Özel yetki tarihe karıştı.

Bunun yerine özel yetki sisteminin sahip olduğu bir kısım görev ve yetkileri taşıyan, bölge ağır ceza mahkemeleri getirildi.

Bölgesel yetkili savcılık olduğunu söylemek güçtür, zira bu savcıların bizzat bölgesel inceleme ve delil toplama yetkileri yok.

Konuyu fazla teknik ayrıntıya boğmadan anlatmaya çalışayım:

1- TMK 10. madde merkezli değişikliklerle savunma hakkının genişletildiğini görüyoruz.

Daha önce TMK 10/1-a gereği yakalanan veya gözaltına alınan kişinin durumu hakkında savcı emriyle tek bir yakınına bilgi veriliyordu.

Yeni durumda bu kısıtlama kaldırılmış oldu. İsabetlidir.

Artık terör ve darbe suçlarında, gözaltındaki kişiler birden fazla avukatın yardımından faydalanabilecekler.

Önceki durumda bu yardım 1 avukatla sınırlıydı.

GÖZALTI SÜRESİ KISALDI

Avukatın dosyayı incelemesi ve belgelerden örnek alması bundan böyle hâkim kararıyla bile kısıtlanamayacak.

Genel hükümlerde ihtisas sahibi olmayan genel yetkili sulh ceza hâkimi tarafından verilebilecek CMK 153/2'deki kısıtlama kararı ise yürürlükte.

Bu son hususun, KCK ve cunta soruşturmalarında savcıların bir sonraki sorumlulara ve aktörlere ulaşmasını ve delillerin güvenliğini korumalarını ciddi derecede zorlaştırdığını söylemeliyim.

Zira bir zanlının veya tanığın terör örgütünün veya cuntanın diğer unsurlarını belirttiği ifadesi veya bu konuda savcılığın aramayla elde ettiği bilgi ve belgelere, savcılık henüz yeni sorumlulara yönelik bir operasyon yapamadan avukatlar ulaşmış olacak ve bu kişilere haber verip soruşturmanın hedefine ulaşmasını engelleyebilecektir.

Terör ve darbe zanlısını ücret karşılığı savunan avukatla, terör ve darbe suçlarında millet menfaatleri adına hareket eden savcı arasındaki dengenin savcılık aleyhine bozulduğu görülüyor.

2- Tutuklamaya itirazların incelenmesi için Fransız modeli özgürlük hâkimliğine benzer bir uygulamaya fırsat tanınıyor.

Yani tutuklamaya itiraz edildiğinde, tutuklama kararı veren mahkeme heyetinin üyesi yerine, o mahkemeye ait olmayan başka bir hâkimin karar vermesi söz konusu olacak.

Fransız ceza muhakemesi koruma tedbirleri sisteminin makyajlanmış modelidir bu.

Arama, el koyma, yakalama, tutuklama ve teknik dinleme ve izleme gibi koruma tedbirlerine ilişkin kararların bu konuda ihtisas sahibi olmayıp, bu tür davalarda görev almayan başka hâkimlerce değerlendirilecek olması isabetli olmamış, ihtisas düşüncesini ihlal etmiştir.

3- Terör ve darbe konulu suçlarda gözaltı süresi 48 saat aynen devam ediyor. (Terörü ifade eden TCK 302 ve cuntaları ifade eden TCK 309, 311, 312 vd. suçlarında)

Kaldırılan CMK 251/5'teki hükme sadık kalınmıştır.

Bu suçlarda tutuklamanın azami süresi de eski hükme sadık kalınarak 10 yıl olarak korunmuş durumda.

Fark, azami gözaltı süresindedir.

Toplu halde işlenen suçlara ilişkin gözaltı süresinin 7 güne kadar uzatılabilmesine ilişkin hüküm kaldırıldığı için, gözaltının azami süresi 4 güne düşmüş oluyor.

SORUŞTURMA ZORA GİRECEK

Hâlbuki terör ve cuntaların bulunmadığı İngiltere'de 28 gün, Fransa'da 6 gün, İspanya'da 5 güne kadar gözaltı süresi vardır.

