Kafamızı kaldırıp, etrafımıza bir bakalım. Avrupa, ABD, Ortadoğu, Balkanlar, Orta Asya, Uzak Asya, Hint Altkıtası ve nihayet bütün Afrika…

Sanki tüm devletler, birbirinin gözünü oymak için yola koyulmuş. Başta ABD ve Avrupa’nın kaşarları olmak üzere, askerî ve ekonomik gücü azıcık ele geçirmiş olan, etrafındaki ülkelerden başlayarak, her tarafa sarkmaya çalışıyor.

İşgaller görüyoruz. Kimisi fiilen askerî işgal, kimisi ekonomik-ticarî işgal…

Kendisini dünya jandarması zanneden saldırgan, egemen bir ülkenin en tepe yöneticisini öldürmekten söz ediyor.

Bir ticaret savaşlarıdır gidiyor. Kimse, Yüce Yaratıcı’nın kendisine lütfettiğiyle yetinmiyor; komşusunun rızkına da tamah ediyor.

Oyun kurma yeteneği yüksek olan fitne-fesat ülkeleri, gözlerine kestirdiği ülkelerin toplum dokusunu bozmaya, kendi halinde yaşayıp giden insanları birbirine düşürmeye çalışıyor.

KAN VE GÖZYAŞI HER YERDE

Ufacık Balkan coğrafyasında yaşayanlar, sanki binlerce yıldır komşu değilmişçesine, birbirine ters bakıyor. Sebep ne? İngiliz’i, Alman’ı, Rus’u, Amerikalısı, Fransız’ı rahat durmuyor. Her biri almış eline kepçeyi, bir yandan kazanı karıştırıyor, öbür yandan ateşi harlıyor.

Kafkaslar ve Ortadoğu… Kanaması hiç dinmeyen yaralar… Durduk yere Rusya-Ukrayna Savaşı patlatılıyor.

İsrail terör örgütü, dünyanın bütün zalim ülkelerini arkasına almış, kuduz köpek gibi tüm mahalle sakinlerine saldırıyor. Bir gün Gazze, öteki gün Batı Şeria, ardından Lübnan, canı çektikte Suriye, arada bir Yemen ve nihayet İran’a sardırıyor. Maçası yese, Türkiye’ye de bulaşacak.

Afrika’nın; asırlardır sömürülen, Osmanlı Barışı bittikten bu yana kan ve gözyaşı dinmeyen garibanları… Derisinin rengi bile kendisine benzemeyen sömürgecilerin çıkardığı fitneler yüzünden, komşu kabileler birbirini boğazlıyor.

Dünya ekonomisinin ağırlığı Asya’ya doğru kaydıkça, Avrupa ve Amerika’nın çalıcı-çırpıcıları saldırıya geçiyor. Ülkelerin ekonomilerini ve ticarî ilişkilerini bozmak için her türlü alçaklığa başvuruyor.

BATILI YAMYAMLAR

Afganistan’a, 45 senedir rahat ve huzur vermediler.

Hindistan kışkırtılıp, Pakistan üzerine salınıyor.

Çin’in yumuşak karnı olan Tayvan meselesi kaşınıyor.

İnsanlığın en önemli ticaret güzergâhı olan Çin-Avrupa bağlantısı, emperyalist zalimlerin çıkarına uymadığı için sabote ediliyor.

Yeniçağın Kuşak ve Yol Projesi’ni engellemek uğruna ülkeler karıştırılıyor; milletler arasına düşmanlık tohumları ekiliyor.

Ve maalesef, coğrafyasına emperyalistlerin dahlettiği ülkelerin birçoğu, oynanan oyunun farkına varmıyor; kurulan tuzaklara kolayca teşne oluyor.

Mesela bir İran… Binlerce yıldır yaşadığı coğrafyasındaki diğer toplumları, sanki kendisinin düşmanıymış; ama buna karşılık uzak coğrafyalardaki sömürgen devletler kendisine daha yakınmış gibi davranıyor.

Türkiye’ye bir türlü dostane nazarla bakamıyor; sürekli hesap-kitap peşinde koşuyor. Kendi küçük çıkarlarını ve ideolojik takıntılarını, komşularının hayatî ihtiyaçlarından çok daha önemli sayıyor.

