Kraliçe Elizabeth'in tahttaki 60'ıncı yılının kutlandığı Buckingham Sarayı'nın önündeki konserin sonunda, ebedi veliaht Prens Charles annesi Kraliçe için bir konuşma yaptı.
O konuşmadaki Commowealth'e atıfta bulunan şu cümle beni çok etkiledi:
-Liderliğiniz, farklılıkların birlikteliğinden doğan o temel duyguyu bize verdi...
"Farklılıkların birlikteliği"
kavramını sanırım bizlerin de artık değerlendirmemizin zamanı gelmiştir ve hatta geçmektedir.
Bizi kim böyle kamplara böldü?..
Kendimiz gibi olmayanı ve bizim gibi düşünmeyeni yok saymayı ne zaman "İlkelilik" zannetmeye başladık acaba?

Ya o ya hiç...

"Nazım Hikmet'i okuyan Necip Fazıl'ı okumaz"
bağnazlığını, kimden kaptık?
"Beethoven dinleyen Dede Efendi dinlemez" veya "Cumhuriyet'in değerlerini kutsayanlar için Osmanlı tarihi bir kara sayfadır" demeyi nasıl benimsettik genç kuşaklara?
Geçen hafta sonsuz yolculuğuna uğurladığımız şair Abdürrahim Karakoç da, bu anlamsız kamplaşma yüzünden toplumun sadece muhafazakar kesimlerince okundu ve bilindi.
Ama kendilerini "Beyaz Türk" olarak görenler de, Musa Eroğlu'nun türküleştirdiği Abdürrahim Karakoç'un "Mihriban/ Aşk" şiirini hiç farkında olmadan ezbere bilmezler mi?

Çözülmüyor Mihriban

"Sarı saçlarına deli gönlümü/ Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban./ Ayrılıktan zor belleme ölümü/ Görmeyince sezilmiyor Mihriban./ 'Yâr' deyince, kalem elden düşüyor/ Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor/ Lâmbamda titreyen alev üşüyor/ Aşk, kağıda yazılmıyor Mihriban./ Tarife sığmıyor aşkın anlamı/ Ancak çeken bilir bu derdi, gamı/ Bir kördüğüm baştan sona tamamı.../ Çözemedim... Çözülmüyor Mihriban"
Gerçekten derinliği olan çok önemli bir şair ve değerli bir aydındı Abdürrahim Karakoç.
Dün arkadaşım Mehmet Şeker onun son yıllarda yazdığı bir şiirini Yeni Şafak'taki köşesinde hatırlatmıştı:
"Beni dinleyin dostlar, haberiniz yok sizin / Çağlayıp aka aka ırmaklarım yoruldu... / Bedelini ödemek isterken sevginizin / Düşünüp yaza yaza parmaklarım yoruldu."

Farklılıkların zenginliği


Bu noktada bir durup düşünmemiz gerekmiyor mu?
Günlük siyasetin gerginliklerini ideolojik kamplaşmalara dönüştürüp, farklılıklarımızı zenginlik yerine kin ve nefret kaynağı biçiminde görmeyi hiç terk etmeyecek miyiz?
Birbirlerine hiç benzemeyen, çok farklı düşünen ve davranan insanlar "Fenerbahçelilik"te veya "Galatasaraylılık"ta birleşebilirlerken, neden "Vatandaşlık"ta bu birlik hiç düşünülmez acaba?


(Sabah gazetesinden alınmıştır)