TÜRK kamuoyunu en çok meşgul eden konulardan biri Deniz Feneri e.V. bağlantılı soruşturmayı yürüten üç savcının Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili tarafından bu dosyadan alınmış olması.

Savcılara, sanıkların taşınmazlarına el konulmasıyla ilgili işlemlerde “evrakta tahrifat yapmak” gibi ağır bir suçlama yöneltiliyor.
HSYK müfettişleri hazırladıkları raporda, savcıların “Usül ve yasaya aykırı işlem yaptıkları” yolunda görüş belirterek, HSYK’dan haklarında işlem yapılmasını talep etti.
Savcılar evrakta tahrifat yaptı mı? Bu konuda gerçek nedir?

MAHKEME KARARINI İKİYE BÖLÜNCE

Bu soruya yanıt aramak için en başa dönelim. Soruşturmayı yürüten üç savcı, 1 Haziran 2009 tarihinde Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurarak 19 şüphelinin “(1) ortak ya da sahip oldukları taşınmazlara, kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına, ortağı bulundukları şirketlerdeki ortaklık paylarına ve (2) bu kişilerin ortağı oldukları şirketlerin sahip oldukları yukarıda sayılı varlık ve değerlerine el konulmasını” talep ediyor.
Burada kritik nokta, sanıklarla ilgili iki talepte bulunulmuş olmasıdır.
Mahkeme, aynı gün verdiği ve fotokopisi elimizde olan 2009/563 sayılı kararında, bu talebi aynen aktardıktan sonra 19 şüpheliden 18’inin adını sıralıyor ve ardından şöyle diyor:
a) Şüphelilerin doğrudan ortak ya da sahip oldukları taşınmazlara, ulaşım araçlarına, ortağı bulundukları şirketlerdeki ortaklık paylarına EL KONULMASINA,
b) 2 no’lu maddedeki “bu kişilerin ortağı oldukları şirketlerin sahibi oldukları varlık ve değerlerine el konulmasına” karar verilmesi talebinin (2 no’lu talep) taşınmazlara, kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına, ortağı bulundukları şirketlerdeki ortaklık paylarına el koyma kararı verildiğinden kanunda belirtilmeyen şekilde talepte bulunulduğundan talebin REDDİNE karar verildi.”
Görüleceği gibi birinci talep kabul edilmiş, ikincisi reddedilmiştir.

PARAGRAFIN ÜSTÜ KAPATILINCA

Savcılar, ardından bu mahkeme kararını el koyma tedbirinin uygulanması için Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’ne gönderiyor. Ancak savcılar bu kararı gönderirken üzerinde “ortak olunan şirketlerin varlık ve değerlerine el konulması talebinin reddine” ilişkin ifadenin bulunduğu (b) şıkkının üstünü kapıyor. Tapu sicil müdürlüklerine gelen mahkeme kararında, girişte yer alan savcılık talebi ve yalnızca (a) şıkkı, yani şüphelilerin taşınmazları, araçları ve ortaklık paylarına el konulabileceğine ilişkin bölüm gözüküyor.
Gelgelelim, tapu sicil müdürlükleri işlem yaparken yalnızca sanıkların taşınmazları ve şirketlerdeki ortaklık hisseleri değil, (b) şıkkında yer alan doğrudan şirketlerin varlık ve değerlerine de tedbir kararı uyguluyor. Oysa mahkeme kararı böyle bir tasarrufa yetki vermemiş.
Şüphelilerin avukatları da “savcılar kararın üstünü kapatmamış olsaydı ret ifadesi gözükeceğinden bu haksız tedbir kararı uygulanmazdı” görüşüyle savcılar hakkında şikâyette bulunuyor.
Buna karşılık, bu tür tedbir uygulamalarında  mahkeme kararlarının işlem gerektirmeyen bölümlerinin savcılar tarafından kapatılmasının da zaman zaman başvurulan bir uygulama olduğu anlaşılıyor. Savcıların savunması kısmen bu görüşe dayanıyor.
Ancak Radikal Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek’in haberinden öğrendiğimize göre  şirketlerin varlıklarının tümüne el konunca şüphelilerin avukatları savcılara gelip durumu aktarıyor. Savcılar da avukatlara çare olarak mahkemeye itiraz etmeleri önerisinde bulunuyor. Ancak avukatlar mahkemeye gitmiyor, daha sonra savcıları HSYK’ya şikâyet ediyor.

TÜRKİYE’NİN YANIT ARADIĞI SORU

Peki bu durumda sorumluluk kime ait?
Soruya yanıt bulabilmek için savcıların tapu kadastroya mahkeme kararını gönderirken nasıl bir kapak yazısı yazdıkları da önem taşıyor.
Burada merak uyandıran bir nokta da şu: Söz konusu mahkeme kararıyla ilgili olarak Türkiye’de birden çok tapu sicil müdürlüğü el koyma işlemi yürütüyor. Hepsinin de söz konusu mahkeme kararını şirketlerin tümüne el konulması yolunda standart bir şekilde yorumlaması dikkat çekici.
Sonuçta mahkemenin yetki vermediği bir uygulama söz konusu. Ancak bunun sorumlusu Savcılar mı yoksa Tapu Kadastro mu?
HSYK’nın dün savcılar hakkında kovuşturma açılması sürecini başlatan kararının ardından bir süre daha bu konuyu tartışmamız gerekecek.