Mesela Ermenistan üzerinden geçecek Zengezur Koridoru’na taş koymak için, elinden geleni yapıyor.

İMHA EDENLER VE İHYA EDEN

Avrupalı kemirgen/sömürgenlerin yürüttüğü kötücül siyasetleri saymaya kalksak, en an birkaç yazı yazmamız lazım.

Amerika, ufacık bir zenginlik gördüğü her coğrafyayı talan etme hesaplarında. Yetmiyor, dünyanın hiçbir köşesinde ot bitmesin diye çaba gösteriyor.

Tüm bu işgal/imha siyasetlerinin dışında, bir tek devlet ve millet var ki… Tarih sahnesine çıktığından beri hep yapmaya, imar ve ihya etmeye, barışı ve huzuru sağlamaya çalışıyor.

İşte o devlete Türk Devleti; o millete de Türk Milleti deniyor.

Tarih boyunca tüm insanlığa dirlik ve düzen getirmeyi kendisine görev sayan bir millet/devletten söz ediyoruz.

Hun olmuş, Göktürk olmuş, Hazar olmuş, Altınordu olmuş, Karahanlı olmuş, Gazneli olmuş, Selçuklu ve Osmanlı olmuş… Nihayet Türkiye Cumhuriyeti olmuş…

Hanedanları, rejimleri, hatta coğrafyaları değişse de; Nizam-ı Âlem Ülküsü hiç değişmemiş. Eriştiği toprakları işgal etmemiş, fethetmiş.

İşgal, soyup yağmalamak ve düzeni bozmak için yapılır.

Fetih ise; imar ve ihya etmek, ahaliye huzur ve refah getirmek için yapılır.

NİZAM-I ÂLEM

İşte Türk Milleti ve onun devleti, hiçbir zaman işgal peşinde koşmamış; sahip olduğu gücü, sadece kendi toplumu için değil, elinin eriştiği tüm insanların refah ve mutluluğu için sarf etmiş.

Bugün de aynı nizam ve huzur için çırpınıyoruz.

Komşularımızla birlikte topyekûn kalkınma ve barış için olağanüstü bir gayret içindeyiz. Hem de emperyalist yamyamların sürekli çomak sokmasına rağmen…

Asya ile Avrupa’yı, ekonomi/ticaret köprüsüyle birbirine bağlamak için, her türlü kolaylaştırıcı ve teşvik edici gayreti gösteriyoruz.

Talan olmuş coğrafyamıza barış ve huzur getirmek için çabalıyoruz. Zoraki düşman yapılan gariban ülkeleri barıştırıyoruz.

Bize karşı haksız bir düşmanlık besleyen Ermenistan’ı bile barış, huzur ve refaha kavuşturmaya çalışıyoruz.

Zengezur Koridoru, aslında Ermenistan’a bilet almadan çıkmış bir piyangodur. Lakin ne İran, ne de emperyalist kaşarlar müsaade ediyor.

MAYA MESELESİ

ABD’nin silah deposu haline getirdiği Yunanistan’ı bile, gelecekte uğrayacağı yıkımdan korumak adına çırpınıyoruz.

Arkamızdan vuracağını bilmemize rağmen, İran’ı, Batılı yamyamların saldırıları karşısında korumaya çalışıyoruz.

Suriye’ye barış ve huzur getirmek üzere yaptığımız fedakârlıklar, kendi toplumsal dokumuzu rahatsız edecek noktalara ulaştı.

Filistin’e ve diğer tüm Arap ülkelerine huzur getirmek; topyekûn kalkınmalarını sağlamak gayesiyle çırpınıyor; aymazları uyandırmaya gayret ediyoruz.

Afrika’nın tüm mazlumlarına elimizi uzatıyor; onları emperyalist sömürücülerin pençesinden kurtaracak hamleler yapıyoruz.

Tüm bu fedakârlıklar karşısında, denilebilir ki; “Niye biz de kendi çıkarlarımızın peşinde koşmuyoruz? Bize mi kalmış, altta kalanın elinden tutup kaldırmak?”

Bu da bir bakış açısı. Fakat Yüce Allah, Türk Milleti’ne kahramanlık, adalet, fedakârlık karakterini lütfetmiş.

Yani iyi olmak bizim için bir tercih değil, zorunluluk.

Ne mutlu bize ki; mayamız zulümle değil adaletle yoğrulmuş.