Hoş bulduk! Ben de sizi özledim! Soner Yalçından içeridenmeslektaşlarına bir uyarı mektubugelince hemen onunla yazıya başlayalım...

***

Herkes, kendine dikkat etdediğinde, ben; düşünsel bağımsızlığımı, özgürlüğümü korudum, satın alınamamamın yüceliğini önemsedim, gerçeğe aşkla bağlı kaldım, hep karanlık odakları yazdım, kim beni bir gizli örgütle irtibatlandırabilir kidedim. Dedim de ne oldu; 2 yıldır Silivri Cezaevi’ndeyim!..

Peki ne oldu?

Sevgili meslektaşım,

1) Odatv davası demek; şeytani bir hilekârlıkla, bilgisayara virüslü word dosyası gönderilmesi ve bunların delil olarak kabul edilmesidir. (İddianame Sayfa; 5-13)

Bilgisayar tehlikeli kullanmayayımdiyebilirsin. Yetmez. 20 yıl önce daktilo ile yazdığın üç sayfalık bir haberin tozlu arşivinden çıkarılıp delildiye karşına çıkarılıyor. (İddianame Sayfa: 55-56)

2) Elle yazayım diye düşünebilirsin. Aman dikkat; not defterinde bir Silivri sanığının sadece adı bile yazıyor ise örgüt üyesi gösteriliyorsun. (İdd. Sayfa -51, 3. delil klasörü)

Eski kullandığın ajandalara da dikkat; notlar - isimler 19 yıl öncesine ait olsa bile, yaptığın haberlerde, yazdığın kitaplarda hiç kullanmamış bile olsan, fişleme yapıyor’, ‘özel hayat ihlali diye karşına çıkarılıyor. (İdd. Sayfa: 38, 39uncu delil klasörü)

3) Telefon en tehlikeli suç aleti; Ergenekon sanığı ve hatta hakkında kovuşturmaya yer yoktur kararı verilen bir kişi seni ararsa, geyik muhabbeti bile yapsan örgütle irtibatlı gösteriliyorsun. (İdd. Sayfa: 50-52)

Hele bir Ergenekon sanığı telefonda Silivri’deki duruşmaları izlemelisin derse yandın; örgüt hiyerarşisine göre hareket ediyorsun demektir. (İdd. Sayfa: 40)

4) Telefonda kimseyle siyasal konuları/olayları konuşma; meslektaşlarınla fikir alışverişinde bulunma; bu sohbetler kaos oluşturma faaliyeti sayılıyor. (İdd. Sayfa 56 ve 68)

5) Hayır, telefon kullanmamak da seni kurtarmıyor! Çalıştığın (veya sahip olduğun) yayın organının santralından (ki içlerinde tanımadığın Ergenekon sanıkları da bulunan) tüm kişilere edilen telefonları senin yapmış olduğun kabul ediliyor. (İdd. Sayfa 52 ve 2nci delil klasörü)

6) Bitmedi. Çalıştığın yayın organındaki tüm telefon fihristleri sana ait sayılıyor ve telefonu bulunan hiç tanımadığın Ergenekon sanıklarıyla irtibatlı gösteriliyorsun. (İdd. Sayfa 52)

7) Silivri duruşmalarını yazmak, sanık avukatlarıyla röportaj yapmak adil yargılamayı etkilemeksayılıyor. (İdd. Sayfa: 61-63, 77-78,14-15-16 ek klasörler)

8) Gerçi, şehit haberleri, yolsuzluk haberleri yapmak; Meclis kürsüsünden yapılan konuşmaları, basın toplantılarını yazmak; Türkan Saylanın sözlerini yayımlamak, vizyondaki filmin fragmanını göstermek, gazetelerden alıntı yapmak bile halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekolarak görülüyor. (İdd. Sayfa 71-73-75,14-15-16-17, 40-41-42-45 ek klasörler)

