Milli Eğitim Bakanlığı okullarda kıyafet zorunluluğunu kaldırdı ve bence çok da iyi bir iş yapmış oldu. Bu konuda kamuoyundan gelen tepkiler ikiye ayrılıyor biri “aslında kıyafet serbestliğinin arkasında yatan niyetin türbanı serbest bırakmak”, diğeri de “fakir insanların çocuklarına iyi kıyafet alamayacağı, okullarda marka yarışı olacağı” şeklinde.

Her iki itirazı da ele alıp incelersek; başörtüsü konusundaki çekincelerinde insanlar haklı değil; çünkü bu konudaki yönetmelik çok açık biçimde öğrencilerin “baş açık” olacak diyor. İleride değiştirirlerse bilemem ama en azından şimdilik böyle bir uygulama yok. Diğer husus, zengin fakir ayrımına gelince; herkes çocuğuna iyi giyecek alamıyor.

Tamam, anladık! Peki, ne yapacağız? O zaman, herkesi eşitleyelim. Nasıl eşitleyeceğiz? Fakirlikte, yani herkesi zengin yapamayacağımıza göre herkesi fakir yapalım. Böyle diye diye çalışanı çalışmayana, zeki olanı aptala eşitleme merakımız yüzünden geldiğimiz nokta ortada. Türkiye’de sorun zaten insanların fazlasıyla eşit olmaları ama sefillikte, rezillikte ve fakirlikte eşit olmaları.

Bugün Türkiye’deki en ucuz sektör giyim sektörü, üç kuruşa dünyanın en iyi markalarını ucuzluk mağazalarından alabiliyorsunuz. Eğer amacınız iyi ve temiz giyinmek ise bunun için zengin olmaya gerek yok; tabii böyle bir amacınız varsa… Eğer insanları üniformaya sokarsak amaçlarını, görüşlerini, düşüncelerini, becerilerini, kabiliyetlerini nasıl anlayacağız? İnsanları özgür bırakmadan kimin yetenekli, kimin vasat, kimin dahi olduğunu nasıl anlayacağız? İnsanları özgür bırakırsanız farklılıklar ortaya çıkar. Bunun sonucunda şüphesiz kötü örnekler de olacaktır ama ikisi arasındaki farkı anlamanın yegâne yolu budur.

Hepsini belli bir kalıba sokarak, aradaki farkı hiç anlamadan daha mı iyi yapmış olacağız? Bu çalışkan, temiz, yetenekli, zeki ve kıyafetine önem veren insanlar için haksızlık olmuyor mu? Özgürlük tercihi yöneticilere seçmede kolaylık sağlar, aksi halde sürekli baskı ile insanları doğruyu yapmaya zorlamak geri tepebilir. Siz önüne seçenekleri koyacak gerisine karışmayacaksınız; sonuçta bir insanı döverek, söverek, baskı ile astronot veya bilim adamı yapamazsınız. Yapmaya çalışabilir ama yapamazsınız…

Dünyada hiç kimse eşit değildir ve ileride de asla olmayacaktır. İnsanların aptal, zeki, çalışkan, tembel olduğu gibi zengin ve fakir olmaları da doğa kanunudur. Bu çok normaldir ve dünya var oldukça zengin fakir ayırımı da olacaktır. Çocuklarımıza “başlarını kuma gömerek yaşamalarını” değil çalışarak, üreterek kazanmalarını öğretmeliyiz. Fakir olmak ayıp olmadığı gibi zengin olmak da suç değildir; alnının teri ile çalışıp kazandıktan sonra kim ne diyebilir?

Bu mantık ile o zaman otomobil çeşitlerini de yasaklayalım, tek tip araba olsun. Neticede alan var alamayan var. Böyle saçmalık olur mu? Bu hasta mantık ile şehirlerimizi gecekondulara, ondan sonra da gecekondu zenginlerine teslim ettik. Hazine arazilerini çeviren insanlar “fakir” edebiyatı ile bugün 20-30 daire sahibi oldular. Oysa alnının teri ile tahsilini tamamlayıp, iş hayatına atılan mühendis, doktor, eczacı, öğretmen, subay vs. olanlar yıllarca çalışıp emekli oldukları halde bile hâlâ kirada oturarak sürünüyorlar.

Bunun da tek sorumlusu “fakir” edebiyatı ile kanunları çiğneyerek şehirleri modern gecekonduya çeviren “talan” tüccarlarıdır. Eğitim sistemi tamamı ile çökmüş ve “elinden hiçbir iş gelmeyen diplomalı cahiller” yetiştiriyor.

Okullar gündüz bakım evi haline gelmiş, eğitim hak getire…

Bunun sebebi kıyafet zorunluluğu olmadığı gibi, çaresi de değil. Bir an önce kapısında okul yazan binaları “okul” haline getiremezsek hiçbir şeyin çaresi de olmayacak…