Bir erkeğin hayatında annesi çok önemli bir yer tutar...
Anlayışlı ve destekleyici annelerin erkek çocukları, yaşamlarının en acımasız mücadelelerinde, arkalarında annenin manevi desteğini hissederler...
Otoriter babalar karşısında, sevecen annelerin sevgi ve anlayış gösterdikleri erkek çocukları, çok sonraları girdikleri büyük savaşlarda “annelerinin manevi desteğini, sevgisini ve duasını” arkalarında bulduklarına inanırlar...
Ne kadar güçlü olursa olsun bunun yoksunluğu o erkeğin hayatında önemli bir kırılma noktasıdır...
***
Anne sevgisi, anlayışı ve duasını arkasında hissederek “en sert mücadelelere girmekten çekinmeyen” Başbakan Tayyip Erdoğan için annesinin vefatı, psikolojik olarak önemli bir kırılma noktasıdır...
Bir erkek hayatın zorlu virajlarında annesini kaybettiğinde, yaşama karşı daha yalnız hisseder kendisini...
Tayyip Erdoğan’ın son zamanlarda, “eskiden çok güçlü bir şekilde savaştığı derin devlet güçleriyle artık yeni bir tür uzlaşmaya gittiği” söyleniyor liberal ve demokrat kalemlerce...
Uzlaşmaya mı gidiyor, yoksa psikolojisi daha farklı bir davranış modeli mi benimsiyor?..
Bunu açıklayacak ikinci nokta, Başbakan’ın annesini kaybettikten hemen sonra, kansere çevirecek bağırsak poliplerinden dolayı ameliyat masasına yatmasıdır...
***
Annenin vefatı ve ilerde çok tehlikeli olabilecek bir hastalığın ameliyatla durdurulması, yaşama farklı bakmasını yol açacak iki önemli olaydır Başbakan için...
Başbakan bundan böyle, hayata, kendisine muhaliflere, eskiden daha sert gittiği devlet içindeki güçlere karşı farklı davranacak...
“Derin devletle uzlaşmaya karar verdiği için” değil...
Hayata bakışı, psikolojsi ve bundan sonrasıyla ilgili damgasını vurmak istediği ayak izleri kendini ‘siyasiden çok, daha insani’ bir noktaya ittiği için...
Olaylara daha insan ve duygu merkezli bakacak bundan sonra Tayyip Erdoğan...
Karşısındakiyle daha fazla empati yapacak...
Olayları salt bir siyasi mücadele konusu yapmaktan çıkaracak...
***
İnsan en değerli varlığını kaybettikten, kendi canını ise kaybetmeyle karşı karşıya kaldığında, siyasi mücadelelerde uzunca bir süre es geçtiği, yaşamın gerçek değerlerini hatırlamaya başlar...
Bir daha kolay kolay unutmamak üzere...
Başbakan’ın yaşadığı budur ve insani bir olaydır...
Bir daha kolay kolay da değişmeyecektir...
Ailesine, çocuklarına ve özellikle kızlarına daha fazla sarılacak...
Siyasi rakiplerini ya da muhaliflerini, artık aileleriyle ve çocuklarıyla bir arada görmeye başlayacak...
Doğa bütün çıplaklığıyla kendini hatırlatacak bundan böyle Başbakan’a...
*****
SESSİZLİĞİN SESİ, SUİKASTIN SESİNİ KISTI...
On binlerce kişinin “Hepimiz Hrant’ız” diyerek Taksim’den Şişli’ye yürümesi Türkiye üzerine oynanan çok büyük bir oyunu bozdu...
Bu olayın esas kazanımıdır bu...
Karanlık odaklar Hrant’ı öldürmek istedikleri amaca ulaşamadılar, Hrant cinayeti; katillerin amaçladıklarının tam tersi sonucu verdi...
Şöyle ki;
Onlar Hrant’ı öldürerek, Türkiye’nin dünyada iyice yalnızlaşacağını ve bu yalnızlığın Türkiye’deki milliyetçi rüzgarları güçlendireceğini planlamışlardı...
Toplum mühendislikleri tutmadı...
Türkiye’de milliyetçi rüzgarlar artmadı...
Tersine, millet “Hepimiz Ermeniyiz” diye bağırmaya başladı...
