kazandılar! Gerçek payı yok değil!

Ak Parti’nin  “terörle mücadelesi”ni başından beri takip ettiğim ve yazdığım için müsamahayı gördüm ve her fırsatta dile getirdim. Hükûmet ararsa bu yazılarımı bulur; zaman kazanmak istiyorlarsa, “Yapmayın, etmeyin, müsamaha göstermeyin!”  mealindeki bütün yazılarımı tarih sırasına göre göndereyim!

PKK’nın, en güçlü olduğu zamanda, istediklerinin azamîsini almadan silâhı bırakacağını düşünmek  “safdillik”  ötesinde,  “işbirlikçilik” tir!. Mümkün olmayan bir şeyi, mümkünmüş gibi halka enjekte etmenin nasıl bir hayal kırıklığı, nasıl bir itimatsızlık meydana getireceğini hesap ettiniz mi? Bu halk sizin kobayınız değildir; şamar oğlanınız değildir!

Karayılan denen adam, Kandil eteklerinde veya Barzanî’nin köşkünde, her neredeyse, emir eri BDP milletvekillerine talimatını verip yolladıktan sonra kendi haber ajansından birini çağırıp,  “barış”  şartlarını dikte etti... Bir haftadır takip ediyorum, kimse Karayılan’ın ne demek istediğini söylemiyor, lâfı dolandırıyor. Onun istekleri, birinci merhalede ikili toplumdur; insanlarımızın birbirine yabancılaştırılması, düşman edilmesidir. Yerimiz olsa da söylediklerini tek tek ele alsak...

Hükûmetin barışı  “Allah’ın buyurduğu barış”  değildir; iğdiş edilmiş bir barıştır!