Bazen böyle olur.

Koskoca bir milletin kaderi küçücük bir olayla değişir.

Dünya tarihi etkilenir kelebeğin çırpınışından.

Böyle olmuş, tarihte okuyoruz.

Sultan Abdülaziz Han, o kara gecede kendisini alan darbecilerle kayıkla boğazdan bilinmezliğe doğru giderken, yanından geçtiği ve donanmada kendisine ölümüne bağlı özel birliklerine kalkıp seslense, tarih dönerdi belki. Ya da Koca Sultan Abdülhamid Han, işaret alsa ve ‘Hassa Ordusunu’ salsa çapulcuların üzerine, dünya tarihi böyle mi yazılırdı?

Ama olmamış.

Kader kendi paralelinde evrenler yaratarak, bize asıl olması gerekeni yaşatmış sadece.

Biz ise, tarihçilerin bize kurduğu hayal penceresinde, geçmişte olabileceklerle paralel evrenleri zihnimizde canlandırabilmişiz ancak.

Bazen, ufacık bir olay olur. Bakınca, koca koca devlet meseleleri yanında hiç ama hiç önemli gözükmez o an. Acemi Başbakan Turgut Özal, Kenan Evren’i yanağından öper ve bir anda seyri değişir her şeyin. Türkiye Özallı yıllara yelken açar.

Halk neyi hak ettiyse, Halik’ın da yarattığı odur aslında. Küçücük bir müdahaleyle, milleti bulunduğu yerden bir başka mecraya savuruverir.

Mekânı Cennet olsun, Ahmet Hamdi Gül, yani Türkiye’nin 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Beyefendi’nin babası vefat etti dün gece. Bugün cenazesi vardı.

Tüm devlet ricali oradaydı. Tabi ki Cumhurbaşkanı Tayyip Bey’de.

Kim bilir, nur yüzlü Hamdi Amca’ya kader son vazifesini de böyle verdi ve O’da yaptı. Küsleri yanına çağırdı son kez. Tam ilişkiler koptu kopacak derken, Türkiye siyaset tarihinin son yirmi yılına damga vurmuş en önemli iki kişi, iki dost, bir anda tekrar buluşuverdiler.

Birisi babası için ağlarken, diğeri de arkadaşının babası için ağladı cenazede.

Basının da köpürtmeyi sevdiği bu liderlik mücadelesinde, bu cenaze bir dönüm noktası olacak mı?

Kader, sanki enteresan bir oyun daha oynadı bize.

Bakalım göreceğiz.

Biz iyi şeyleri hak etmek için, iyilikleri artırmaya gayret edelim. 

Siyaset işin sahnesi. Senaryoya odaklanalım.