Muştular olsun, sabrın sonu selamet derler, erdik selamete maşallah!
Yalnız idi bizim fil. Zor oluyordu onu yatıştırmak. Hasret çekiyordu hasret.
Geliyor şimdi eşi, erecek selamete, halk da rahata…
Ne o, hükümet gibi afra tafra, salınma, hizaya sokmaya çalışma herkesi, tüm kurumları…
Sanırsın hükümet o… Yoo, yetmez! Hem hükümet hem de cumhurbaşkanı o!
Sabah akşam yakınır cümle alem.
Kimisi gürültüsünden; kimisi doymak bilmeyen iştahından şikayet eder, “Aah bir kurtulsak bu hayvandan” der dururmuş yöre halkı.
Nihayette, demişler ki “Bu iş böyle olmaz; böyle devam edemez… Varalım söyleyelim sultana, alsın bu fili, versin bize başka bir hayvan… Yoksa işimiz duman. Bu hayvan ne doymak biliyor ne de durmak. Kıtlık gelecek vesselam!”
Varmışlar koca sultanın kapısına.
Sultan uzun boylu mu boylu. Kel mi kel. Aksi mi aksi. Üstelik de mağrur mu mağrur. Hani sultanlar parayla adam tutar her sabah kendilerine “Mağrur olma sultanım senden büyük Allah var” dedirtirlermiş ya, bu sultanın o işi yapacak uşağı taa en baştan “Benim kellem omuzum üzerinde daha iyi duruyor” deyip, boş vermiş, “Sultanım, sultanım var mı senden daha güçlüsü, daha doğrusu, daha ehilli” demeyi öğrenmiş…
“Sultanımız” demiş ziyaretçi heyet “Sizden ve bize lütuflarından Tanrı razı olsun. Var olun, sağ olun. Müsaade ederseniz bir istirhamda bulunacağız.”
“Nedir derdiniz” diye gürlemiş sultan. “Canım zaten sıkkın. Zırtıpiyoz’un teki koca Atlantik ötesi dostumun elçisinin çalışma çadırına intihar saldırısı düzenlemiş. Bir bekçi terki dünya eylemiş, Allah rahmet eylesin, bir sahafi (gazeteci) de yaralanmış… Üstelik de dişi kişiymiş bu sahafi. Ellerinin hamuruyla her işe bulaşıyor bu dişi kişiler de yahu! Bak, gitti yaralattırdı kendisini, iş açtı başımıza.”
“Yüce sultanım” diye inlemiş heyet başkanı. Tam söze devam edecekmiş ki bir bakmış arkasında ne heyet kalmış ne bir kişi… Toz olmuş hepsi de korkudan.
Korkmuş heyet başı.
“Sultanım,” demiş “bize bağışladığınız fil var ya fil…”
“Eeee!” demiş sultan bir gözünü yerin yedi dibine indirerek, diğerini yedi kat göklere kaldırarak. “Ne olmuş benim filime? Ben ne elçiler harcadım ne ülkeler yaktım onun uğruna.”
İş zor, kelle tatlı…
“Sultanım,” demiş heyet başkanı “Filiniz yalnızlık çekiyor… Boyuna ağlıyor, bağırıyor, aksilik ediyor. Ne çit bıraktı ne çiftlik. Dileğimiz, eşini be bize lütfetmeniz…”
Sultan düşünmüş, taşınmış, tatlı tatlı kaşınmış…
“Olur, olur da eşi burada değil,” demiş… Bir formül düşünmüş, “Ama çaresi var” demiş… Ben şimdilik size o “Toma” araçlarından veririm, o da filler gibi halkı suyla yıkamaya, gaza boğmaya çok meraklı. Anlaşırlar fille” demiş.
“Toma ne ki” sultanım diye sormuş heyet başkanı…
Pencere önüne yürümüş sultan, heyet başkanını eliyle davet etmiş, “Bak işte şurada sarayı bekleyen araç o… Sıkıyorsa gelsin karşıtlar gösteri yapsınlar burada. Gerçi Kürt açılımına İdris Nami Şahin kulumuzu kurban verdik, bakanlıktan alıp yerine İstanbul gaz ve su olayları kahramanı Güler Paşayı göreve getirdik ama görevde zafiyet yok… Bir tükürdü mü bu Toma halkın üstüne, üç-beş metre püskürtür tüm kalabalığı geriye, perişan eder.
“İyi de sultanım biz bir dişi fil rica ediyorduk” diyecek olmuş heyet başkanı, “Bununla idare edin, op da su püskürür bu da…” deyivermiş sultan.
Dönmüş heyet başkanı, süklüm püklüm inmiş sultanın sarayının merdivenlerinden.
İşgüzar ve dalkavuklukta uzmanlığını kanıtlamış heyet üyeleri sarıvermişler etrafını hemen. “Heyet başkanım, sultanım anlayışla karşıladı, geri alacak fili değil mi?” diye sormuşlar.

“Dostlarım” demiş heyet başkanı, “Sultan ne kadar büyük bir heyetle huzura gittiğimi görüp bize lütfettiği filden ne kadar mutlu olduğumuzu bizden öğrenince lütfettiler şimdilik ikinci bir fil olmadığından bize bir Toma vermeyi böylece filimizin yalnızlığına son vermeyi kararlaştırdılar. Hayırlı uğurlu olsun.”
Heyet üyeleri itiraz edecek olmuşlar… Heyet başkanı cevabı yapıştırmış “Arkadaşlar, nihayette her olayda Türkiye’den apoletsiz polis ithal edip onlarla olayları yatıştıracak değiliz ya! Hem filimiz yalnız kalmaz hem de polis teşkilatımıza güçlü bir kamuya dayak atma cihazı sağlamış oluruz. Daha iyisi Şam’da kayısı, arzu ediyorsanız gidip oradan alın!”
“Neyse,” demiş heyet üyeleri, “Bari gidip şu iktidar partisine başkan seçme işiyle uğraşalım biraz daha… Uygun zamanda fili geri verme görüşmeleri için sultan’dan tekrar randevu isteriz…

(Star Kıbrıs'tan alınmıştır)