Türkiye’nin 21 Temmuz- 2 Ağustos tarihleri arasında Meis Adası’nın güney ve doğusunda sismik araştırma faaliyetlerine başlayacağına ilişkin NAVTEX ilan etmesinin ardından, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’da NAVTEX ilan ederek Türkiye’nin yaptığı çalışmanın kendi münhasır ekonomik bölgelerinin ve kıta sahanlıklarının bir ihlali sonucu yasa dışı olduğunu duyurdu.

NAVTE açılımı Navigational Telex, gemilere denizcilik ve meteorolojik uyarılar ve tahminlerde bulunan uluslararası haberleşme servisidir. Aynı zamanda acil deniz bilgileri de vermektedir. NAVTEX ilanı Türkiye ve Yunanistan arasında ilk kez karşılaştığımız bir durum olmamakla birlikte son 3 yıldır özellikle Doğu Akdeniz’de doğal gaz arama faaliyetlerinin önem kazanmasıyla karşılıklı gerilime sebebiyet veren bir konudur.

Ege ve Doğu Akdeniz bölgesinde ada, adacık ve kayalar dediğimiz bölgeler bulunmaktadır. Bunların bir kısmının statüsü belli değildir. Dolayısıyla bu statüsü belli olan ve olmayan bölgelerde hala aidiyet sorunu ile birlikte deniz yetki alanlarının belirsizliği konusu ile karşılaşmaktayız. Deniz yetki alanlarının belirsizliği konusunu, karasuların genişliği ve kıta sahanlığı olarak ikiye ayırabiliriz. Bugün Ege Denizin’de 6 deniz mili, Akdeniz ve Karadeniz’de 12 deniz mili olarak Türk karasuları kabul görüyor olsa da hala netleşmiş sınırlarımız bulunmamaktadır.

Yunanistan’ın, Türkiye’ye 2 km uzaklıkta olan Meis adası üzerinde kendisine kıta sahanlığı hakkı görmektedir. Peki kıta sahanlığı uluslararası hukukta kabul gören tanımını özetleyecek olursak, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine göre esas hatlardan itibaren kara ülkesinin doğal uzantısı olan deniz yatağı ile toprağı kapsayan bölgedir.

Aynı zamanda Deniz Hukuku sözleşmesine göre sahilleri bitişik veya karşılıklı olan devletler arasında kıta sahasının sınırlandırılması hakkaniyete uygun ve eşitlik çerçevesinde karşılıklı anlaşma yolu ile yapılması öngörülmekte olsa da uluslararası yargı kararlarında adalar ile anakaraların eşit kıta sahanlığına sahip olması ana karaların üstünlüğü ilkesine ilişkin olarak reddedilmiştir. Meis Adası’nın Türkiye kıyılarına yakın oluşundan dolayı da bu gibi adalar ters taraftaki adalar statüsündedir. Bu statüdeki adalar yine Uluslararası Adalet Divanına göre kıta sahanlığına sahip olamamaktalar. Dolayısıyla tüm bunları göz önünde bulunduracak olursak anakaraya yani Türkiye’ye öncelik verilmesi bu doğrultuda oransallık ilkesi çerçevesinde değerlendirilmektedir.

Yunanistanın bir diğer tezi ise, Meis Adası yakınlarında bulunan Fener Adası ve Karaada ile takımada oluşturarak kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge hakkına sahip olmaktır. Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesinin 121.maddesi gereğince insanların yerleşimine elverişli olmayan ve ekonmik bir yaşam bulunmayan kayalıklar münhasır bölge veya kıta sahanlığı olmayacağı yönündedir. Fakat, Yunanistan uzun süredir statüsü belli olmayan bu bölgelerde hak iddia etmek adına iskan politikaları uygulamaya çalışmaktadır. Bu adaların statüsünü netliğe kavuşturmak gerekmektedir. Şu an için bu bölgelerin tam yetkili adalar olmadığını söyleyebiliriz. Uluslararası kararlarda baktığımızda bu adaların takım ada olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.

Türkiye uluslararası hukuk kurallarına uygun bir çerçevede müzakerelere açık hareket etmesine rağmen, Yunanistan’ın hiçbir zaman müzakere yoluna gitmediğini görmekteyiz. Yunanistan, Avrupa Birliğine sunduğu haritalarda Kıbrıs adasını tek devlet ve bir bütün olarak kabul etmektedir. Böylelikle, Yunanistan ile Güney Kıbrıs deniz yetki alanları birleştirilerek, Türkiye kıyılarının önünü kapatmayı hedeflemektedir.  Aynı zamanda Avrupa Birliği yaptırım tehditleri ile planladığı Doğu Akdeniz boru hattı projesini Yunanistana destek vererek sağlamaktadır. Türkiye Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip ülke olarak dikkate alacak olursa uluslararası hukukta asla kabul edilemez bir durum olmakla birlikte bir anakarayı orda yok saymak hukuka göre hakkaniyet açısından mümkün değildir. Nitekim, Türkiye’nin hem 2019 yılında Birleşmiş Milletlere kıta sahanlığı koordinatlarını vermesi hem Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin mutabakatta, Yunanistan’in sıkıştırma politikasını ve bu hayallerini olumsuz etkilemiştir. Doğu Akdeniz, Türkiye’nin kaderini değiştirecek en önemli konulardan birisidir. Türkiye bu süreçte Mavi Vatan politikasına önem vermeli, adeta denizlerimizi ulusal ülkümüz haline getirmeliyiz.

(*) Çisil Yağmur DERYA Uluslararasi Ticaret ve Deniz Hukukçusu; İngiltere’de lisans ve lisansüstü eğitimini tamamlamış, Anglo-Sakson ve Kıta Avrupası Hukuku’nda edindiği eğitim ve deneyimler doğrultusunda İstanbul ve Londra’da, uluslararası ticaret, deniz ve enerji hukuku alanlarında çalışmaktadır.)