CHP milletvekili ve eski gazeteci, televizyon patronu Tuncay Özkan, organizasyonunda yer alıp aktif biçimde desteklediği Cumhuriyet mitingleri ile insanları korkuttukları ve kızdırdıkları için özür dilemiş. Ardından da eklemiş:
“Bugün, burada yaptığımız şeyler de pek çok insanı kızdırıyor ve korkutuyor. Gelin, birbirimizle konuşabilme mesafemizi kaybetmeyelim...”
Okuduğumda “Allahım, dünyanın sonu mu geldi” dedim.
Yanlış anlamayın, alay olsun diye söylemiyorum, hakikaten çok şaşırdım.
Bugün ülkemizde en çok ihtiyaç duyulan şey bu. Makul olanda uzlaşmak ve demokratik diyalog yollarını açık tutmak.
Çünkü Cumhuriyet mitingleri, yapılış biçimine bakıldığında demokratikti ama hakikatte yüz binlerce insanı bir darbeye zemin hazırlamak için sokaklara dökmüştü. Bu kadar darbe görüp geçirmiş bir insan olarak ben de milyonlarca insan gibi korktum, endişelendim. Hele benim gibi çeşitli özgürlükçü metinlere imza atmış ve bu yüzden tehdit edilmiş olanlar için durum daha da karanlıktı. Çalıştığım televizyonda Cumhuriyet mitinglerinde Tuncay Özkan ile fotoğraflar veren Veli Küçük, Muzaffer Tekin ve Kemal Kerinçsiz gibi isimlerle sürekli bir araya gelen bir haber müdürü vardı. Her görüşmelerinden sonra “Anadolu’nun dört bir tarafından ihtilal ışıkları yanmaya başladı, kuvayı milliye ruhu yeşerdi. Geliyoruz ve geldikten sonra ilk işimiz önce liberalleri kurşuna dizmek, ardından da onların yoldan çıkardığı AKP’lileri” diyordu. Eh TSK da sürekli “rahatsız”dı zaten. Durup durup muhtıra veriyordu. İsmail Hakkı Karadayı’nın, Şener Eruygur’un 200 bin insanı fiziken tasfiye etmeden yeni devrimin inşa edilemeyeceği yolundaki lafları kulaktan kulağa dolaşıyordu. Onlara göre ihtilalden sonra (Darbeye ihtilal diyorlardı) 25 yıl boyunca çok partili sisteme geçmeden devam etmek gerekirdi; çünkü ancak o zaman laik sistem tam yerine oturabilir, yeni laik nesil yetişebilirdi.
Korkuyorduk hakikaten.
Her Cumhuriyet mitinginden sonra "İstanbul’da 5 milyon, İzmir’de iki milyon kişi katıldı" palavralarına bile inanıyorduk.
Hrant Dink öldürüldüğünde bu korkumuz tavan yaptı.
Sonuçta olan biteni hep birlikte yaşadık...
Geçtiğimiz gün Tuncay Özkan’ın “Pek çok insanı korkuttuğumuz için özür dilerim. Ergenekon Davası başladığında Necmettin Erbakan bana avukatını göndermiş ve yardım önermişti” diyerek döndüğü yolda otlamaya hazır yeni isimlerin olduğunu görmek bize çok eğlenceli geldi.
Aralarında Barış Terkoğlu, Enver Aysever, Hüseyin Aygün, Kemal Okuyan, Orhan Gökdemir ve Özlem Şen Abay'ın da olduğu isimler “Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi” başlatmışlar ve "Türkiye'nin bir İslam Devleti olarak ilan edilmesine ramak kalmıştır" diye başlayan ilk deklarasyonlarını yayınlamışlar.
“Bu hareket Türkiye'nin dinsel kurallarla yönetilen bir ülke hâline getirilme çabasına karşı mücadele etmek üzere yola çıkıyor. Bu çağrı geleceği birlikte kurmak için sabırsızlanan Anadolu’nun tüm aydınlık insanlarına!"
Halkımız bir kez daha yeni “Aydınlanmacılarla” nasıl ölçüde sınanacak bilemiyorum ama Tuncay Özkan’ın özür dilediği Cumhuriyet mitingleri geçmişini hatırlayınca bu kerameti kendinden menkul grubun da neler yapabileceğini tahayyül edemiyor insan. Çünkü nihayetinde Tuncay Özkanların kuyusunu kazan cemaat bugün onların da içinde bulunduğu CHP’ye her türlü lojistik mojistik desteği sağlıyor. Belgeyse belge, kasetse kaset, dava desteğiyse emriniz olur vaziyeti.
Neden olmasın, icabında bu yeni Aydınlanma alâmeti farikasına da bir destek çıkarlar.
Ama asıl ilginç olan “Aydınlanma” lafzıyla yola çıkanların halk tarafından nasıl karşılandığı.
Bu yeni oluşum için bir PR şirketi halkla ilişkiler çalışmasıyla geniş çaplı araştırma yapmış. Sokağın nabzını tutan PR şirketi yetkililerinin söylediği ise tam bir felaketi haber veriyor. Onlar için tabii:
"Abi bunlar kim biz de bilmiyorduk, fakat çıkışları bir felaket. Haydar Baş'ın ‘iş-aş-haydar baş’ sloganı bile bunlarınkinin yanında şahane. Ama şimdilik morallerini bozmayalım diye fazla yorumda bulunmuyoruz''.
Şimdilik gülelim.
Ama bu tür faşizan hareketleri de gözden kaçırmadan izlemeye devam edelim.

(Türkiye'den)