Sykes-Picot Antlaşması, 1. Dünya Savaşı\'nın \"gizli\" antlaşmalarından, İngiltere ile Fransa\'nın Arapça konuşulan Orta Doğu\'yu paylaşmalarını öngörür.

David Fromkin\'in \"Barışa Son Veren Barış\" kitabında, bu süreç \"1914-1922 döneminde kararların verildiği masaların çevresinde sadece Avrupalılar\'la Amerikalılar oturmaktadır. Bu, Orta Doğu ülkelerinin sınırlarının Avrupa\'da çizildiği bir dönemdi, örneğin Irak ve Ürdün, İngiliz buluşudur ve Birinci Dünya Savaşı\'ndan sonra boş bir haritada sınırları İngiliz politikacılar tarafından çizilmiştir. Suudi Arabistan, Kuveyt ve Irak sınırları 1922\'de bir İngiliz devlet memuru tarafından belirlenmiştir. Suriye ve Lübnan\'da Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki sınırlar Fransa, Ermenistan ve Sovyet Azerbaycan\'ı sınırları da Sovyetler Birliği tarafından çizilmiştir\" diye anlatılır.

Şimdi, koskoca bir coğrafyaya iki memur Sykes ve Picot\'un zihni yansımalarından değil de toprakların ruhu üzerinden bir bakalım. Zira Türkiye-Suriye-İran-Rusya dörtgeninde yaşananları anlayabilmek için daha fazlasına ihtiyaç var. Yola geçmişten çıkalım.

Bölgede Şii-Sünni savaşı çıkar mı?

Fatimi mirasını Memlûkler almıştı. Abbâsî soyundan Muntasır\'ı Kahire\'ye götürüp hilafetin devamını sağlayan onlardı. Yavuz, Memlûk himayesindeki 3. Mütevekkil\'den hilafeti aldığında tevarüs ettiği Fatimi ve Memlûki\'nin ortak mirasıydı. Yani, Osmanlı ve onun varisi Türkiye Cumhuriyeti hem millet hem de devlet olarak Abbasi, Memlûki, Fatimi mirasının da sahibi. Aynı şekilde, Türk Milleti de ister Abbasi ister Memlûki isterse Fatimi, hangi yolla temsil edilirse edilsin Müslüman izzetinin hem tarih hem de iman olarak asıl varisi. (Bu hakikatin \"Neo Osmanlıcılık\" ile ise hiç alakâsı yok.) Devletin ve milletin tarihinde, sadece Emevilik yok. Devlet ve millet tarih boyunca \"Emevi\" olan hiçbir unsuru üstüne bulaştırmamış. Şii-Sünni savaşı mühendisleri bilmelidir ki, Suriyeli muhaliflerle anılan Hür Subaylar Ordusu bünyesinde, adına \"Yezid Bin Muaviye Tugayı\" denilen birlik için Anadolu\'da bir tek sopa bile temin edilemez. Sözün özü, Türkiye yahut Türk Milleti, Müslüman\'ı Müslüman\'a düşürebilecek bir Şii-Sünni savaşının tarafı olmaz.

Bölgeye bakmanın doğru yolu

Abbasi, Memlûki ve Fatimi mirasının sahibi, 1. Dünya Savaşı\'nda yenildi, lâkin bu savaşın ne bittiğini ne de mağlubiyeti kabul etti, sadece \"hasta\"ydı. İttihatçılar, \"Cihan Harbi\"nin bitmediğini açıkça söylediler, sonrakilerse söylemeden ama öyle düşünerek idare ettiler Türkiye\'yi. (Kanıt ararsanız, bakınız Kıbrıs ve Hatay.) Orta Doğu\'nun gizli anlaşmalarla çizilen sınırlarla idare edilemeyeceği o gün de belliydi, bugün de... Mevcut sınırlara razı olmayanların haykırabilme gücü ise dünden bugüne değişti, varis ayağa kalktı ve bugün dünkünden gür çıkıyor sesi. Bölge insanlarına, mağlubiyetin bir sonucu olarak Sykes-Picot sınırları dikte edilmişti, bugün olan bölgenin Şiisi ve Sünnisi ile bu antlaşmayı reddinden ibaret.

Esad\'ın sonu Haccâc ideolojisinin de sonu

Sykes-Picot\'la Irak İngiliz, Suriye de Fransız nüfuz bölgesi ilan edilmişti. Sonra Fransızlar Suriye\'den çekildi, İngilizler petrol imtiyazlarını ceplerine koyup Irak\'ı terk etti. Geriye, Arap âleminde o toprakların ruhuna aykırı bir yönetim modeli kaldı: Baasçılık. Baasçılık, İslam tarihinin en ağır zulümlerinden birinin faili Haccâc ideolojisinin, metodolojisi ile birlikte 20. yüzyıla tercümesidir. Temsilcileri, Mısır\'da Nasır, Irak\'ta Saddam kalmadı. Nasır\'ın Mısır-Suriye birleşmesi planı da tutmadı. İşte, Esad rejimi Sykes-Picot sınırlarındaki Baasçı cereyanın son kalesidir. Nasır\'la, Saddam\'la kaybetti, şimdi Esad\'la da kaybedecek. İran, Rusya ve Çin\'in gücü, bölgenin siyasetine, sosyolojisine ve hepsinden önemlisi ortak duygularına yabancı kalan Esad\'ı tutmaya ancak geçici bir süre yeter.

1. Dünya Savaşı\'nın tashihi

Bölge, yeni aktörlerin tazyiki altında. Bu tazyik, atlatılır. Esed\'in şahsında Baasçılığın son kalesinin düşmesi ise Şii-Sünni çatışmasının bir sonucu olmayacaktır. İngiliz hariciye memuru Mark Sykes ve Fransız hariciye memuru Georges Picot ayırmıştı ama Halep ile Antep ayrılmayacak. 1. Dünya Savaşı sonrasında \"mağlubiyet\" esaslı kurulan nizamlar yıkılıp, tashih edilecek. O tashihin anlamı, daha gevşek sınırlar ve daha fazla hürriyettir.

(BUGÜN)