Fikir namustur, yazı haysiyet. Tefekkür, Allah'ın omuzlarımıza emanet ettiği çetin bir vazife. Yazarken bin kere düşünmek lazım ki ne kendimizi mahcup duruma düşürelim, ne sevenlerimizi. Tarih, her bir satırın hesabını sorar. Cesaretinizi, sabrınızı, basiretinizi, ferasetinizi sorgular. Sonra size bir not verir ma'şeri vicdan. O not kalibrenizi belirler.


Bir de O'nun huzurunda verilecek hesap var. Orada diliniz tutulur, kalbiniz konuşur, ameliniz sükût eder, niyetiniz devreye girer. Ân-ı seyyale içinde kalbinizden geçenlerden dolayı belki mesul tutulmazsınız; ancak yazıya dökülen ve kamuoyuyla paylaşılan her harf, bir gün şaşmaz/şaşırmaz bir terazinin kefesine konur. O yüzden mümin olan erbab-ı kalem, hesap verecek olmanın ağırlığını her daim yüreğinde duymaya mecburdur. Zaten inanan insanların medyaya katacağı yeni boyut da budur. Evrensel meslek ilkelerinin ve yasaların bıraktığı boşluklardan yararlanarak hak hukuk tanımamak, inanç taşıyan insanların yapabileceği bir kurnazlık olamaz; olmamalı!


Aslında sanal ortam, insanlar arasındaki iletişimi hızlandırıyor, paylaşımı artırıyor. Ne var ki pek çok konuda olduğu gibi internet üzerinden gerçekleştirilen iletişimde de anormal eğilimler göze çarpıyor. Yalan yanlış bilgiler, alelacele yapılan yorumlar, edepsizce sarf edilen küfürler, nezaketten mahrum sataşmalar, nezahetten nasipsiz söylemler...


Bazı insanlar düşünmeden yazıyor internet ortamında. Fikretmeden, hazmetmeden, sancı çekmeden, akıl süzgecinden geçirmeden... Nerdeyse 24 saat bir bilgisayar/telefon ekranının başında tünüyor gibi pozisyon alınır, her lafa, daha şaşaalı bir laf yetiştirmek istenirse ülkenin varacağı yer karanlık bir dehlizdir.


Atmosfer bu kadar oksijensiz kalınca koca koca adamlar bile nefes alamaz hâle gelir ve asgari ahlak kurallarını çiğneyiverir. Ne fikrin namusu kalır ortada, ne üslubun kıymeti. Bu feci durum karşısında bilgi de değerini yitirir hikmet de. Tefekkür Kaf Dağı'nın arkasına atılır ve Gulyabanilik efkâra hâkim olur. Böyle bir durumda kitlelerin kâbuslarla sarmaş dolaş yaşaması kaçınılmaz hale gelir.


Açık söylüyorum: Dünyanın hiçbir yerinde Twitter bu kadar kötücül maksatlar için, hoyratça kullanılmıyor. Bilgi ve duygu paylaşımı için tesis edilen o düzlemde insanlar ferdî tecrübelerini dostlarıyla (takipçileriyle) paylaşıyor. Bizdeki kadar ideolojik saplantılara, psikolojik harekât yalanlarına, karalama kampanyalarına, hakaret mesajlarına rastlayamıyorsunuz.


Bizde her mevzu bir çatışma vesilesi haline getiriliyor. Hakaretin haddi hesabı yok. Sokakta karşılaştığında yüzüne bakamayacakları adamlara internetten en galiz küfürleri sıralayan insanların sayısı belirsiz. Maskeli iletişimin verdiği sahte cesaret yüzünden illegal örgütler bile sanal ortama kümelenmiş durumda. İnsanları linç etmekten kurumları kara propagandaya maruz bırakmaya kadar her türlü operasyon yapılıyor. Yazık değil mi, günah değil mi!


Şu absürt tartışmaya bakın lütfen. Önce örgütlü bir propaganda ile "Cemaat Fener'i ele geçirmek istiyor." lafını uydurdular. Sonra da o lafın üzerinden güya insanları kendini savunmaya çağırdılar. İyi de 'zırva tevil götürmez' dememiş mi atalar. Zırva! Cemaat ne yapsın bir futbol kulübünü? Bunları gümbür gümbür söyleseniz bile birileri, bir türlü "tatmin" ve "ikna" olmuyor. Daha öte açıklama istiyor güya.İyi de kardeşim görmüyor musun; bu 'cemaat' içinde ne kadar Fenerli varsa; ondan da fazla Beşiktaşlı var, Galatasaraylı var, Trabzonsporlu var...


Ne yazık ki kara propaganda işe yarıyor ve kalem erbabını bile savurup atıyor. Adam gece yarısı kupa kaybedince 'hizmetlerini takdir ediyorum' dediği saygın insanlara bile galiz bir dille hakaret edebiliyor. Bu olayın üzerinden birileri de başka bir kara propagandaya başvurarak olayla hiç ilgisi olmayan insanlar hakkında suizan perdeleri oluşturuyor. İnsaf çizgileri aşındırılıyor ve linç kültürü dinç tutulmak isteniyor. Okumadan yazmak, düşünmeden konuşmak tarihî ve uhrevî sorumluluktan kaçmaktır.


Görünen o ki bu Twitter bazılarını çıldırtır. Bu Twitter bazılarını delirtir. Bu Twitter bazılarını cıvıtır. Suç Twitter'ın değil; fikrin namusunu idrak edemeyenindir. Bilgi paylaşımının yerini yalan ve iftira almışsa, edep ve hayânın yerine küfürleşme konmuşsa, saygı ve sevginin yerine nefret ve husumet ikame edilmişse; o mecranın insan hayatına katacağı bir fazilet kalmamıştır. Hayata dair güzelliklerin paylaşılmasına müsait bir vasat oluşturmak varken Twitter bazı örgütlerin kara propaganda platformuna ve çapsız tartışmaların arenasına dönüştürülmüştür.


Düşünebiliyor musunuz; adam birini takip ediyor, sonra da ona hakaret mesajı atıyor. İyi de kardeşim çok düşmansan takipçisi olma; seni zorla mı "follower" [takipçi] yaptılar?


Karamsar olmaya gerek yok! Türkiye normalleştikçe sanal ortam da normalleşecek. Bugünkü cinnet yarınlarda alay konusu haline gelecek. Aksini düşünmek bu güzelim ülkenin tımarhaneye dönüşmesine göz yummaktır. Buna insafı ve vicdanı olan hiçbir kimse müsaade etmeyecek tabii ki...