Bu da kabarık sayıda üyesi olan terör ve cunta örgütleriyle ilgili soruşturmaları zora sokacaktır.

4- Terör ve darbe suçlarında gözaltındaki şüphelinin avukatıyla görüşme hakkı 24 saatle kısıtlanabilecek.
Burada TMK 10/1-b aynen korunmuş durumda.

5- Terörle mücadele eden kolluk görevlilerinin deşifrasyonunun engellenip muhtemel tehditlerden korunması için hüküm getirilmiş.

Terörle mücadele eden kolluk görevlilerinin ifadelerinin alınması ve mahkemelere çağrılması gerektiğinde isim, ev adresi veya kimlik bilgilerine yer verilmeyecek.

Bunun kanunlaştırılması isabetli olmuştur.

6- Kaldırılan CMK 251/3'te yer alan soruşturmanın gerekli kıldığı hâllerde savcının suç mahalli ile delillerin bulunduğu yerlere gidilerek soruşturma yapabileceğine ilişkin hüküm kaldırıldı.

Bölgesel sistemin kurulmasına rağmen, terör savcılarına bölgesel inceleme ve delillerin bulunduğu yere gitme imkânı verilmemesi, cunta soruşturmalarında delillerin tespitini ve muhafazasını ciddi şekilde zorlaştıracaktır.

Savcılar bölge seviyesinde görevli olmalarına rağmen, bölgesel inceleme ve arama yetkileri kaldırılmıştır.
Bu halde soruşturma savcıları yerine soruşturmaya hâkim olmayan, delillerin bulunduğu yerdeki savcılığın devreye girmesi gerekecektir.

YARGILAMA UZAYACAK

Mesela bu hükümle İstanbul terör savcılarının Gölcük Donanma Komutanlığı'na gidebilmesi, bölgesindeki başka illerde inceleme ve arama yapabilmesi mümkün olmayacaktı.

Bu noktada savcıların yetkilerinin daraltıldığını görüyoruz.

7- Soruşturma ve yargılamalarda polis ve jandarmanın; şüpheli veya sanığı, tanığı, bilirkişiyi ve mağduru Cumhuriyet savcısının veya hâkimin emriyle belirtilen gün, saat ve yerde hazır bulundurmaya mecbur olduğuna ilişkin hüküm kaldırılmış oldu.

Böylelikle cunta ve terörün soruşturulduğu örgütsel suçlarda zafiyet doğacağını, soruşturma ve yargılamaların uzayacağını söylemek gerekiyor.

Zira bu kişilerin gelmesi için yapılan çağrılar karşılık bulmayınca, savcı ve mahkemenin dilediği anda görevini yapıp ilerleyemeyeceği, zorla getirme tedbirine başvurmak için zaman kaybedecekleri görülmektedir.

8- Kritik gelişme TMK 10/e'nin kaldırılmasıdır.

Yani; Avukatın terör örgütü mensuplarının örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine ilişkin bulgu veya belge elde edilmesi halinde, savcının istemi ve hâkim kararıyla, bir görevlinin görüşmede hazır bulundurulabileceğine ve bu kişilerin avukatına verdiği veya avukatlarınca bu kişiye verilen belgelerin hâkim tarafından incelenebileceğine ilişkin hüküm kaldırıldı.

Bundan en ileri seviyede faydalanan kişiler darbe sanıkları, terör örgütü üyeleri olacaktır.

'Şüpheli'den bahsedilse de özellikle Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı belge alışverişlerinin bu değişiklikten etkilenip etkilenmeyeceği tartışmalıdır.

SUÇ ÖRGÜTLERİNE YARAR

Biliyoruz ki Öcalan ve Kandil arasındaki iletişimi KCK önderlik komitesi ve özellikle avukatları sağlıyor.
Şu halde Öcalan'ın avukatlarına verdiği veya avukatlarının Öcalan'a verdiği belgeler, PKK'ya eylem, saldırı ve strateji talimatları içerse bile, savcı ve hâkimlerce incelenemezse ciddi bir tehlike doğacaktır.

