Olaylar tam da Aydınlık gazetesinin anlattığı gibi cereyan etmemiş' diyebilirsiniz. 'O da, ondan alıntı yapmış olan Hürriyet de AK Parti'ye muhalif oldukları için Dörtyol Emniyet Müdürlüğü'nde olan biteni abartıyorlar' şeklindeki bir aklın da arkasına sığınılabilir.

AK Parti milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu'nun, danışmanının ve oğlunun karıştığı, emniyetteki arbededen ve ertesinde polislerin apoletlerinin sökülüp teşhis için oğlunun karşısına dikilmiş olmasından haberi çok sonra olmuştur, diye düşünüp bir dizi hafifletici sebep yaratabilirsiniz...

Amacınız olayı örtbas etmek, unutturmak da olabilir. Herhalde 10 puanınız birden silinmez, doğru. 'Bunlar da geçer', hissine kapılmak çok kolaydır.
Ancak kazın ayağı öyle değil. Sinek küçüktür, ancak mide bulandırır. Zihinlerde tortu bırakır. Seçmenle aranızda her an yükselebilecek duvara bir tuğla daha koyar. Batılılar 'Noblesse oblige' derler. Ansiklopedi diyor ki: 'Bu deyiş şu varsayımdan yola çıkar: Zenginlik, güç ve itibar sorumluluk gerektirir!'
Yani çömlek patladığı zaman, halkın kafasında müphemiyet oluştuğunu hissettiğiniz anda, hele de fıtratınızda onca erdem varsa, geri kalan sistemi korumak adına, sorumluluğu ele alacak, çömleği patlatanı, bu kadarını hak etmediğini düşünseniz dahi, feda edeceksiniz. Hele de ortada o fotoğraflar varsa...

Yani, Türkoğlu ya istifa edecek ya da onu içiniz yana yana partiden ihraç edeceksiniz. 'Sen benim kim olduğumu biliyor musun?' şeklinde, devlet memuru üzerinde baskı kurulduğu dönemleri bitirdiğinizi iddia ediyorsanız, bunu yapmalısınız. Parti vaadiniz de, fıtratınız da bunu gerektirir... Yoksa ne olur. Çok basit. Duvara bir tuğla daha konur.


Londra, Halep ve Grönland...


İki manşet fotoğrafı: Londra Olimpiyatları'ndaki muhteşem açılış ve Suriye'de kendi şehrini bombalayan bir ordu... Coşku ve korkunun, mutluluk ve acının ekranlardan deve dişi mesajlarla saniye saniye, beynimize harmanlanarak yansımasıyla ortaya çıkan 'evrensel kanıksama' duygusuyla dünya nasıl baş edebilecek?

Böylesine güçlü duyguların yanında dün bu sütunlarda sözünü ettiğim 'incir çekirdeğini doldurmayacak' konular arasında görülen 'canlılığın tehdidi' meselesinin esamisinin okunmayacağını düşünenlerimiz olabilir. Öyle ya; Londra'nın coşkulu, Halep'in korku dolu ikliminin yanında dün 'Grönland tükeniyor, biz tehlikenin farkındayız' diye açıklamada bulunan sivil toplum kuruluşlarının çabasına nasıl bir anlam vermek gerekir ki?

Aralarında TEMA Vakfı'nın da bulunduğu sivil toplum kuruluşları Grönland'ın tarihinde ilk kez % 97'sinin erimesi üzerine bir açıklama yaptılar ve 'İklim felaketini geri dönülemez noktaya gelmeden önce acilen durdurmak için şimdi harekete geçilmesi gerekiyor!' dediler.

NASA, Grönland'ın  8 Temmuz'da ve 12 Temmuz'da uzaydan çekilmiş fotoğraflarını yayınlamış. Fotoğraflar, Grönland'ın yüzey tabakasındaki % 40 seviyesindeki erimenin 4 günde % 97 oranına yükseldiğini gösteriyormuş. Erimenin 'öngörülemeyen' hızda gerçekleştiğini söyleyen NASA yetkilisi Son Nghiem, 'O kadar şaşırtıcıydı ki sonucu ilk sorgulayan ben oldum; bu gerçek miydi yoksa veride bir hata mı vardı?' demiş.. Tabii ki veride hata yokmuş.

Durum vahim ve karbondioksit salınımlarının üçte biri insanlığın fosil yakıtlara, bağımlılığından kaynaklanıyor. Olimpiyatlara ihtişamlı giriş yapan ABD, ben küresel ısınmaya karşı önlem almam diyor. İpe un seriyor...
Kanıksama iklim felaketlerinden de tehlikeli boyutlarda aslında...

Dün ifade ettiğim gibi 'Yumuşak konular'ı halkın anlamayacağı yolundaki yanlış kanaatten kurtulmak ve 'Kanıksama'nın üzerine gitme, 'Farkındalık ve önlem' için çaba harcama, siyasetin odağına girmezse, çıkış yok.

İklim felaketleri ve canlılığın sürdürülmesi meselesi, halkın gündeminde olmalıdır. Türkiye, 'Evrensel kanıksama' duygusuyla baş etmeye çalışan ülkelere örnek olabilecek konum ve kapasitededir bugün. Bir de siyasi irade inansa buna...


Olimpiyatları bilek gücüyle almak zor


Bence 2020 Olimpiyatları çantada keklik değil. UEFA Başkanı M. Platini 'Olimpiyatlara aday olmuşsunuz, futbol şampiyonalarından birini almanız zor!' dediği zaman, içime kurt düşmüştü. 2 yıl arayla peş peşe önce Olimpiyat Oyunlarını sonra da Futbol Dünya Kupası'nı düzenlemiş kaç ülke var acaba?.. Tesisler hazır olduğu için tavsiye bile ediliyor...

Bir de Der Spiegel kapağı hatırlıyorum. Olimpiyatların hangi ülkede yapılacağına nasıl karar verildiğini anlatıyordu. IOC üyelerine verilen rüşvetleri, odalara bırakılan pahalı hediyeleri falan...

Olimpiyatları üçüncü kez Londra'ya veren zihniyet hangi hikmetle (!) karar aldıysa yine benzer bir şey yapacak. Asıl soru şu: 'Biz ne yapacağız?' Başbakan'ın onurlu, güçlü, başarılı bir ülkenin lideri olarak IOC Başkanı'ndan olumlu sinyaller almasının 'yetmeyeceği' kesin... Ötekini, bizim genelde beceremediğimiz o  'antin kuntin' işleri kim halledecek?..

(Akşam gazetesinden alınmıştır)