Yağmur Atsız’ın şu sözü beni şaşırttı: “Eğer bu hayırlı iş gerçekleşirse, işte size söz, önce namaz kılmayı öğrenip ilk cumâ cemaatle saf tutacağım.”  (Yağmur Atsız, “Kutsal Hikmet’in sonu, hamâkatin başı”, Star, 29 Ocak 2013)

Çoklukla aydınların dramıdır: Özüne yabancı olmak... Yağmur Atsız’ın babası ünlü bir mütefekkir... Annesi, kardeşi ellerinde “kalem” olan insanlar. (Kardeşiyle ağır tartışmamızı hatırlarsınız. Bu sütunlarda yayınlandı.  “Kardeş”in tavrı Müslümanlığa idi.) Kendisi önce dinden uzaktı; sonra millî kapıdan dine geldi ama o kadar; ritüel yok.

Allah’a karşı sorumlu olan kendisi... Kişilerin “iman”ını tartışmam. Şunu söylemek istiyorum:
Türkiye eğitim sistemi, İslâmdan uzaklaşmak üzerine tanzim edilmiş ve sonra hataları anlaşılarak arada bir imam-hatip lisesi, arada bir yüksek İslâm enstitüsü açılarak, dinî meselelerdeki talep karşılanmak istemiştir. Burada temel mesele şu idi: Dinden toptan uzaklaşılmalı mı, yoksa din rejimin sınırları içinde mi tutulmalı?

Her şeyi Cumhuriyet’in kuruluşuna bağlıyoruz ama din-eğitim ilişkisini çok önceye götürmek gerekir. Bu köşede kaç yıl önce aydınlar ve laiklik meselesini Fatma Mansur Coşar’ın “Laiklik Arayışları” kitabına dayanarak bir hafta işlemiştim.
Biz bize benzeriz... Batıdan, özellikle Fransa’dan gelen akımlar, ârizîdir ve bir yerde hepimizi tökezletir.

 
***
 
Bakın bir aydınımız, 70’inden sonra, Ayasofya’nın tekrar camiye döndürülmesi için verilen kanun teklifini hararetle savunurken, namaz kılmayı öğrenmeyi bile göze almış!

Çok acı! Hem de çok!... Adı sık geçen bir aydınımız da, kendisi hakkında çıkarılan bir kitapta: ” ’Din tercih etmem söz konusu olsaydı Hıristiyanlığı tercih ederdim. “ demiştir. (Bahsedilen zat, neo İslâmcılarımızın el üstünde tuttuğu Prof. Dr. Murat Belge’dir. Açıktan söylediği için yazdım.) Zamanında dini eğitim almış mıydı?. Tedris ettiği mekteplere bakılırsa İslâmî bir eğitim görmediği anlaşılıyor. Yine bir başka “duayen aydın”, Abant Toplantılarının bir ara baş müzakerecisiydi, “ateist” olduğunu açıklamıştı. (Bahsi geçen kişi Prof. Dr. Mete Tunçay.) Bunlar mert ve kendilerinden emin “aydınlarımız”! İlim ve fikir adamı bastığı yeri bilmelidir; kıvırmamışlar, ne hayır ne evet diyerek lâfı eveleyip gevelememişler, “ha-vet”te bırakmamışlardır.  

Müteveffa gazeteci Mehmet Ali Brand,  “İnanan biri misiniz?” sorusuna: “Evet, inanan biriyim ama Budistlik mi, Müslümanlık mı, Hıristiyanlık mı daha iyi diye sorarsanız, benim için fark etmez.” demiş, cevabı “ha-vet”te bırakmış, “mavi boncuk” hesabı yapmıştı.

Yağmur Atsız ise lâfı dolandırmamış, namaz kılmayı bilmediğini açık açık yazmıştır. Türkiye’de yaşayan herkes kahir ekseriyetin inancını bilmek zorundadır. Ritüelleri özellikle bilmelidir. Yabancı dilli okullar, askerî okullar, düz okullar diye hiçbir ayrıma gitmeden herkese seçmeli değil, çokluğun dini aynı oranda öğretilmelidir! Sonra ister inanır ister inanmaz, ister ritüelleri yerine getirir ister getirmez.

(Not: Yağmur Atsız, 3 Şubat günü Star’da çıkan “Soy-sop” başlıklı yazısında bir kendini bilmeze cevap vermiş, “Türk meselesi”ni işlemiştir.)