Suikastı planlayanlar her şeyi planlamışlardı, fakat toplumun bu cinayete karşı “Hepimiz Ermeniyiz” diyebileceğini hesaplamamışlardı...
Miting toplum mühendisliği hesaplarını tamamen boşa çıkardı...
***
Hrant cinayetinin karanlık suikastçıları, Hrant üzerinden toplumun fikir önderlerine gözdağı vermek istemişlerdi...
Bu gözdağı ters tepti...
Hrant’ın ölümü, Ermeni azınlığı iyice tecrit etmek bir yana, içinde yaşadığı yalnızlıktan kurtardı...
Toplumun solcu, muhafazakar, aydın, Kürt, mağdur, şehirli tüm unsurlarla yapışmasını sağladı...
Suikastçıların istediklerinin tam tersi bir durumdu bu...
***
Hrant cinayetini planlayanlar, Türkiye’de rahip cinayetlerinden, Ermeni fikir önderlerine yönelik suikastlara kadar dünyaca nefretle karşılanacak bir dizi eylemin yapılabileceğini göstermek istiyorlardı...
Türkiye’yi böylece dünyadan iyice tecrit etmeyi amaçlıyorlardı...
Bir etki-tepki yaratarak kendi yolunu kendi başına bulmaya çalışan bir Türkiye yaratmak istiyorlardı...
Oysa Türkiye’de sesini yükselten duyarlı kesim, ülkeyi yalnızlaştırmak bir yana, dünyanın duyarlı kesimleriyle bugüne kadar oluşturulamayan bir iletişime soktu insanımızı...
Duyarlı kitleler, dünyayla bütünleştiler, seslerini dünyaya duyurabildiler...
Tam da Hrant‘ın istediği gibi...
Bu suikast Türkiye’de dünyanın tahmin ettiğinden çok daha duyarlı bir toplumsal tepki ve demokratik reaksiyon katsayısı yüksek bir toplumun var olduğunu gösterdi...
On binlerin sessiz yürüdüğü mitingin sesi, bugüne kadar Türkiye’de yapılan tüm mitinglerden çok daha yüksek volümlüydü...
Sessizliğin sesi, suikastın sesini kıstı...
*****
YAPTIĞINIZ İŞLE DOKUNDUĞUNUZ HAYATLAR...
“Geçmişte çoğumuz faturalarımızı ödememizi sağlayan işlerimizin olmasından hoşnuttuk...
Şimdilerde işlerimizden çok daha fazla şeyler bekliyoruz...
Memnuniyet, yaratıcı rekabet, gelişme, keyif ve kendimizden daha büyük olan bir şey için yaşadığımızı hissetmek istiyoruz...
Bir anlam arıyoruz...
İşinizin çevrenizdeki dünya üzerindeki etkilerinin farkına varabilmek için, yaratıcı sorgulama tekniğini kullanın...
Yaptığınız işte, yüce bir anlam bulmanın en iyi yollarından biri budur...
Kendinize, ‘şirketimin sunduğu hizmetlerden kimler yararlanıyor ya da gündelik mesaim ne çeşit bir farklılık yaratabilir’ gibi sorular sorun...
Bunu yapmaya başladığınızda, yaptığınız iş ile dokunduğunuz hayatlar arasında bir bağ olduğunu fark edeceksiniz...
Bu size ilam kaynağı olacak...
Robin Sharma”
***
Hayatta yaptığımız şeyler insanlara ne kadar dokunursa, ne ölçüde hizmet verirse, yaşamımız o kadar anlamlıdır...
İş dediğiniz şey başka insanlara hizmet etmenin toplumsal rolüdür...
İşe bu anlamı yüklerseniz, hayatı ‘vermek’ yönünde desteklersiniz...
İşi başarı veya para kazanma aracı olarak görürseniz, evrene katkınız olmaz...
Evrene ve insanlara katkınız olmayınca, evrenin ve insanların da size katkısı olmaz...
Çok yalın fakat önyargılarımızdan dolayı düşünemediğimiz bir gerçekliktir bu...
(İkinci paragraf Robin Sharma’nın değil, benim satırlarım...
Anlamı Sharma‘nın söylediklerine aykırı değil, fakat Robin Sharma’dan alıntı değiller... Sevgiyle düşünmeniz dileğiyle...)