9- Ümit verici olan; MİT mensupları hariç, terör ve darbe suçu işleyenlerin, sıfat ve memuriyetlerine bakılmaksızın yine doğrudan soruşturulacağıdır.

Şu halde Genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanları terör ve darbe suçlarında doğrudan soruşturulabilecektir.

Kaldırılan CMK 251'deki "Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile, Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır" hükmü terör ve darbe suçları için dar kapsamda korunmuş durumda.

MİT Kanunu'nda yapılan değişiklik özenle korunmuş ve temel bir istisna haline getirilmiş.

10- Kamuda yolsuzluk, ihale ve çıkar amaçlı suç örgütü oluşumları gibi suçlarda cebir, şiddet unsurları olsa da bu tür suçlarda ilgili kamu görevlilerini veya üst düzey bürokratları soruşturmak için soruşturma izni alınması gerekecek.

Askeri casusluk, uyuşturucu örgütleri, organize suçlar ve mafya unsuru olan kamu görevlileri ancak yürütmenin izniyle soruşturulabilecek.

Değişiklikle kuvvetler ayrılığının yürütme lehine ve yargı aleyhine bozulduğu görülüyor.

Bu yeni durum, kamu görevlilerinin terör ve darbe dışı tüm organize suçlarda yürütmenin izniyle soruşturulabileceğini gösteriyor ki, kamu görevlilerince sevk ve idare edilen suç örgütlerinin boy göstermesini tetikleyebilecektir.

11- Değişiklikle yeni oluşturulan bölgesel soruşturma ve yargılama sisteminde görev yapacak hâkim ve savcıların HSYK tarafından bütünüyle yeniden belirlenecek.

Yani tam bir kadro değişimi yapılacak.

12- Cezasının bitimine 1 yıldan az kalan hükümlülerin denetimli serbestlik yoluyla tahliyesi söz konusu olacak.

Yalnız burada zikredilen, tutuklular değil hükümlülerdir. Dolayısıyla mevcut davalardaki tutukluları ilgilendirmiyor.

13- Şike, Balyoz, Ergenekon dâhil mevcut davalar eski usulle (özel yetkiyle) aynı mahkemelerde devam edecek.

Ama bölgesel yargılama sistemiyle birlikte aynı suçlarda birden fazla soruşturma ve yargılama usulü devrede olmuş olacak.

Bu da 10. madde ekseninde anayasal eşitlik ve adil yargılama ilkesine aykırılık teşkil edeceğinden bahisle, gerek mahkemelerce somut norm denetimi gerekse Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yoluyla dava konusu yapılıp iptal edilebilecektir.

Sonuçta özel yetkinin, daraltılmış ve budanmış bir terör yetkisine dönüştüğü söylenebilir.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ YARALANDI

14- İHAS'a göre özel hayatın gizliliği olarak kabul edilmeyen, milletin yaşam hakkı ve istikbalini ilgilendiren ses kayıtlarının yayınına yönelik ciddi bir cezanın getirilmesi basın özgürlüğünü yaralamıştır.

Zira darbe ve terör gibi halkı yakından ilgilendiren konular, illegal ses kaydı olsa bile basın açısından halkı bilgilendirme ve halkın da kendi yaşamını ve istikbalini yakından ilgilendiren hayati bir konuda bilgi sahibi olma özgürlüğünü içerir.

AİHM, İHAS 10. maddede bilgi ve haberlere ulaşma özgürlüğünün içinde halkın, özellikle kamu yararının söz konusu olduğu durumlarda, konuyla ilgili haberlere ulaşma hakkının olduğunu kabul etmiştir.

Şu halde normlar hiyerarşisinde üst sırada olan İHAS'a aykırı olarak getirilen bu hükmün, yargı makamlarınca uygulanma kabiliyeti yoktur.

Kanun değil, yargı makamlarının uygulaması belirleyici olacaktır.

(Bugün gazetesinden alınmıştır)