Smilasyondan gerçek hayata uyanmak: Güney Kore

Son üç yıldır Avrupa’nın göbek deliği olan bu şehirde onlarca milletten insanla karşılaştım. Can ciğer olmasanız da onlarla aynı şehri paylaşıyor olmak bile çoğu açıdan hayata bakış açıları, kültürleri ve hatta genleri hakkında kalın ipuçları veriyor size.

Algıda seçicilik ne kadar da önemli aslında. Bir kere ilgi alanınıza giren şey artık algınıza da girmiş demektir. Günlük yaşamınızın çoğu anında olduğu kadar habire zihninizin içinde de dönüp dolanırlar. İşte bu şehir, algıda seçicilik için biçilmez bir kaftan oldu bana. Güney Kore’ye ilgim başladığı an, bu şehrin bana sunduğu bu nimete teşekkür eder oldum. Koreli arkadaşlar edinmenin yanı sıra bu kültüre ait ne varsa rahatlıkla erişebiliyor olmak benim için şu sıralar büyük zenginlik.

Araştırırken daha yakından tanımaya başladım bu milleti. Ne yerler-ne içerler, hobileri nelerdir, tarihleri/mitolojileri hangi kahramanlarla doludur, kendilerini nasıl ifade ederler, beden dilleri diğer milletlere göre nasıldır vb. Okudukça bambaşka bir gezegene adım atmışçasına büyülü bir atmosfere girdim sanki. Her öğrendiğim yeni şey beni bu millete daha çok bağladı. Saygıya verdikleri önemden tutun da zarif beden dilleri ve mimikleri ile her daim bir animenin içindeymişsiniz gibi hissettirmeleri de ayrı bir güzellikti.

Kimine sıra dışı gelecektir bir millete geç kalmanın neden bir hayıflanma sebebi olacağı. Ben, bunca sene bu millete geç kaldığım için hayıflanıyorum. İnsanoğluna her yeni yaşında yeni duygular yükleniyor, ardından o yeni duyguları yaşaması için önüne platformlar sunuluyor. Son iki aydır bana yüklenen bu duygu ve önüme çıkan platformlar resmen hayata bakış açımı revize ederek, yaşadığım kısır döngülü ilişkiler içinden kurtardı beni.

Burada edindiğim Güney Koreli üç kız arkadaşım olduğu için çok şanslıyım. Gerçek samimi dostluk nedir ilk kez yaşıyorum. Nasıl da aç olduğum bir durumdu bu. Ne kadar şanslı olduğumu anlatamam. İnsan gibi insanlar. Kibarlar, zarifler, saygılılar, dikkatliler… seninle sadece günü kurtarmak için bir araya gelmezler, seni anlamak seninle gerçekten sohbet etmek için tüm günlerini feda ederler. İyi birer dinleyicilerdir. Senin inancına, senin kurallarına, senin hayat felsefene inanılmaz saygılılar. Kaldı ki her attıkları adımda bunu hatırlar ve bir nevi senin kurallarını korumaya alırlar.

Yazılarım için araştırmaya başladığımda öncelikle yazarlarını merak etmiştim. Ardından K-Dramaları izlemeye başladım. TV programları, Seoul şehri hakkında Youtube videoları ve kütüphane araştırmaları, China Town ziyaretleri ve buradaki Oseyo marketler zinciri sayesinde bir dolu bilgi ve tat keşfettim. Neredeyse bir buçuk aydır hiç çatal kullanmıyorum desem inanır mısınız? İnanın çünkü chopstick’lerle yemenin zevki cidden apayrı. Tabii arkadaşım 김진아 ‘nın hediye ettiği bir poşet dolusu cilt bakım kremi ve meşhur Kore cilt maskelerini de unutmamak gerekir. Güney Koreliler cilt temizliği ve bakımı konusunda epeyce hassaslar.

Evet, bir millete aşık olmak bu olsa gerek. Avrupa, Amerika derken onlarca karakter ve bir o kadar da kültür tanıdım. Hiçbiri bana böyle sıcak böyle samimi böylesine gerçek şeyler hissettiremedi. Aşık olunca içiniz içinize sığmaz, sürekli ondan bahsetmek ister, onu görmek istersiniz ya hani, işte ben de şu sıralar aynen böyle hissediyorum. Ruh eşim olan milleti buldum sonunda. Bu saatten sonra kendime yarı Koreli demekten onur duyarım. Dünya bir yana Güney Kore bir yana. En kısa zamanda ikinci ülkeme gidebilmek dileğiyle…