2021 Nobel Edebiyat Ödülü, bu yıl Zanzibar’lı romancı Abdulrazak Gurnah’a verildi. Gurnah, Nobel Ödülü alan ne ilk ne de son Afrikalı elbette. Geçmiş yıllarda da Afrika kökenli isimler Nobel ödülleri almışlardı. Örneğin, 28 yıl tutuklu kalan ve hapisten çıkınca devlet başkanı olan Nelson Mandela’ya, Nobel Barış ödülü verilmişti. Bu yıl, Nobel Edebiyat Ödülü’nün, İngiltere’de yaşayan, eserlerinde çoğu kez, Batıyı eleştiren Abdulrazak Gurnah’a verilmesi çok anlamlıyken, bir kısım Avrupalı yazarın konuya ilgisizliği de dikkatlerden kaçmamıştır.

Nobel Edebiyat Ödülünün dikkat çeken noktaları ve Avrupalı yazarların ilgisiz kalmalarına değinmeden önce, kısaca, Abdulrazak Gurnah’ı, tanıyalım.

Gurnah, Afrika kıtasınının doğusunda bulunan Tanzanya’ya bağlı, Zanzibar’da 1948 yılında dünyaya geldi. Svahili dili anadili olmasına rağmen, ilkokulu İngiliz okullarında okudu. Anadolu’da olduğu gibi, çocukluğunda Kur’an kurslarına devam etti ve Arapça öğrendi. Zanzibar’daki siyasi istikrarsızlıklar, Gurnah’ın genç yaşta İngiltere’ye iltica etmesini beraberinde getirdi. İngiltere’de bir mülteci kimliği ve haleti ruhiyesinin verdiği motivasyonla, 21 yaşında yazmaya başladı. Kent Üniversitesi’ni bitirdi. Edebiyata, özelde de sömürü edebiyatına yöneldi. Aynı Üniversite’de İngiliz Edebiyatı profesörlüğü görevinde bulundu. İlk romanını 1987 yılında yazdı. Konusu, Afrika katasında başarısız olan bir ayaklanmaydı.  On ayrı roman sahibi olan Gurnah’ın son eseri 2020 yılında "Afterlives" (Ölümden Sonraki Hayatlar) adıyla yayınlandı.

Nobel Edebiyat Ödülü alan Zanzibarlı Abdulrazak Gurnah’ın, eserlerinde ele aldığı konuların başında, hiç şüphesiz kendi hikayesi olan mültecilik yer alır. Zaten ilk romanının adı da “Ayrılışın Hatırası”dır. Sürgün, sömürü, kimlik, göç, etnisite, göçmenlik, kültürel farklılıklar ve çatışma, diyalog, kavramlara yüklenen anlamlar, yabancılaşma gibi konular, yazarın eserlerinde ele aldığı konular arasındadır. Gurnah, her ne kadar Shakespeare ve Sir Vidiadhar Surajprasad Naipaul gibi, İngiliz edebiyatı temsilcilerinin görüşlerine ve eserlerinde yer vermiş olsa da, bu gelenekten hızlı bir şekilde ayrılmıştır. Doğu Edebiyatındaki Bin bir Gece Masalları ve Kuranı Kerim sureleri (Hz. Yusuf örneği) çalışmalarının kaynağını teşkil etmiştir.

Örneğin, Abdulrazak Gurnah’ın ‘Cennet’ isimli romanında, Avrupa’yı sömürgeci olarak nitelendirmesi dikkat çeker. Gurnah “Avrupalılar, askerlerini ve yetkililerini yerleştiriyorlar ve insanlara onları düşmanlarından kurtarmaya geldiklerini söylüyorlardı, ama tek amaçları halkı köleleştirmekti” diyor.
Gurnah şöyle devam ediyor: “Hiçbir şey ödemeden en iyi toprakları alıyorlar, bir iki hileyle insanları kedileri için çalışmaya zorluyorlar. Bir çekirge sürüsünün oburluğuyla hiçbir erdem gözetmeden her şeyi silip süpürüyorlar. Her şeye vergi koyuyorlar, ödemeyeni hapse atıyorlar ya da kırbaçlıyorlar, hatta asıyorlar. İlk yaptıkları şey hapishane olur, sonra bir kilise, sonra da bir market kurarlar, böylece ticareti denetim altına alıp vergilendirirler. Onları öldürmenin tek yolu sol koltuk altından bıçaklamak, ama bu neredeyse olanaksız, oralarını iyi koruyorlar..”

Nobel Edebiyat Ödülü’nün Zanzibarlı bir yazara verilmesinin, Hollandalı yazarların tavrını takip eden, Fas kökenli köşe yazarı Abdelkader Benali’nin, tespitleri, bize, maalesef bir başka gerçeği yansıtıyor. Benali şöyle diyor: “Ödülü kazanan Gurnah, haberi alınca, twitter hesabından, ‘bu ödülü Afrika, Afrikalılara ve okurlarına adadığını’ yazdı. Paylaşımın altına, ne şakalar, ne alaylı tavırlar, dalga geçmeler yapıldı. Yorum yapanlar arasında, Hollandalı çok az insan vardı. Gerçi, Hollandalı yazarlar dünya edebiyatını pek okumazlar, Asya, Afrika, Arap edebiyatına ilgileri yoktur.”  

Benali şöyle devam ediyor: “Hollandalı yazarlara göre, başka renkten olan yazarlar güvenilmez, kendi hikayeleri üzerine kurgu yaparlar, yazamazlar, mutlaka bir redaktörleri vardır, etnik kökenlerini her zaman öne çıkarırlar…”
Durum böyle olunca, Nobel Edebiyat Ödülü kazanan Afrika kökenli yazara ilgi gösterilmez.

Zanzibar’lı roman yazarının, 2021 yılı Nobel Edebiyat Ödülü alması, bir taraftan da, bir göçmen ve aynı anda bir mültecinin çalışırsa, iradesini iyi kullanırsa neler yapabileceğini açıkça bizlere gösteriyor.
Diğer taraftan da, ne yaparsak yapalım, Avrupalı yazarların gözünde, göçmen olarak kalmaya mahkûmuz. Ama biz, kim ne derse desin, nasıl görürse görsün, çok çalışarak olağanüstü başarılara imza atmak durumundayız.
İçimizden birileri bir gün Nobel ödülüne layık olmalıyız…

Veyis Güngör
19 Ekim 2021