Türkiye Dink kararının şokunu yaşıyor.
Siyasilerden sivil topluma, medyadan sokaktaki vatandaşa herkes tepkili. Öyle ki mahkeme başkanı bile çıkıp \'karar benim de içime sinmedi\' demek zorunda kaldı.
Adalet Bakanı Ergin\'in de söylediği gibi süreç henüz bitmiş değil.
Fakat unutmamak lazım ki Yargıtay da mevcut dosya ve delil durumuna göre karar verecek. Yani ilave delil ya da tanık çıkmazsa eldeki deliller üzerinden benzer bir karar da çıkabilir.
Aslında şu anda yapılması gereken şey; cinayet bugün yaşanmış gibi dosyayı yeniden ve gerçekten çözme niyetiyle ele almak.
Daha ilk günden \'Örgüt yok. Birkaç çocuğun milliyetçi duygularla işlediği bireysel bir cinayet\' der ve o gözle bakarsanız bugünkü karar da farklı olmazdı.
Dosyayı açarken de başlangıç noktasını cinayetin işlendiği 2007\'den değil misyoner ve azınlık düşmanlığının körüklendiği 2003\'ten başlatmak önemli.
Dink cinayetinin bilinmeyenlerini anlattığım Bi Ermeni Var\'da yazdığım gibi Hrant Dink\'in afişe edilmesi, bir psikolojik harekat nesnesi haline getirilmesi sistemli bir projenin parçasıydı.
Tıpkı Rahip Santoro, Malatya Zirve Yayınevi cinayetleri gibi.
Merkez\'de pişirilen \'vatan toprakları satılıyor\' ve \'din elden gidiyor\' söylemleri MGK kayıtlarına girince \'başlama vuruşu\' yapılmış oldu.
Medyada \'Hrant\'ın hırlayışı\' türü vahim manşetler atıldı.
Amiral gemisi sayılan gazetelerde inanılmaz yazılar çıktı. Yargı hiç olmayacak bir şekilde Dink\'i mahkûm etti. Ortam hazır olunca da \'artık hedefimizsin\' diyen ve tehditler savuran kitleler piyasaya çıkmıştı.
Fakat cinayeti işleten güç iddianameyi tam da istenilen şekle uygun hazırlattı. Bu dosyada önemli olan \'cinayetin öncesi\' yani \'hazırlık ve iştirak\' safhasıydı.
Çünkü içinde jandarma ve MİT elemanlarının bulunduğu \'gizli bir yapı\' perde gerisinden her şeyi kontrol etti.
Üstelik şapka çıkartacak kadar iyi planlanmış bu cinayetle ilgili iz de bırakmadılar. Ergenekon\'un örgütlenme modeli tam bu amaca hizmet ediyor.
Bir önceki yazıda da dediğim gibi bu karar Ergenekon\'un bir başarısıdır.
Hem maddi delil bırakmadılar hem de bir şekilde açık verdikleri yerleri ortaya çıkartan gazetecileri ya da avukatları yıpratarak söylediklerini boşa çıkardılar.
Yargı üzerindeki güçleri herkesin malumu. 51 nolu DVD adliye koridorlarında efsane olarak dolaşıyor.
Yalnız iki gündür Dink Davası hakkındaki yorumlar üzerinden şunu da söylemeden geçmemek lazım.
Düne kadar \'Ergenekon yok, nerede bu örgüt gidip üye olacağım\' diyen ya da \'Ergenekon heryerekon\' diye manşetler atan, LAW silahlarını, el bombalarını, suikast silahlarını görmeyip ıslak imza makineleri ve olmadık sulandırma yöntemleriyle davaları boşa çıkartmaya çalışanlar şimdi de \'nerede bu örgüt\' diyorlar.
En basit tabirle bu ikiyüzlülüktür.
Eğer biraz dişlerini sıkıp iddianameyi okusalar savcının tarif ettiği Ergenekon\'un tam da böyle bir yapı olduğunu göreceklerdi.
Yaşananlar gösterdi ki birtakım sahte demokratlarımız ancak kendi istedikleri çizgide bir örgüt çıkarsa Ergenekon\'un varlığına inanacaklar. Sevdikleri gazetecilere, siyasetçilere, askerlere, yargıdan isimlere dokunmazsa o örgütü beğenecekler!
Mahkeme ile ilgili son bir not \'unuttukları\' Coşkun İğci ile ilgili.
arihe geçecek bir skandala imza atan mahkeme İğci hakkında hüküm vermeyi unuttu. Oysa İğci en başından bu yana işin içindeydi ama nasıl olduysa özenle dışarıda bırakıldı.
Bilindiği gibi İğci cinayeti jandarmaya ihbar etmişti.
Hatta defalarca hatırlatınca \'merak etme kontrolümüz altında\' cevabını almıştı. Eldeki verilere göre İğci 2006 Mayıs\'ından itibaren Ogün Samast ile temas halinde.
Yani Hayal\'in \'tetikçi aramaya başladığı\' günlerde.
İğci\'nin 15 Kasım gecesi Ogün Samast ile yaptığı görüşme üzerinde durulmalı. Asıl ilginç olan ayrıntı şu; Coşkun İğci ile Ogün Samast arasındaki görüşme sonrası jandarma Samast\'ı evinden alıyor ve akşama geri bırakıyor.
Mahkemenin unuttuğu sanık İğci daha Yasin\'in, Erhan\'ın Samast\'ı tanımadığı bir dönemde ilginç bir trafiğin içindeydi.
Unutulan (!) sanık belki de kilidi açacak kişiydi...