“Tuzak ancak bilmezsen bir tuzaktır. Eğer biliyorsan, bu bir meydan okumadır.” Kral Fare

China Mieville, ekseriyetle aşırıya kaçan cümleleri ile bir nevi günümüz zihin imhacılarına adeta meydan okuyarak onları şaşırtmaya devam ediyor. Antropolojik yaklaşımı bazen nihilist tavrı kimi zaman da estetizmden yoksun bırakılmış fütüristik satırlarla bilim-kurgu, fantazya ve suçun alışılagelmiş tek hücreliğine meydan okuyor. Kendine has üslubu ve sözlüğü ile her kitabında dağarcığımıza yenilikçi tohumlar serpiştirmeyi başarabilen sayılı isimlerden biri kendisi. Tuhaflığın kültürel, dilsel ve politik potansiyelini keşfetmiş, bilinçaltına ekilen tohumların bu yönde yeşermesine izin vererek sözüm ona çağdaş edebiyat eleştirmenlerine karşı yüksek direnç göstermiş bir yazar.

Kitapları arasında ilk sıraya yerleştirdiğim Perdido Street Station (2000) bilim-kurgu ve fantazya olmak üzere iki kategoride edebiyat ödülü kazandığından beri onun türleri harmanlaması, çarpıtması, hibritleştirmesi gibi muhteşem tavrı sayesinde türleri eski usulde sınıflandırma biçimlerinin yeterlilik seviyesi tartışılır hale geldi.

Mieville ile en yaygın olarak ilişkilendirilen etiket, 'yeni tuhaf' veya 'tuhaf kurgu' etiketidir. Onun da belirtmekte güçlük çektiği gibi, bu tür öz-bilinçli dışavurumcu ve fantastik yazıların şeceresi tahmin edildiği kadar eski değildir. Londra Üniversitesi akademisyeni Roger Luckhurst, yaratıcı mayaya işaret ettiğinde, “1990’larda garip bir şeyler oldu ve bu gariplik giderek netleşmeye başlayarak inanılmaz miktarda aktiviteyi besledi ve sanılanın aksine bu alan Amerika’da değil İngiltere’de açıldı,” ifadesini kullanmıştı. Örneğin Bishop ve Jeff VanderMeer, spekülatif kurguyu politik bir posa olarak bilinçli bir melezde keşfetmekten zevk alan edebi bir hareketin parçası oldular. VanderMeer'in New Weird antolojisinin girişinde belirttiği gibi, tür "Geleneksel fantezide bulunan romantikleştirilmiş fikirleri büyük ölçüde gerçekçi, karmaşık gerçek dünyayı seçerek altüst eden bir tür kentsel, ikincil dünya kurgusudur. Modeller hem bilim kurgu hem de fantezi öğelerini birleştirebilecek ortamların yaratılması için bir başlangıç ​​noktasıdır," demişti.

1998’lerden itibaren China’nın anti-antroposen üslubu sayesinde türlere yaklaşımı ve çarpıcı sözcükleriyle yeniden dizayn ettiği kent kavramı sayesinde edebiyata lodos gibi iyot kokulu huzur esintileri yerine artık konfor alanınızdan çıkıp maskelerinizi atın ve derin bir nefes alın dedirten adeta karayel etkisiyle ciğerlerinize nüfus eden bir akım yerleşti. Yine Perdido Sokağı İstasyonu’nu baz alırsak; bilim kurgu ile fantazya arasında okurun zihnindeki kaosu birbiriyle çarpıştıran; biraz grotesk fakat uyumlu, acımasız fakat nazik bir şekilde paralel bir varoluşu vurguluyor. Yeniden yapımlar gibi karakterler fiziki görünümden biyolojilerinin evrimine dek uzanan adeta fütüristik birer kopyalar gibi. Zaman hangi zaman belli değil; bir çeşit kıyamet sonrası sanki apokaliptik ile post apokaliptik arasına sıkışmış bir nevi distopik araf şablonu gibi de görünen bir zaman kurgusu. Patolojik Bilinçaltı distopyası gibi.

1972 Norveç doğumlu İngiliz yazarın ilk kendini gösterdiği eseri 1998’de yayımlanan, gotik-korku olarak türlendirilen King Rat (Kral Fare) romanıdır. Yirmi dört yıl içinde yazarın hayal gücünde ve ilham perisinde neler değiştiğini görmek açısından mutlaka okunmasını tavsiye ederim.

Yayımlanmış yirmi iki kitabı (Bunlardan üçü kısa öykü, ikisi kurgu dışıdır) arasında diğerlerine daha az benzeyen bir kurgu ararsanız o zaman yolunuzu Kraken (2010) ile kesiştirmelisiniz. Londra, tuhaf kültlerin yaşadığı, muhalif tanrılara tapan ve birbirlerine şiddetli savaşlar yürüten bir çete olarak gösterilmektedir. Bu, temasında neredeyse epik, ancak oyunbaz bir el ile yazılmış, ihtişam duygusu olan karanlık, komik ve cesur bir şehir fantezisidir.

Miéville’nin, adalet ve intikamın aşağı yukarı aynı anlama geldiğini oldukça açık bir şekilde ileri süren A Spectre, Haunting adlı son kitabı Mayıs 2022’de okurlarıyla buluştu. Cambridge Clare College’de Sosyal Antropoloji lisansı alan, ardından London School of Economics’de Uluslararası İlişkiler doktorasını tamamlayan ödüllü yazarın, kominist manifestoyu keşfetmek ve ona modern bir bakış atmak için mücadeleye giriştiği son çalışması yine epey ses getireceğe benziyor.