Harp Akademileri Komutanı olduğu sırada Balyoz davası kapsamında tutuklandı ve dört seneyi aşkın zaman yattıktan sonra malum Yargıtay kararı ile beraat etti.

Bilgin Balanlı, beraat ettikten hemen sonra Hürriyet’te yayınlanan röportajında askerlerin yargılandığı Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davaları gibi davaların ABD’nin komplosu olabileceğini, CIA’in de muhtemelen bu işin içinde yer aldığını ve Cemaat’in de kullanıldığını anlattı. Asker içindeki Gülen cemaatini teşhis ettiklerini ve bu davaların 1 Mart tezkeresinin intikamı olabileceğini de söyledi Balanlı.

Ama sözlerinde TSK’daki askeri vesayet konseptiyle ilgili bir özeleştiri yoktu. Röportajı yapan Cansu Çamlıbel de bunu sormuş nitekim. Ama Balanlı darbelerin “hiçbir fayda sağlamadığını” ifade etmekle yetiniyor sadece ve devam ediyor:

“HAKLI YA DA HAKSIZ DARBELER”

“Bir zamanlar, birileri öyle ya da böyle, haklı ya da haksız nedenlerle siyasete müdahale etmiş. Keşke bu darbeler yapılmamış olsaydı. Eski darbecilerin yerine yargılanıyor olmak da beni fevkalade yaraladı.”
Vesayet mantığı ne yazık ki hiç değişmemiş.
Satır aralarını okuduğunuzda bilinçaltı yine zuhur ediyor:
“Haklı ya da haksız nedenlerle”
Asker haklı nedenlerle siyasete müdahale edip darbe yapmış.
Öyle ya da böyle olmuş onun deyimiyle.
Ama “Keşke darbeler olmasaydı da biz onların yerine yargılanmasaydık” yakınması da çok ilginç.

HANGİ DARBEDE CIA YOKTU?

Merak ettiğim şu.
Geçmişteki darbelerde ABD’nin, İngiltere’nin parmağı yok muydu? CIA ve MI6 komploları? Bilgin Balanlı bunlardan hangisini haklı, hangisini haksız nedenle yapılmış darbeler olarak görüyor?
Demirel döneminin ünlü Dışişleri Bakanı, tam bir monşer olan İhsan Sabri Çağlayangil’in taa 1970’lerden “CIA altımızı oymuş da haberimiz yok” diye konuşmasının sırrı ne olabilirdi?
TSK’da ve eğitim veren kurumlarında bir zihniyet değişimine ihtiyaç olduğu hâlâ aşikâr.
Ancak yine de bürokrasi ve yargı içindeki Cemaatçilerin gadrine uğrayan TSK mensuplarının mağduriyetlerini bundan ayrı değerlendirmek gerekli.
Geçmişte bu davaları destekleyenlerin ne düşündüğü çok merak ediliyor olmalı ki bana da sık sık mikrofon uzatılıyor. İngiliz kanalı Sky News Arabia’dan röportaj için gelen muhabirlere de aynını söyledim.
Mutlaka Balyoz’da yargılanırken sahte delillerle hayatları karartılan insanlara itibarları ve görevleri iade edilmeli.

DARBELERLE YÜZLEŞME FIRSATI

Ergenekon davası sırasında da aynı şeyler oldu.
Kuddusi Okkır’ın başına gelenleri unutmadık. ATV’de haber yayın yönetmeni olduğum sırada başlayan Ergenekon davasını çok yakından takip ediyorduk. Ama sanıklar arasındaki Kuddusi Okkır’ın uğradığı mağduriyeti her gün ekrana getirmekle kalmayıp eşi Sabriye Okkır’ı ana haber bülteninde canlı yayına çıkardım. Sabriye hanım oradan defalarca çağrı yaptı eşinin hasta olduğuna dair ama bir insan hakkı ihlaline, dahası ölümüne sebebiyet verildi savcı ve hakimler tarafından.
Gelinen noktada Türkiye’nin darbelerle yüzleşme fırsatını kaçırdığını görüyoruz.
Bunun müsebbibi davaların içini sahte delillerle doldurup sulandıran, gerçekleri karartan Cemaat’e bağlı polis, emniyet mensupları, savcılar, hakimler, Tübitak’çılar vb. değil de kim?
Onlar bu sahte delillerin bir gün ortaya çıkabileceğini tahmin etmiyorlar mıydı? Bu kadar insanı haksız yere cezaevlerine tıkmanın bir gün geri tepeceğini bilmiyorlar mıydı?
Bal gibi biliyorlardı.

HÜKÜMETE DÜŞEN GÖREV

Ancak en kısa zamanda TSK içindeki kurmay subayları, muvazzaf subayları, kritik mevkilerde olan subayları tasfiye edip kendi vesayet sistemlerini güçlendirecek Cemaat subaylarının önünü açmak istediler.
Koskoca Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın içini boşalttılar askeri casusluk davası adıyla anılan dünyanın en saçma ve utanç verici davası için.
Evet, şu anda Cemaat TSK içindeki konumunu güçlendirmiştir. Bu doğru.
Ama hükümete düşen de bu davalarda mağdur edilmiş subayların geri dönüş de dâhil tüm haklarının iadesi için gereken yasal düzenlemeyi de yapmasıdır.

(Türkiye'den)