Cuma günü akşam üstü Merit Lefkoşa otelinin teras katında anlamlı bir sunum ve “doğum günü” kutlaması vardı.
Araştırmacı-Yazar –Gazeteci Arslan Mengüç, güzel bir sunumla uzun zamandır üzerinde çalıştığı Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) ‘nin efsanevi direnişçilerinden Mehmet Ali İlkman’ın anılarından yola çıkarak ,tanıklar,belgeler ve fotoğraflarla zenginleştirdiği“Ben Tremeşeli Mehmet Ali”adlı kitabını okurları ile buluşturdu.
Hem Tremeşeli’yi özlemle andık,hem de kitabın doğum gününü kutladık..
Bu pazarın öyküsü Tremeşeli….Aslında bu önemli kitabın tanıtımı için Kuzey Kıbrıs’ın en çok okunan yazarlarından ve en önde gelen kalemlerinden biri Araştırmacı-Yazar Ahmet Tolgay’ ın” Kıbrıs “gazetesindeki köşesinde yazdığı yazısı:

“TMT Dehlizlerinde Tremeşeli İle Yolculuk”…
Kan ateş günlerinin de içinden gelen, kitabın oluşmasında da büyük katkıları olan Ahmet Tolgay ‘ın satırlarına dönelim şimdi:
“TMT’nin bilinmeyenlerine bir pencere daha açıldı. Arslan Mengüç’ün “Ben Tremeşeli Mehmet Ali” adlı anılar kitabı, TMT günlerine dair yoğun anıların yanında, bugüne dek hiçbir yerde yayımlanmamış fotoğraflarla da yüklü. Kitabın en önemli özelliği, günümüze yansıttığı olayların birinci tekil şahsın ağzından anlatılmakta olması. O birinci tekil şahıs da, dört ay kadar önce kanserden vefat eden, “İlkman” soyadlı Mehmet Ali Tremeşeli’den başkası değildir. Kitap bizi, TMT’nin bilinmeyen dehlizlerinde inanılmaz bir tarih yolculuğuna çıkarıyor.
Kitabın yazarı Arslan Mengüç dostuma özel bir teşekkür borçluyum. Basım aşamasına gelmeden, kitabın baskı ön hazırlık kopyasını bana verdiği ve herkesten önce okumamı sağladığı için. Kamuoyuna sunulacak yakın tarihimize ilişkin önemli bir kitabı herkesten önce okumam iyi oldu. Çünkü tabuların ağır gölgesi altındaki o hiç bilinmeyenleri öğrenmemin yanı sıra, kendi bildiklerimi ve gözlemlerimi de, karınca - kaderince Mengüç dostuma aktardım ve onun bazı yeni açılımlara yönelmesini sağladım.
Basım aşamasındaki kitabın kopyasını elime aldığımda ise 355 sayfayı baştan sona okumadan elimden bırakamadım. Kitap projesi o kadar ilginç, o kadar etkileyici ve o kadar sürükleyiciydi ki… İki ay önce gözden geçirdiğim bu çalışmanın tek bir eksiği vardı. O da, başlı başına tarihsel bir zenginlik olan az bulunur fotoğrafların ve belgelerin henüz öykünün akışı içinde yerli yerine konulmamış olmasıydı.
* * *
Her kitap bir öyküyü içerir ama, her kitabın kendisinin de bir öyküsü vardır. Yakın tarihimize dair bu kitabın yazım öyküsü, araştırmacı – yazar Arslan Mengüç’ün bundan bir yıl kadar önce Mehmet Ali Tremeşeli’yi ziyaret ederek ona “abi Y1 kimdi?” sorusunu sorması ve ondan tek sözcükle “Benim” yanıtını almasıyla başlar. Mengüç, Türk direniş tarihine dair önemli bir şifreyi çözmüş olmanın heyecanıyla elindeki diğer kitap projelerini bir yana bırakarak derhal Tremeşeli’nin inanılmaz olaylarla örülü öyküsünü yazmaya koyuldu. Elbette ki, acelesi vardı. Çünkü Mehmet Ali Tremeşeli ilerlemekte oldan ciddi hastalıkları nedeniyle ölümcül bir sürece girmişti.
Sayısız kez Tremeşeli’yle bir araya geldi… Uzun sohbetlerinde ona sayısız sorular sordu… Ve aldığı şaşırıcı yanıtları birbirine ekleyerek kitabın sürükleyici örgüsünü oluşturdu. Arkasında zengin bir kitaplar topluluğu, binlerce yazı ve donanımlı bir gazetecilik birikimi bulunan, titiz araştırmacı Arslan Mengüç, günler boyu Tremeşeli’den dinledikleriyle yetinmedi. Anlattığı olaylar içinde adı geçenlere, yaşamda olmayanların da en yakınlarına ulaşarak hem dinlediklerini onlara doğrulattı ve hem de onların anlattıkları sayesinde yeni bulgulara ulaştı. Ulaşılan bilgilerin bu kitapta çığ gibi büyümesi, yakın geçmişe ışık değil, sanki projektör tutuyor.
Bu arada kitapta, Rum Enformasyon Dairesi (PIO) arşivlerine bile girebilmeyi başaran araştırmacı – yazar Mengüç’e bilgi vermekten kaçınanların olduğunu da öğrenmek, TMT ile ilgili daha nice bilinmeyenin isimsiz kahramanlarla birlikte mezara gitmekte olduğu gerçeğinin altını çiziyor. O nedenle, gerek Tremeşeli’ye, gerekse onun yanı sıra bu önemli anılar kitabının ortaya çıkması için yazara yardımcı olan ve destek veren herkese buradan teşekkür etmeliyim. Bir halkın kendi tarihini, acıları ve tatlılarıyla, güzellikleri ve çirkinlikleriyle öğrenmekten daha doğal ve daha gerekli bir hakkı olamaz. Bu hakka saygı gösterenler ve tarihin gerçekçi şekilde yazılmasına katkı koyanlar, hiç kuşkusuz saygıyı ve teşekkürü hak ederler. Tıpkı gizli gerçekleri bıkıp usanmadan kovuşturup, didikleyip yeni nesilleri aydınlatan özverili araştırmacı yazarlar gibi…
* * *
Mehmet Ali Tremeşeli 2012’nin Kasım ayının onuncu günü yaşama veda etti. Hastalığı o denli ilerlemişti ki, bu tarihten çok önce ölümü bekleniyordu. Ama ona ölüme karşı direnme gücünü veren, kaleme aldırttığı anılarının bir an önce kitaplaştırıldığını görebilmek ukdesiydi. Kitabının baskıya hazır kopyasını görüp sayfalarını okşadıktan sonra direniş gücünü tümden yitirdi ve kendini ölüme teslim etti.
Bu kitapta, hakkındaki bilinenler ve bilinmeyenlerle daha yaşarken efsaneye dönüşen, Kıbrıs Türk halkının ölümle ve felaketle dans ettiği en sıkıntılı günlerinde herkesin dilinde “Dağlar Mehmet Ali Çağıracak” söylemini dolandıran bir TMT’cinin, bir direniş komutanının, en içten ve en kapsamlı anlatımlarıyla yüzleşiyoruz. Tremeşeli, kendisini TMT’nin kuruluşundan çok önce direnişe zorlayan koşulları ve olayları anlatırken, onun heyecanını, mecburiyetlerini ve hatta kimi pişmanlıklarını ve “keşke”lerini satır aralarında duyumsuyoruz. TMT öncesinin “Volkan” ve “Kara Çete” günlerine dek bir tarih yolculuğuna çıkarılırken şu sonuca varıyoruz ki, yer yer kanımızı bile donduran itiraflara karşın, onun ve onun gibilerin yaşadıkları koşullar içinde değerlendirilmeleri gerekir.
Bu sonuca TMT’ci Ahmet Sanver’in iki ciltlik anılarında da varmadık mı? Aslına bakılacak olursa Ahmet Sanver’in nice bilinmeyenlerle yüklü kişisel TMT anılarındaki samimiyet, bizi Tremeşeli’nin samimi itiraflarına hazırlayan bir TMT’ci ön girişimi oldu. Ama Tremeşeli’nin anıları bu kitapta artık o boyutta ki, TMT adına işlenmiş kimi cinayetlerin nedenleri ve arka planları, silahlı iç kavgaların ve çekişmelerin mahiyeti da açıklanıyor. Bayraktar Kenan Çoygun’la olan tartışmalar bile irdeleniyor… Bunlara dair Tremeşeli’nin yorumları ve değerlendirmeleri de sunuluyor.
Tarihsel bir dönemin inanılmaz ayrıntılarına özveri ve cesaretle girerek kitaplıklarımıza mutlaka herkesçe okunması gereken bu TMT belgeselini kazandırdığından dolayı Arslan Mengüç dostumu gönülden kutlarım. “

