Londra’nın vazgeçilmez ziyaret yerlerinden birisi Londra Kulesi’dir. Karşısındaki Kule Köprü de adını kuleden alır ki Londra Köprüsü ile karıştırılır. Şarkılara da konu olan Londra Köprüsü gösterişsiz olmasından dolayı sembol köprü yapılmıştır adeta…fena da olmamıştır.

Sanırım bazen kutsal ve bazen de eski yapıların ve halkın benliğinde yer etmiş şeylerin onlarla beraber oluşturulan mucizeleri her yerde aynıdır. Nasıl ki Ayasofya’yı koruyan melek mabedi terk ettiğinde artık korumasız kalacaktır…Londra Kulesi’nin daimi sakinleri de kuzgun kuşlarıdır. Zekaları, hırsızlıkları, büyüklük ve karalıklarıyla dikkat çekicidirler ama buradakiler beslenmeye o kadar alışkındırlar ki elinizdeki yıyeceklere hiç çekinmeden ortak olurlar. Dondurma kapıp kaçan martılardan daha farklıdır halleri…evcil ve biraz da medenice…

Bu kuşların kaleyi koruduğuna inanılır.

Dönemin en yüksek binası kule/kale olduğu için denizcilik ve gemiciliğin yaygınlaştığı dönemde 1670’li yıllarda Kral II. Charles astronomi ile ilgilenen John Flamsteed isimli gök bilimcinin beyaz kule içerisinde bir gözlem merkezi kurmasına izin verir.

Ancak astronomi çalışmaları kuzgunlar tarafından sürekli baltalanınca kraldan kuzgunların kaleden gönderilmesi istenir. Tabi olmaz…çünkü inanış gereği kalenin korunması çok önemlidir ve kral bu isteği yerine getiremez. Kuzgunlar kaleyi koruyor. Ama gözlemevi taşınabilir…Thames Nehri’nin karşı tarafına Greenwich ilçesine yeniden kurulur.

2012 yılı, 6 Kasım günü, bugün, kalenin anahtarlarından birisi çalınır. Güvenlik zaafı olduğu kabul edilir. Kim çalar…anahtar nerede ve kimdedir bilinmez. Bu durum Crown Jewel dediğimiz Kraliyet mücevherinin kalede tutulduğu düşünülürse tehlikeli gibi gelebilir ama tabi değil. Geleneksel olarak her gün gerçekleştirilen bir uygulama açısından üzücüdür sadece ama yine de kalenin kilidi değiştirilir.

Gece yapılan kaleyi kilitleme töreni muhteşemdir. Her akşam istisnasız saat 9.53’te gerçekleştirilir. Kralın/kraliçenin muhafızları ve kalenin Yeoman Bekçileri eşliğinde gerçekleştirilir.

Nöbetçi asker: ‘Dur! Kim var orada?’

Baş bekçi ‘Anahtarlar’

Asker; ‘kimin anahtarları?’

Bekçi; ‘Kraliçe Elizabeth’in anahtarları…’

İşte o an kapı açılır ve ‘Kraliçe’nin anahtarlarını bırak ve çık’ denir.

İşte bu dünyanın en eski askeri törenine şahit olmak…bir kere… bir gün tecrübe etmek keyifli olmaz mı?

Bir de tabi köprü…bahsetemden bitirmemeliyim…

‘Captivating, majestic and totally unique’ sözcüklerinin tanımlamak için yetersiz kaldığı Kule/Kale Köprü neden burada inşa edilmiş dersiniz?

Londralılar da hala daha nasıl bu kadar güzel bir köprüye sahip olduklarını merak ederlermiş. Burada bu kadar güzel bir köprü olması ticaret kapasitesi ile alakalıdır. Hatta köprü ticareti artırma amacı güden bir mucizedir. Endüstriyel faaliyetler aşırı artar ama köprü yokluğu sorun ve ticarete limit getirir. Londra’nın tüm ithal malları şehre buradan girer, nehir taşımacılığı buradan yapılır.

İstanbul’un başkent seçilmesinde şehrin liman şehri olması gibi Boğaz ne ise Thames Nehri de odur. Şehre zenginlik getiren odur. Kule Köprü İstanbul’da limanın girişindeki Galata Köprüsü gibidir. 19. yüzyılın en ilgi duyulan şehirlerinden olmasının sebebi olarak da kule köprü gösterilir.

Şehrin diğer tarafı 22 köprüye sahipken East End bölgesinin hiç köprüsü yoktur ve fakirdir, hatta sefalet derecesinde fakir. Eski kaynaklarda zaman zaman karşınıza çıkar şu ifade…’ East London desperately needs a bridge’…

Marc Brunel… 1890larda oğluyla 20 yıl boyunca tünel kazar. Dünyanın deniz altından girilen ilk tünelidir. Üstten ise gemiler geçer.

Köprü için ülkenin her tarafından 50 mühendis başvuruda bulunurlar. Ama Westminster’ın kendi planı vardır. Londra’nın kanalizasyon sistemi mucitleri Jones ve Bazalgette isimli iki mühendis yarışır. Jones kazanır ama üç-beş ay sonra ölür. Ama köprü inşa edilir.