9) Hangi siyasal parti olursa olsun muhalefetteki partiliyle kesinlikle görüşme, siyasete yön vermekolarak değerlendiriliyor. (İdd. Sayfa: 59)

10) Yazdığın bir makale Silivri sanıklarının birinin arşivinden çıkarsa bu da örgüt irtibatı olduğuna kanıt yapılıyor. (İdd. Sayfa: 55)

11) Sen yazmamış olsan da, yıllar önce çalıştığın yayın organının 21 adet haberi, doğru veya yanlış olduğuna veya haklarında dava açılıp açılmadığına bakılmaksızın karşına çıkarılıp kara propaganda yaptığına delil gösteriliyor. (İdd. Sayfa 58, 38inci delil klasörü)

12) Sen açık açık, Aman Paşam sizi tahrik ediyorlar darbe yapmayındiye yazsan da, bu makalen iddianameye darbeyi teşvik ettidiye giriyor. (İdd. Sayfa: 55)

13) En tehlikeli bir diğer suç aleti’, kitap! Yayınevi editörünün sana, kitap yazsana demesi suç; senin bir kitabı övmen suç; arkadaşından kitap istemen suç... (İdd. Sayfa: 60- 61 ve 127)

14) Sakın işsiz meslektaşına iş arama; medyayı şekillendirme suçunu işlemiş olursun! (İdd. Sayfa: 65)

15) Bir Ergenekon sanığı TVde bir programda ya da bir panelde senin gazeteciliğini överse yandığının delilidir, örgüt irtibatı sayılıyor. (İdd. Sayfa 52)

Sonuçta, iddianamede silah yoktur, bomba yoktur, şiddet eylemi yoktur ama işte bu delillerle hakkında 14 ile 37 yıl arasında ceza istenir...

Sevgili meslektaşım, Benim başıma gelmez deme, inan geliyor; felaketlerle didik didik ediliyorsun.

Bundan kurtuluşun tek yolu var; sanık sandalyesinde isimlerin/şahısların değil gazeteciliğin oturtulduğunu bilmek ve mesleğine sahip çıkmaktır, inadına gerçeği yazmaktır; pis komployu açığa çıkarmaktır; hesap sormaktır. Yoksa seni-beni her dönem; her iktidar, her karanlık güç, hapse atmaya devam eder; dün olduğu gibi, bugün olduğu gibi...

Sevgilerimle... Cezaevindeki 85 meslektaşından biri,

Soner Yalçın, (Silivri Cezaevi)

***

Arkadaşlar, Sonere göre ben ayvayı yemiş durumdayım! Zaten 22. Aliağa Emek ve Barış Şenliğinde Yeni Anayasada Basın ve Özgürlükler konulu panelde dostlarım Enver Aysever ve Can Ataklı ile birlikte, gerçekten de aydınlanmış ve çok sevimli bir kitle karşısında bir şeyler söyledik... Basın özgürlüğü konusunda atıp tuttuk!

Akşam, Leyla Şahin, Orhan Alkaya, Ahmet Telli, Haydar Ergülen, Tuğrul Keskin, Sezai Sarıoğlu, Halim Yazıcıdan güzel ve etkileyici şiirler dinledik... Kemal Kocabaş, Mustafa Gazalcı ve Yeni Kuşak Köy Enstitüleri gönüldaşlarıyla, Sadık Gürbüzle, Alkaya ile Kürt ve Suriye üzerine koyu sohbete dalarak geçirdik... Sadık Gürbüz, Orhan Alkaya ile Şehir Tiyatrolarında iken atılmışlar, Vasfı Rıza Zobu işbaşına gelince... Gürbüz müziğe kapılmış, Alkaya biliyorsunuz hem tiyatrocu hem dizi filmci ama bir siyasi aktivist! Metin Ucanın gösterisine kalamadım! Gürbüze de... Aliağa güzel bir anı oldu; Belediye Başkanı Turgut Oğuz ve Yücel Laçinere de dostlukla...

(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)