PKK militanları tarafından kaçırılıp 48 saat sonra salıverilen CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün iki günün öyküsünü anlatırken şunları söylemiş:

- Bana karşı çok saygılıydılar. Savaşın anlamsızlığını, evlerine dönmek istediklerini, barış arzularını anlattılar.

Son zamanlarda barış sözcüğü sıkça kullanılır oldu.

Yaşadıklarımız, Kürt sorununda artık şiddetle bir yere varılmayacağını tüm taraflara göstermiş olmalı.

PKKnin polisiye önlemlerle ortadan kaldırılmasının mümkün olmadığı ortaya çıktı.

Aynı şekilde, PKKnin terör yoluyla istediklerini elde etmesinin de mümkün olmadığı ortada.

Şiddetin sürmesi, sadece toplumsal acılara yol açmanın ötesinde hiçbir tarafa hiçbir şey kazandırmayacak.

Bu gerçeğin kamuoyunun büyük kesimi tarafından kavranmış olması, sevindirici.

Sevindirici, ama yeterli değil.

Çünkü hâlâ şiddet ile bazı şeyleri elde edeceklerini sananlar var.

Hüseyin Aygün olayı, silahların susması, şiddetin durması ve görüşmelerle barışa varılmasının yolundaki engellerden birinin çarpıcı örneğini oluşturuyor.

***

Hüseyin Aygünün kaçırılması, Kürt de olsa, Kürt kimliğini öne de çıkarsa, PKKnin bölgede kendisinden veya izin verdiklerinden başka hiç kimsenin politika yapmasına izin vermeyeceğinin kanıtı olarak duruyor karşımızda.

Bir terör örgütünün tüm siyasi faaliyetleri kendi tekeline alıp bölgede büyük baskı uygulayarak siyasi çözümü amaçladığını söylemesi ve bu çözümde taraf olmak istemesi inandırıcı olmadığı gibi kabul edilir türden de değildir.

Ne var ki, PKK şimdilik bu tavrını değiştirmeye niyetli görünmüyor.

Bu tavır değişmedikçe, silahların susması ve barışa ulaşılması mümkün değil.

Bu durumda, Hüseyin Aygünü kaçıran gençlerin barış istekleri içten olsa bile etkin olamaz.

Kürt sorununun çözümünün ne olacağı konusundaki anahtar soru, iki halk arasında bir arada yaşama isteğinin olup olmadığıdır ki, bu da ancak Kürtlerin bu konuda özgür iradelerini dile getirmeleriyle mümkündür.

Böyle bir ortamda özgür iradenin belirlenmesi son derecede güç hatta imkânsızdır.

Tekrar edeyim.

Güç kullanarak bir sonuç elde edilmesi mümkün değil, ama tam demokratik ortamın oluşmasını engelleyen baskılar kalkmadan da barışa ulaşmak imkânsız.

Bunu görmesi gereken, PKKdir.

PKKnin de bu gerçeği kabul etme niyeti yok görünüyor.

***

Hüseyin Aygün olayının, Zazalar üzerindeki PKK baskısını da gündeme getirdiğini görüyoruz.

Böyle bir ortamda barış olmaz.

Bölgede kimin politika yapıp kimin yapmayacağına PKKnin karar verdiği bir ortamı devlet kabul ederek barış görüşmesi yapamaz. Yapar ise bu daha başlangıçtan oradaki tüm etki ve yetkisini PKKye devretmeyi kabul etmesi anlamına gelecektir.

Böyle bir hususun kabulü ile yapılacak görüşmelerde varılacak sonuç ise adı federasyon ya da demokratik özerklik bile olsa, gerçekte Türkiyenin bölünmesi ve ülkenin bir bölümünde bağımsız Kürdistanın kurulması olacaktır.

Bu koşullar düzeltilmeden yapılacak barış görüşmelerinde başka bir sonuca varılabileceği ham hayaline kimse kapılmamalıdır.

Buraya kadar yazdıklarım, kendini Kürt hisseden vatandaşların haklı taleplerinin göz önüne alınmaması ve şimdiye dek sürdürülen politikaya devam edilmesi gerektiğini savunduğum anlamına gelmez.

Tam tersine, bir yandan çözüm için elverişli ortamın sağlanması için terör ile mücadele ederken, öte yandan, her parti ve tabii ki iktidar, Kürt sorununun çözümü için etraflı bir planı oluşturmalı ve bunun yaşama geçirilmesi konusunda samimi olduğuna geniş toplulukları inandırmalıdır.

(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)