West Green Road’da yatak çarşaf satan bir işyeri var… Sahibi Rum, müşterilerinin çoğu da bizim toplumdan… Bir gün yolum düşmüştü. Dükkanda yalnızca Türkçe “Pazarlık etmeyiniz” yazılı… Patrona çıkışınca “İnan yalnız Türkler pazarlık ediyor” dedi…

Biz halk olarak pazarlığı severiz. Yalnızca hastane ve cenazede pazarlık etmeyiz. Bu yanımız da çok kötüye kullanılır. Ama nedense sineye çekeriz… Türkiye’de özel hastanelere düşmüşseniz, sizin ömür boyu pazarlıklarla tasarruf ettiğiniz miktar, tek hamlede sıfırlanıverir… Doktor, midesinden şikayet eden hastaya “Yaaa bir de beyin röntgeni çektirelim. N’olur nolmaz” dediğinde hastanın yakını gıkını çıkarmaz.

Cenazelerde de öyle… Gereken harcama bolca yapılır. Yetmezse de “Canımı iste ama paramı isteme” diyen eş dost bile imdata yetişir. Yurtdışında kimse ölmek istemez. Ölünce de (kök salsa da) çoğumuz doğduğu topraklara gömülmek ister. Diğer ülkeleri bilmiyorum ama İngiltere’den Türkiye’ye cenaze göndermek eskiden çok çileli ve pahalıydı… Şimdi, çile azaldı ama “pahalı”nın önüne bir de “çok” eklendi…

Çileliydi çünkü Osmanlı’dan kalma bir düzenlemeyle İngiltere’de ölen vatandaşın cenazesi, Knightbridge’deki Türkiye’nin Londra Başkonsolosluğu’na götürülmek zorundaydı. Konsolosluk’ta görevli aşağı iner, nakil belgelerini imzalar, iş biterdi. Görevli cenazeyi kontrol eder mi? Yooo… Peki cenaze neden Başkonsolosluk’a götürülür? Bu geri zekalı uygulamayı bilen de yoktu…

Sanırım 15 yıl önce bu konuyu sert bir dille eleştirdiğimde, dönemin başkonsolosu bana çok kızmıştı. Hatta beni aklınca aforoz edip, adımı basın listesinden bile çıkartmıştı. Ama yazıdan tam 1 hafta sonra bu ilkel uygulama kaldırıldı…

Şimdi gelelim asıl anlatmak istediğime… İngiltere’de yaşamını yitiren bir vatandaşın Türkiye yolculuğu tam bir ticaret dostlar… Türkiye’nin milli havayolu THY, yolcuyu İstanbul’a 100-150 sterline, cenazeyi ise tam 10 katından fazla “kargo” ücreti ile 1500-2000 sterlin arasında götürüyor. Oysa küresel imaj peşinde koşan THY, yabancı futbol takımlarına ya da yurtdışındaki cemaat etkinliklerine cömertçe sponsor oluyor… Olsun varsın. Kurumsal kimlik çalışmasına bir diyeceğimiz yok. Gelgelelim kendi topraklarında gömülmek isteyen bir vatandaşını (ya da eski müşterisinden) “kargo” diye tanımlayıp böylesi bir ücret talep etmesi reva mı? Buna “ölü soyuculuğu” derler… Ayrıca bu para göçmen toplum için çok büyük. Bana göre 300 binlik nüfusun bini dışında, banka hesabında 1.500 sterlini olan da yoktur…

“THY, kendi vatandaşlarının cenazesini o uçakta satılan en düşük yolcu bileti karşılığında taşımalı” derim. Eminim ki bu onun küresel imajına (diğer sponsorluklardan) daha iyi kalıcı bir katkı yapacaktır… Unutmamalı THY’nin asıl yolcu kapasitesi kendi vatandaşlarıdır. Velakin cenazesini götürdüğü yolcudan da sağlığında mutlaka çok para kazanmıştır…

Eski Londra Büyükelçisi Ahmet Ünal Çeviköz’ün görev yaptığı 4 yıl boyunca bu ticari anlayışı kırmak için TC. Ulaştırma Bakanlığı, Diyanet İşleri ve THY Genel Müdürlüğü’nde çok yoğun çaba gösterdiğini biliyorum.

Ben de diyorum ki dostlar: Bu ölü soygunculuğuna son vermek için elele verelim ve bir kampanya başlatalım. Toplumda herkesin ortak sorunu olduğu için solundan sağına, akından karasına herkes ama herkes; THY’ye verilmek üzere “Cenazemiz kargo değil, yolcudur… Kargo değil, yolcu bileti kesin!” başlığıyla imza toplayalım… Toplanan imzaları bana gönderin. (Adres için [email protected]’a yazın) Eğer imzalar 10 bini bulsun, size söz veriyorum yeri göğü yıkar cenazede “kargo” kelimesi ve “kargo ücretini” tarih yaparım…

Tek ki sizin desteğinizi arkamda göreyim…