Van depremin de 600’a yakın insan toprağın altına girdi. Binlerce insan yaralandı. Onlarca taziye evleri kuruldu. Halk bir taraftan taziye çadırı kurar, matem tutarken beri taraftan enkazların altında hayata dair minnacık umutları beklemektedir.
Bu depremden ötürü yaşanan ağır acı ve kayıptan dolayı Türkiye Cumhuriyeti devleti tarihinde böyle birlikteliği, böyle bir kenetlemeyi ve böyle bir kardeş sarılmayı yaşamamıştır. Bu birliktelik ve bu kardeşlik ancak Çanakkale’de, Rus harbin de ve düşman işgalinde görülmüştür.
Hem de, deprem öncesinde her gün patır patır dağdan asker, polis ve militan cenazeleri gelmesine rağmen. Bu doğal felaket; bu ülke insanını Doğu’dan Batı’ya, Batı’dan Kuzey’e ve Kuzey’den Güney’e birbirlerine sarılmalarına ve birbirlerinin acılarını paylaşmalarına vesile olmuştur.
İşte vicdan, ahlak, inanç, kardeşlik, beraberlik ve yaşama kültürü böyle bir şeydir.
Bu matem ve yas ortamın da herkes PKK’den ateşkes, ordudan operasyonların durdurulmasını beklerken ne acı ki, militan ve polis cenazeleri gelmeye devam etmektedir.
Herkes geçmişe sünger çekip acıları sarmaya çalışırken, özellikle Kürtler PKK’den bir jest beklerken ve daha dün MHP Lideri Bahçeli bile, tüm dünyaya kardeşliğini ilan ederken, PKK’nin Bahçeli’nin memleketin de saldırı gerçekleştirmesi ve iki polisi öldürmesi kabul edilebilir bir şey değildir.
Vicdanı, içine doğdukları toplumun örf, adet ve inançlarıyla yoğrulmuş olanlar, bu ölümlere kayıtsız kalmamalı ve akan kanın durması için harekete geçmelidirler.
Unutmayalım ki; korkunun ve zulmün temeli kuralsız tehdittir. Bizler şu veya bu şekilde halkımızı tehdit ederek, halkımızın yasına, matemine ve acısına saygı göstermeyerek eylemlere ve cinayetlere devam ettiğimiz takdirde halkımızın ve tarihin vicdanında yargılanacağımızı asla unutmamalıyız.
Sevgi ve şefkat zulmün en büyük düşmanıdır. Nefret söylemi şiddetin, zulmün en büyük kaynaklarından biridir. Bu süreçte kin, zulüm ve nefretle sergilenen bütün yaklaşımların ve eylemlerin sonu hüsran olacaktır.
Bu halk bu yanlışları asla affetmeyecektir.
Ve şunu da unutmamalıyız ki; zulümle büyüyen çocuklar zalim olurlar. Sonra vahşi bir kültürün uğursuz temsilcileri olurlar. Bir zalimin yönetiminde yaşayanların en iyi öğrendikleri şey zulüm yapmaktır. Bu nedenle başta iktidar, ordu, bütün siyasal partiler ve STK’lar bu halka karşı sorumludurlar.
Liderler ve kanaat önderleri yan gelip yatmamalılar…
Özellikle kendi rahatına ve sağlık koşullarına düşkün PKK Lideri Öcalan’ın bu saatten sonra kendi sağlık koşulları ve özgürlüğünü düşünmemeli ve acilen ateşkesin sağlanmasını sağlamalıdır.
Çünkü zalim ve öfkeli bir lider; sadece öfkelendiği, kızdığı, zulüm yaptığı, insanları mazlum konumuna düşürüp öfke, kin ve nefret tohumları ektiği ve halkı ezerek potansiyel zalimler yarattığı sürece onun kendi halkına vereceği hiçbir şey olamaz.
Çünkü zalim bir lider; geniş halk kitlelerine “rol modeli” olduğu, bir toplumun yönetiminde öfkeyi ve zulmü örnek alarak takdim ettiği, insanları, gençleri, geleceğin yarınlarını bile kendisi gibi davranmaya özendirdiği “öfkeli ve zalim” lider kişiliğini bir “rol modeli” haline getirdiği içinde bulunduğu topluma büyük kötülük yapmaktadır.
Bunu yapan bir liderin inandığı davası ve inancı ne olursa olsun kendi halkını ve ülkesini felakette sürüklemekten hiçbir şey yapamayacaktır. Bunun aksini savunmak doğaya, tabiata ve bütün canlı organizmaya karşı gelmek demektir.
Neden? Çünkü karşılıklı bağımlılık olmazsa, hiçbir canlı organizma topluluk yaşamını sürdüremez. Organizmalar gereken biçimde etkileşim içine girerlerse, birbirine yaşamı sürdürme olanağını sağlarlar.
İşte bugün Kürtlerle ve Türkler aynı hücreden meydana gelmiş tek bir canlı gibidir. Bu canlıdan 5 milyon insan üremiştir. Bunların birbirinden ayrılması hiçbir koşulda mümkün değildir.
Türkler ve Kürtler birbirlerinden bir milyon insan dahi öldürseler, yine ayrılamazlar. Bu gerçeği artık PKK’nin de, devletinde, hükümetin ve bütün dünyanın da bilmesi lazım. Ve bunu en iyi bilen de “Tarih Ana”dır. Çünkü Tarih Ana, sadece o günü belirlemekle kalmıyor. Pek çok gelecek olayın tohumlarını da karnın da taşıyor.
Bir başka acı gerçekte bugün Kürt halkına dayatılmaya çalışılan Marksizm ideolojisidir. Birincisi Marksizm bir ideoloji değil tamamen bir teoridir. İkincisi Marksın kendisi “ben Marksist değilim” demiş. Üçüncüsü “ideoloji” ölü bilgiye, teori açık ve canlı bilgiye dayanır. Kürt halkı bundan da açıkça aldatılıyor. Kürt halkına dogma ve dünya gerçeğiyle örtüşmeyen bir ideoloji empoze edilmeye çalışılıyor.
Tıpkı Galli’yi yargılayan mahkemenin bir Engizisyon mahkemesi olduğu gibi. Hem de yargılama gerekçesi neydi? Galli’nin; dünyanın güneşin etrafında dönmediği konusundaki kilise dogmasına karşı çıkmasıydı.
Eğer biz gerçekten Kürt halkının temel insani hak ve özgürlüklerini savunuyorsak, Kürtlerin insanca yaşamasını istiyorsak en başta yapmamız gereken şey; Kürtlerin “Kul” olarak yaşamalarını değil insan olarak “vatandaş” bilincini aşılamamız lazım.
Çünkü demokrasi sadece bir çoğunluk rejimi değil, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu bir rejimdir. Bunların başında inanç özgürlüğü gelir. Tek bir inanca özgü demokrasi olamaz. Bütün farklı inançları ve inançsızları devlet karşısında vatandaş olarak eşit görmeyen rejime demokrasi denemez.
Kısacası mazlum olarak doğan PKK’nin bugünkü duruşu ve politikası itibariyle, günün birin de ola ki, iktidara geldiğinde bu şartlarda hiç kimse onun zalim bir iktidar olmayacağının garantisi veremez.
Çünkü insan eğitimle ya zalim olur ya da demokrat olur…