Sevindirici olan bir konu da Mehmet Ali İlkman ‘ın yayınlanmasını çok istediği bu kitabın kapağının prova baskısını hasta yatağında görmüş olması …
Kitapta bir çok değerli ismin katkısı var..Ama taa ABD den Filorida’dan gelen
Kıbrıs Barış Harekatında sesiyle ve “Girne’den Yol Bağladık Anadolu’ya “ şarkısı ile Mehmetçiğin ve Mücahidin yanında savaşan sanatçı Yasemin Kumral ‘ın mektubu… Uzaklardan ama içten gelen bir nefes ve yürekten paylaşılan bir acının ve anının yumağı gibi…
Harekatın hemen sonrasında binlerce kişinin Girne Limanında karşıladığı Yasemin Kumral…Sahile yaklaşırken ilk gördüğü manzara olan Beşparmak Dağları için kaptanın kendisine söylediği ve hiç unutmadığı “Yasemin hanım, bu dağlar Mehmet Ali çağırır”cümlesini yazısına başlık yapmış… “Bu dağlar Mehmet Ali Çağıracak “ diye..
Kitaba tüm emek verenlere selam olsun…
Selam olsun, bu bayrakların özgürce dalgalanmalarını sağlayan emek ,kan ,can verenlere….


(Star Kıbrıs'tan)